Müzikli mekânların kepenklerini kapatmak durumunda kaldığı, mekânlarda çalan müziğin bile susturulduğu; yalnızlığı en derinine kadar benimsediğimiz 2020, yeni seslerle dolup taştı bir yandan. Türkiye’den ya da dünyanın farklı noktalarında ikâmet eden Türkiyeli müzisyenler, kendi imkânlarıyla kaydettikleri şarkılarını ilk kez paylaşmaya başladı. Kimisi tek başınalıktan beslenirken, kimi yıllardır biriktirdiklerine eğilmek için ihtiyaç duyduğu zamanı buldu. 

Bir hayli geniş tür ve yaklaşım skalasında, pandemi sürecinde hayatımıza giren ve kendine kalıcı yer edinmeyi başaran müzisyen ve gruplara sorduk: Üretme motivasyonlarının temelini ne oluşturuyor? Müziklerinin dinleyicide nasıl hisler uyandırmasını hayal ediyorlar? Yakın gelecek planları neler? Son bir yıl müziğe genel olarak yaklaşımlarını nasıl etkileyen/dönüştüren bir süreç oldu/oluyor? Eşlikçi Spotify listemizle birlikte…

Adakanbo yanıtlıyor
“Bizi tamamlayan şeyleri düşünmemiz, bulmamız ve uygulamamız daha büyük bir çaba hâline geldi. Üstelik pek kolay bir çaba da değil.”

“Bu ülkede yapılanlara göre daha farklı tarzda işler ürettiğimi düşünüyorum ve beni motive eden şey  bu çizgide olmak. Herhangi bir beat yapmadığım, söz yazmadığım veya ortaya somut bir şeyler koymadığım birçok gün oluyor ve bu dönemlerin sonu artık bir şeyleri içimde tutamadığım ve yeni şeyler üretmek zorunda olduğum başka bir döneme çıkıyor hep. Sanki bu üretim süreci benim elimde değilmiş, içimden kopması gereken şeyler varmış ve artık kapıya dayanmışlar gibi hissediyorum. Bu döngüleri tekrar tekrar yaşamak ise bana kendime baskı yapmamayı, o an olan ve ilerde olacak şeyleri daha rahat kucaklayabilmeyi öğretiyor.”

“İnsan kendi yaşadıklarını bakın ben bunları yaşıyorum diye anlatırken, duyulan şeylerin ‘derin’ veya ‘havalı’ hissedilmesi için müziğin dramatikliğinden faydalanıyor bence. Benim işlerimde, trend ve popüler olan müzikleri sadece öyle oldukları için tüketmek yerine bunlardan bıkıp, ‘şöyle derdini samimi şekilde anlatan kimse mi yok ya bu dünyalarda?’ diyenlerin bir şey bulabilmesini istiyorum. Eğer bir amacım var ise bu olur diyebilirim ama müziğin beni iyi hissettirmesi dışında bir amacım var mı, ondan da pek emin değilim.”

“Pandemi sürecinin başlarında çalışmak ve üretmek bir hayli zordu benim için. Eskiye, kendime, kafamın içindeki şeylere iyice odaklanarak bakmam gerekti. Bunun nedeni de eskiden kendimizle ilgili her gün hissedebildiğimiz şeylerin, artık aranarak bulunacak şeylere dönüşmesi bana kalırsa. Bizi tamamlayan şeyleri düşünmemiz, bulmamız ve uygulamamız daha büyük bir çaba hâline geldi. Üstelik pek kolay bir çaba da değil.”

“Mart 12’de, Gece Uçak Modu Gündüz Gece Modu isimli 4 şarkıdan oluşan ilk EP’mi  BBI Music Co. etiketiyle yayımladık. Evet EP ismi biraz uzun, biliyorum… Bunun dışında yazın başında bir EP daha çıkacak, onun da şarkıları hazır. EP’lerin arasında farklı müzisyen arkadaşlarla birlikte tamamladığımız, yayımlanmayı bekleyen tekliler var. Pandemi yaşanmasaydı geçen baharda parçaları canlı çalmaya başlayacaktık. Bu süreç bittiğinde hazır bir şekilde konser vermeyi bekliyor olmayı umuyorum. Şu an için yakın gelecekteki en büyük hayalim bu diyebilirim.”

Feveran yanıtlıyor
“Bangır bangır sahnelerde çalıp, bu müziksiz ve canlı performanssız geçen bir yılın acısını doya doya çıkarmak istiyoruz.”

“Feveran, öncelikle daha sık bir araya gelip keyifli vakit geçirirken üretmek üzerine kurulu deneydi. Sonrasında bu deney bizim için başarılı ve keyifli bir hâle gelince, diğer insanlarla paylaşma fikrini doğurdu. Açıkçası en temel ana fikir, öncelik ve beklenti, eski dostların bir araya geldiğinde keyifli vakit geçirirken üretmesi, provada ve sonrasında yüzlerin gülmesi, çıkışta Çaykur’da çay içilmesi gibi bize anlamlı gelen aktiviteler bütünüdür.”

“Kendi kendimize çalarken biraz kaotik, biraz dingin; bazen umursamaz, bazen de detaycı hisler yaşıyoruz ve en önemlisi beraber çalarken arınarak eğleniyoruz. Dinleyicide de bizim kendi içimizde yaşadığımız bu hislerin samimi bir şekilde karşılık bulması bizi mutlu eder.”

“Hazırda bekleyen kaydedilmemiş bir albümlük şarkımız var. Hayatın biraz daha normale dönmesiyle beraber tekrar provalara başlayıp, albümü kaydedip yayımlamayı düşünüyoruz. Sonrasında da bangır bangır sahnelerde çalıp, bu müziksiz ve canlı performanssız geçen bir yılın acısını doya doya çıkarmak istiyoruz.”

“Son bir yıl, çok önceden kaydettiğimiz iki şarkıyı teker teker yayımlamak dışında tam anlamıyla bir duraklama dönemi oldu. Pandemi ve ülke koşulları hepimizi hayatın bir köşesine elinin tersiyle itti. Açıkçası müziği, birbirimizi ve kanlı canlı çalabilmeyi özlemekten başka pek bir şey yapamadık. Bizim kontrolümüzde olmayan şeylerin normalleşmesiyle beraber dönüştüğümüz şeyin ne olduğunu ise bir araya gelip tekrar çalmaya başlayınca göreceğiz, umutlu ve heyecanlıyız.”

Tendertwin yanıtlıyor
“Hâlâ yaşanamayan anların (ve onların ilhamının) yasını tutuyorum.” 

“Yaratımın kökü neredeyse benden bağımsızmış gibi. Her zaman bir kusma, küsme, barışma, dışavurum… Motivasyon, üretimin sonrasında gelen gizemli katarsis ve oluşan retrospektif bilinçle çok alakalı bence. ‘Hadi şu parçaları(mı) birleştireyim, bakalım benim ve etrafım hakkında neler açığa vuracak?’ genelde benim için merak ve planlı bir plansızlıkla şekillenen yaratım faslının özü.  Müzik yapmak pratiği ise, uf, apayrı bir ritüel. Özellikle şarkı söylemek. Primitif, sanki dokunulabilecek bir boyut. Yoğun, akışkan. Bir şeyler anlatmak. Beraber anlatmak. Dolayısıyla buna benzer bir özgürleştirici his, farkına varış, kalabalık bir masada dolunaya dalış, tuzlu suda sırt üstü yatış, ya da kaçırdığın bir şeylerin kabulünü getirebiliyorsa müzikle anlattığımız şeyler, ne mutlu bize!”

“Bu yıl ve gölgesinin tatsızlığı geçmedi benim nezdimde, ama bir şeyler yapan insanlar olarak bir şeyler yapmaya çalışmaya devam ediyoruz. Zaman ve mekân algım o kadar zedelendi ki bu arafta, neyin üretken neyin olmadığını da pek ayırt edebilir vaziyette değilim. Rilke genç şaire ilham hiç bitmeyeceği, kısır hissettiğinde daima materyal için kendine dönebileceği gibi bir şeyler söylüyordu. Bunun pratiğini içselleştiren ben bile sıkıldım bu vaziyetten biraz, hâlâ yaşanamayan anların (ve onların ilhamının) yasını tutuyorum. Dolayısıyla son bir yıl bol sabırlı, daha teknik konularda zihnimi açmaya çalıştığım, hikâyeler aradığım, performans ve ortak yaratımın bu süreçte nasıl evrileceğine kafa yorup durduğum, bolca da müzik tükettiğim bir yıl oldu. Hâlâ Zoom’da bir parça üstüne çalışırken, paylaşılan sesi stereo iletmekte sıkıntı yaşıyoruz. Bu nasıl olabilir ya?” 

“Çok yakında buralarda olacak bir teklim ve onu kovalayacak bir teklim daha olacak. Yılın sonu, yine kıta hoplaya hoplaya bin bir şekilde birleştirilmiş bir EP geliyor olabilir. Bu süreçte bir de mezun olmayı aradan çıkarırsam tamam. Duraksamalı ama devam.”

Eralp Çalık yanıtlıyor
“Yüzeydeki hislerle uğraşmak bazen o kadar zaman kaybettiriyor ki derindekilerle aramıza mesafeler giriyor. Bence bir şarkı, zaten bu mesafeler arasında gezinip duran bir şey ve  üzerimizdeki etkileri sandığımızdan çok daha güçlü.”

“Müzik üretme dürtüsünü, bilincimin başka bir seviyesinden bana seslenen bir ifade yolu olarak algılıyorum. Bu kadar içerde bir yerden gelince aslında yolun sonu hep kendini tanıma ve öze dönme isteği gibi geliyor bana. Çocukken odamın ışığını kapatıp gitarla saatler geçirirdim. Son birkaç senedir mevzu yine aynı yere geldi ve ben yine çocukluğuma dönmüş gibiyim. Bu bana kendi kabuğumdan dünyaya sessiz sakin bir yerden bakabilme gücü veriyor. Yazdığım ufak bir melodinin benimle birlikte büyüyüp dönüşerek bir şarkıya dönüştüğünü izlemenin her adımı bana ilham veriyor ve her seferinde bu içsel yolculuk hâlinin naif yalnızlığına ve dinginliğine tekrar tutuluyorum diyebilirim.”

“Duyguların fazlaca uçlarda yaşandığı, havada uçuştuğu, kendi iç sesimizi bile bazen çok zor duyabildiğimiz bir gürültü içinde yaşadığımız dönemlerden geçiyoruz. Yüzeydeki hislerle uğraşmak bazen o kadar zaman kaybettiriyor ki derindekilerle aramıza mesafeler giriyor. Bence bir şarkı, zaten bu mesafeler arasında gezinip duran bir şey ve  üzerimizdeki etkileri sandığımızdan çok daha güçlü. O nedenle dinleyenin iç dünyasına hafif bi yerden dokunmak; bi anlığına durmasını, soluklanmasını sağlamak ya da bazen geçmişten basit bir anı hatırlatıp iç çektirmek bile yeter de artar benim için.” 

“Özetle daha sık paylaşmak ve hikâyemi ortak etmek var planlarımda. Mart sonunda, önceki şarkılarımda olduğu gibi yine Efe Demiral’ın prodüktörlüğünü yaptığı, sözü ve müziği bana ait olan ‘Dünya Halim’ isimli teklim yayımlanmış olacak. Sonrası için ise Efe’yle üstünde çalıştığımız birçok şarkı bir yandan büyümeye ve evrilmeye başladı bile. Önümüzdeki sonbahar ise yine ilk defa yayımlayacağım yeni şarkılardan oluşacak, gitarın başrolü üstleneceği bir akustik EP var aklımda.” 

“Aslında son bir sene, benim müzik üretirken de beslendiğim yalnızlık ve dinginlik hâlinin dünyada da biraz daha kıymete bindiği, herkesin her şeyden izole olup kendi yaşam alanlarında, gelecek kaygılarıyla ve umutlarıyla baş başa kaldığı bir dönem; benim için de yaratıcı süreçlerin değerini biraz daha anladığım bir zaman dilimi oldu. Şarkı üretmenin yanı sıra üretmenin benim üzerimdeki etkileri üzerine çokça kafa patlattım ve daha çok sarıldım diyebilirim. Şarkılarını ilk defa karantina döneminde paylaşmaya başlayan bağımsız bir müzisyen olarak, üreten insanların bu zor zamanlarda bile nasıl birbirine tutunduğunu ve üretmeye devam ettiklerini seyretmek beni çok etkiliyor. Rutin üretme alışkanlıklarımı çok etkilememekle beraber müziğime daha çok inandığım ve paylaşma dürtümün giderek arttığı bir başlangıç oldu diyebilirim benim için.”

Akış Ka yanıtlıyor
“Bir derdimi parçaladıkça diğerlerini parçalamak için güç buluyorum. Bunları yaparken bir yandan da cadıların cadısı bir canavar olma yoluna baş koydum.”

“Merhabalar ben Akış Ka; yersiz, yurtsuz ve sayenizde zamansız. Size bir sır verdim ve kulaktan kulağa sırrımızı yayıyoruz.”

“Bir performans sanatçısı olarak müzik yapmak benim için bir dert anlatmak demek. Bu derdi anlatırken de müzik üretim sürecine yaklaşımım performans sanatına yaklaşımım gibi. Aynı zamanda tıpkı performans yaparken olduğu gibi önce kendime bir dert buluyorum, sonra derdin içinde kayboluyorum, kayboldukça derdin yapılarını bozuyorum. Onlarla oynuyorum ve sonucunda derdimi tasamı yıkıp parçalıyorum. Başkalarına salça olup, onların derdi oluyorum. Yani bütün bu süreçte oynuyor, eğleniyor ve bunları yaptığım için güçleniyorum. Motivasyonumu da bu güçlenme süreci oluşturuyor. Bir derdimi parçaladıkça diğerlerini parçalamak için güç buluyorum. Bunları yaparken bir yandan da cadıların cadısı bir canavar olma yoluna baş koydum. Müziğimde de bu canavarlıktan besleniyorum. Gün geçtikçe daha çok barıştığım bir tarafım olan canavarlığımın müziğim aracılığıyla herkese ulaşmasını ve ulaştığı herkesin de kendi canavarlıklarıyla barışmasını istiyorum. Üretim sürecim bana korkuyu tanımayı ve güce dönüştürmeyi öğretti. Korkularımızı, içimizdeki canavarları müziğimi dinleyenlerle beraber keşfedelim istiyorum.”

“Pandemiyle birlikte son bir yılda müzikle olan ilişkim köklü bir değişim yaşadı. Pandemi öncesinde müzik benim için daha çok sosyal bir eylemdi. Konserler, live sessionlar, DJ setler… Oradan oraya koşturmacalı bir yaşam biçimiydi. Şimdiyse bireysel keşfime odaklandığım bir süreç olarak hayat buluyor. Dolayısıyla kendimle baş başa kaldığım, yüzleştiğim, kendimde kaybolduğum ve üretimlerimin içine girdiğim bir süreç oluyor. Ay çok konuştuk! Bitirirken biraz da yakın zamanda çıkanlardan bahsedeyim. 12 Mart’ta Sana Bir Sır Vereyim Mi? Remix EP’mi yayınladım. EP’de sizi önce Robogeisha ile yaptığımız sadece vokal kayıtlarından yola çıkarak ürettiğimiz bir intro ile karşılıyorum. Ardından her biri elektronik müziğin farklı noktalarına dokunan Age Reform, Taner Yücel, RoboGeisha ve Jön remiksleriyle yolculuğa davet ediyorum. Yolda görüşmek üzere!”

Murat Ötünç yanıtlıyor
“Bu sürecin etkisiyle müziğin ne kadar değerli bir olgu olduğunu toplumlar olarak sert bir şekilde tekrar hatırladığımızı düşünüyorum.”

“Müzik, birçok müzisyen için olduğu gibi benim için de bir dışavurum biçimi diyebilirim. Kabaca müzik yapma motivasyonumun temelini, kişisel deneyimlerimi ve hikâyelerimi dinleyiciyle paylaşmak, onları da bu serüvenin için davet edip beraber bu hikâyeleri deneyimlemek olarak tanımlayabilirim. Müzik üretiminde takip ettiğim metodoloji de üretme motivasyonumun temelindeki en büyük faktörlerden. Farklı kompakt ses kayıt aletleriyle yaklaşık dört yıldır kendi ses arşivimi oluşturuyorum. Etrafımdaki ortam, doğa, makine ve benzeri sesler, benim müziği yaratma sürecindeki motivasyonumun önemli bir bölümünü oluşturuyor. Bunu biraz daha açmak gerekirse; sesleri belirli konseptleri düşünerek kaydediyorum ve bunu o bilinçle yapıp, o sesleri donup tekrar dinlediğimde, beni aynı mekân ve zaman dilimine geri götürmelerini deneyimliyorum. Bu şekilde aslında hem yaratma sürecinde kendimi limitlemiş oluyorum, hem de anlatmak istedigim hikâyenin önceden çerçevesini hazırlamış oluyorum.  Bu da kompozisyon çerçevesinde daha iyi odaklanmamı sağlıyor.”

“Mart sonu-nisan başı ikinci teklim ‘ELSEWHERE’i yayımlayacağım. Bu tekliden sonra bir albüm yayımlamak istiyorum. Onun da temellerini atmaya başladım. Albümde ortak işlere de yer vermek istiyorum. Dinleyicilerle tekrar bir arada olmak, müziğimi canlı görseller eşliğinde performe etmek için birçok müzisyen gibi ben de sabırsızlıkla o zamanların tekrar geri gelmesini bekliyorum.”

“Son bir yıldır hepimiz çok farklı bir deneyimin içindeyiz. Özellikle müzik sektörü bu durumdan en çok etkilenenler arasinda. Bu sürecin etkisiyle müziğin ne kadar değerli bir olgu olduğunu toplumlar olarak sert bir şekilde tekrar hatırladığımızı düşünüyorum. Dönem sadece müzisyenleri değil; sektörün alt kümelerinde, bu kültüre çok ciddi katkı sağlayan birçok alanı da etkiledi ve etkiliyor. Buna tanıklık etmek gerçekten düşündürücü ve üzücü.

Pandemi süreci benim müzik üretimimi de çok derinden etkiledi. Hayatın içinde olmak ve insanları gözlemlemek benim yaratıcı sürecimi çok besleyen bir etken. Dünyanın her yerinde getirilen kısıtlamalar sonucunda alışkın olduğumuz hayat biçimi de maalesef değişti. Farklı muzisyenlerle bir araya gelmek, beraber müzik icra etmek, mekânlarda müzik dinleyip üzerine konuşmak gibi etkileşimler ortadan kalkti. Öte yandan sürekli evde olmak beni daha çok üretmeye yönlendirdi diyebilirim. Teknik anlamda birçok farklı yönden kendimi geliştirmeme de bir imkân oluşturdu. Umarım bu süreçten en kısa zamanda çıkabilir ve müzik sektörüne daha fazla yara vermeden bir an evvel eskiye dönebiliriz.”

Emre Can Swim yanıtlıyor
“Ortaya benim aracılığımla çıkan ve pek de jenerik seslerden oluşmayan bu parçalara bir türdaşım maruz kaldığında, arada konuşmadan kurulan köprüleri seviyorum.”

Duymayı ve dinlemeyi seviyorum, birbirinden alakasız aletlerin birbiriyle iletişim kurabilmesini, işitsel olarak algılanan ama görsel izdüşümleri mevcut olan bir sahne, doku ve groove oluşturabilmelerini seviyorum. Sınırsıza yakın rastgele opsiyon, beklenmedik harmoniler. Ortaya benim aracılığımla çıkan ve pek de jenerik seslerden oluşmayan bu parçalara bir türdaşım maruz kaldığında, arada konuşmadan kurulan köprüleri seviyorum. Parçalar üzerine düşünürken aklımdan belli ruh hâlinde yaşanan bir diyalog ve sahne geçiyor, elementlerin birbiri ile iletişimini ve dizilimini de bu düşünce ile yapmayı seviyorum. Motivasyonum aşağı yukarı bu arzularıma dayanıyor.”

“Dinlendiğinde benim hissettiklerime paralel bir şeyler hissedilebilirse ne âlâ, onun dışında nereye ulaşabileceğini çok hayal edemiyorum. Anlaşılırsa düşündürür, belki motive eder, yoksa kapatılır çizgisindedir sanıyorum.”

“Kapanma zamanı genel olarak Aleksandir ile Artesian Sounds üzerine kafa patlattığımız, neler çıkarabilir, neler paylaşabiliriz üzerine konuşup planladığımız bir dönemdi. 2021 ve 22 için güzel şeyler planladık, heyecanlıyım. Darağaç Belediyesi, Apeiron Collective ve Lu Records üçgeninden ortaya çıkan, mahalle seslerinden oluşturduğumuz ses kütüphanesinden yayımlanacak bir kısaçalar mevcut, Vol.1’ın çıkışını ve ardından olursa devam serilerini iple çekiyorum. Pitohui’nin ‘Foton’ parçası üzerinde çalıştığım bir remiks var, ilginç olacak, yakın zamanda tamamlamayı hedefliyorum. Bir araya gelmeler başladığında 24 saat aralıksız çalacağımız bir parti planlıyorum.”

“Geçtiğimiz yıl içinde müzik yapabilme yetimin ve isteğimin günümüze dek giderek azaldığını hissediyorum. Müzik seçebilme konusunda bir sıkıntı yaşamıyorum, dört bir yandan müzik topluyorum hâlâ, ancak kendim yapabilme konusunda sıkıntılar yaşıyorum. Arada bir aletlerle oynasam da genel olarak kondisyonumdan tatmin olmadığım bir yıldı, ona odaklanmayı da bıraktım zaten zorlamıyorum, geri gelir biliyorum.”

babelfiş (Sevda Hamzaçebi / Cem Dinler) yanıtlıyor
“Sanırım bizi motive eden şey, yurt dışında yaşarken kendi müziğimizi anadilimizde yapıyor olmanın sağlayacağı ‘ev’ hissi idi.” 

“babelfiş olarak ilk teklimizi yayımladıktan tam bir ay sonra karantinaya girdik. Biraz öncesine gideyim. Cem profesyonel müzisyen, uzun yıllardır müzik sektörünün içinde; ben ise gönlü müzikte olup dokuz-altı çalışan bir beyaz yakalıyım. 2014-2017 yılları arasında Muhtelif adlı grubumuzla İstanbul’da birçok kez konser verdik, bir tekli yayınladık ve tam da yeni şarkılarla yola devam edecektik ki kendimizi Berlin’de bulduk. Hikâyenin o kısmı malum, son beş yılda gerçekleşen sayısız yurt dışı göçünden sadece biri. Yepyeni bir hayata alışmakla geçen bir sene sonunda, Türkiye’de tohumları atılan indie pop türündeki şarkılarımızı yayımlamaya ve babelfiş olarak müzik yapmaya karar verdik. Sanırım bizi motive eden şey, yurt dışında yaşarken kendi müziğimizi anadilimizde yapıyor olmanın sağlayacağı ‘ev’ hissi idi. Öyle de oldu; bizi dinlemeye yine bizler gibi Türkiyeli göçmenler, buralı ya da dünyanın farklı yerlerinden göçüp Berlin’de buluşmuş başka pek çok insan geldi ve kendimizi gerçekten ‘evde’ hissettik; yeni, farklı bir ‘ev’ ama müziğin herkesi birbirine tanıdık, arkadaş kıldığı çoğulcu bir zemin.”

“Bu heves ve heyecanla 2020’de sadece Berlin değil, başka şehirlerde de konserler vermeye hazırlanıyorduk ki ‘pandemi’ olaya müdahale etti. Her ne kadar Almanya’da kültür endüstrisine destek görece fazla olsa da müzik sektörünün son bir senede aldığı yaranın kolay kapanacağını düşünmüyoruz. Bununla kastettiğimiz şey sadece, sektörün yaşadığı muazzam finansal kayıp değil; aynı zamanda müzisyen-dinleyici, müzisyen-müzisyen buluşmalarının ortadan kalkmasıyla beliren uzaklaşma ve yabancılaşma duygusu. Oysa bu karşılaşmalar müziğin ortaya çıkışındaki en büyük itici güç idi, yeni üretimlerin bize kalırsa âdeta motoru. Umarız bu süreçten hızlıca çıkıp o bağları yeniden kurabiliriz. Bunun için kurumların müzisyenlere maddi desteğinin olması çok önemli elbette, ancak dinleyicinin de müziğe sahip çıkması en az o kadar elzem. babelfiş olarak mevzuya biraz karanlık baksak da pandemi-sonrası hayata da ufak ufak hazırlanıyoruz. Yılın ikinci yarısında iki tekli ve bir video yayımlayıp, bir de canlı konser verebilirsek sanırım oldukça mutlu olacağız.”

Can Bora Tanzer yanıtlıyor
“Hayatı minimalleştiren bu süreç beni müziğimde de fazlalıklardan arınma ve yalnızca gerekli olan ögeleri tutmaya yöneltti.” 

“Müzik, benim için her zaman etrafımdaki yaşanmışlıkların bünyem tarafından algılanıp sindirilişinden ortaya çıkan bir yolculuk oldu. Beni üretmeye iten en büyük ilham kaynağım, insan hayatının gerçekliği. Bu gerçeklik, karanlık dahi olsa tüm çıplaklığıyla müziğimin en büyük elementi olarak yer alıyor. Müziğimi dinleyen insanların, benimle birlikte yaşadığım bu gerçekliklere adım atabilmesini çok isterim. Bu gerçekliklerin herkesin kendi hayatına dair kapıları aralayıp, onlara yaşanmışlıklarını düşündürerek yol gösterici olabildiğini duymak benim için amacıma ulaştığım anlamına gelmekte. Neşe ve hüznün birlikteliğinin bizi olmamız gereken yere taşıdığını hissediyorum, müziğim de bu yolculuğu temsil ediyor.” 

“Sokağa çıktığım her gün ilham alabileceğim yeni bir yaşam görüyorum, dolayısıyla bol bol gözlem yapmam gerekiyor. Pandemi süreci boyunca bundan esasen mahrum kalmış olsam da, daha önce etrafımda gördüklerim hâlâ bana ilham kaynağı olarak yol göstermeye devam etti. Evde, insan etkileşiminden uzakta geçirdiğimiz bir seneyi öğrenmeye çalışarak geçirdim. Müzik üretimi büyük bir adanmışlık gerektiriyor, dolayısıyla kendinle baş başa kalmaktan asla kaçınmamak gerek. Tüm seslerden uzakta olduğumuz bu sene bana çok şey öğretti; müziğimi ve beni baş başa kaldığımız için olgunlaştırdı. Hayatı minimalleştiren bu süreç beni müziğimde de fazlalıklardan arınma ve yalnızca gerekli olan ögeleri tutmaya yöneltti. Bu nedenle her ne kadar insan etkileşimini özlesem de bu sene bende özel bir yere sahip oldu, çünkü etrafı dinlemektense bu sefer tamamen kendimi dinledim. Gelecek planlarım içerisinde bol bol üretim ve sahne alma hedeflerim var. Pandemi sürecinde yaptığım yeni eserleri sunmak için sabırsızlanıyorum. Bir diğer hedefim ise film müzikleriyle uğraşmak. Müziğimin sinematikliğini, görüntü ile buluşturmak kariyerimin en başından beri hayalim. Dolayısıyla pandemi süreci biter bitmez bunun için çalışmalarımı daha da hızlandırmak istiyorum.”

Hav Hav! yanıtlıyor
“Geride kalan bir yıl olmasa asla oturup müzik yapmaya başlamayabilirdim.”

“Dinlediğim müziğin beni hareketlendirmesiyle motive oluyorum. Şarkılarımı dinleyenlerin zıplayıp dans ederken gülümsemelerini görmek isterim. Yakın gelecek için planım şarkılarımı bitirip albümü paylaşmak. Geride kalan bir yıl olmasa asla oturup müzik yapmaya başlamayabilirdim.”

Rinxlaya yanıtlıyor
“Sektördeki bireysel/ekonomik yalnızlaşmayı, odağı tüketim olmayan bir dayanışmayla alt edebileceğimizi hissediyorum.”

“Üretirken temel motivasyonum piyasa, dinleyici ve sunuştan bağımsız olarak, kimseye ne hissetmesi gerektiğini dikta etmeden en basit tabiriyle ses çıkarmak. Dinleyici için ne anlama geleceğini kurgulamak değil; bunu gözlemlemek istiyorum.”

“Pandeminin bir yıllık dönemini Denek00 isimli bir solo EP yayımlayarak noktaladım. Önümüzdeki dönemde ise keyifle dâhil olduğum ortak çalışmalara odaklanmış olacağım. Bu bir yılın benim için en belirgin hissi birlikte üretmeyi özlemek oldu. Çağ aritmetiğinde kulak bile bir meta olarak yer alıyor olsa da sektördeki bireysel/ekonomik yalnızlaşmayı, odağı tüketim olmayan bir dayanışmayla alt edebileceğimizi hissediyorum.”

Motomot yanıtlıyor
“Yaptığım müzikte türler üstü bağlar kurmaya, herkes için bir şeyler ifade eden ufak izler bırakmaya özen gösteriyorum.”  

“Aynı suda iki kere yıkanamadığımız bu hayatta müzik üretmek benim için içinde bir yandan doğaçlama üretimin masum kendiliğinde cereyan eden ruhsal bir sudoku egzersizini, diğer yandan enstrüman tekniği, şarkı yazarlığı, kompozisyon ve ses şamanlığı gibi geniş bir spektrumda daimi bir kavramsal ve estetik arayışı hem maddi gerçeklikten kaçarken sığındığım yalnız ve mahrem bir deney alanını; hem de bir müzisyen olarak kolektif bir bütünün parçası olarak şimdiye tutunmamı sağlayan bir komünel yaratıcılık ritüelini barındırıyor.  Kimi zaman öznesi olarak yaşadığım, kimi zaman ise ruhen ödünç aldığım ve ziyaret ettiğim hâl, mekân, duygu ve sesleri insanlığın kolektif jukebox’uyla geri dönüşüm ilişkisi içerisine sokarak ölümsüzleştirme çabası, içimdeki beyaz yaka ile isyankâr çocuğun sürekli olarak yaşadığı bir hesaplaşmanın doğal bir uzantısı.

“Althusser’in ‘masum okuma yoktur’ sözünü müziğe ‘masum dinleyici yoktur’ diye adapte edebileceğimizi düşünüyorum. Dolayısıyla dinleyiciye bir duygu empoze etmeyi doğru veya yapıcı bir tavır olarak bulmuyorum. Müzik bizi iyi ve enerjik hissettirebileceği gibi, kimi zaman müziği sosyal bir köprü olarak grupla olan bağlarımızı kuvvetlendirmek için de tüketiriz. Öte yandan müzik, bireyin varoluşsal olumlanma ihtiyacına bir cevap olarak, geçmişe ilişkin hatıra ve travmalarımız, bugüne ve geleceğe ilişkin soru ve şüphelerimiz ile bilinç dışı yollardan yüzleşebilmemiz için güvenli bir kavramsal zemin sağlamalıdır. Bir öz olarak her şarkının müzisyeni kendisine köprü olarak seçip, kendini varettiğine; kendi şifrelerini dinleyicinin öznel yaşantısı ve tecrübesiyle birleştirerek kendine özgür bir kader çizdiğine inanıyorum. Müziğimi dinleyen insanların, değişime açık ve kişisel farkındalıklarını artırmak arayışındaki insanlar olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla doğal olarak seçici oldukları kadar, maceracı tercihler yapmaya ve kendilerini sınamaya açıklar. Bu ilişkide bir denge kurabilmek ve müziğimde bir bütünsellik sağlayabilmek için, genel olarak caz teorisinde ‘soru-cevap’ ve ‘gerilim-çözülme’ diye adlandırılan temel kavramlar benim için her zaman yararlı bir rehber işlevi görmüştür. Yaptığım müzikte türler üstü bağlar kurmaya, herkes için bir şeyler ifade eden ufak izler bırakmaya özen gösteriyorum.” 

“Niyetim, yaratıcı süreçlerimi daha sistemli ve verimli hâle getirerek farklı teknik ve üslupları daha iyi bütünleştirebilmek ve bu birikimi farklı müzisyenlerle beraber projeler yaparak geliştirmek. Bir taraftan sampling, glitch ve ses manipulasyonu gibi sentetik yaklaşımları daha organik şekillerde kullanabilmek, diğer taraftan analog synth ve akustik enstrümanları hikâye anlatıcılığının ön plana çıktığı daha folk-vari bir sound’un içerisinde harmanlamak önceliklerim arasında.”

“Büyük buhranlar, beraberinde gerçeklik ve idealleri bize sorgulattığı gibi, müzik ve sanatta yeni yönelimlerin habercisi olmuştur. Pandemi sürecinin maddi alanda bazı uçurumları derinleştirdiği kadar, bizi manevi alanda daha büyük arayışlara ittiğini ve müzik üretimi açısından aslında bir eşitleyici işlevi gördüğüne inanıyorum. Pandeminin fiziksel anlamda yalnızlaştırıcı etkisine karşı, internet ve müzik teknolojilerinin bize sunduğu imkânlar, prodüksiyon teknikleri ve müzik üreticiliğine ilişkin tecrübe ve bilgiye erişimin kolaylaşması, gelişen iletişim kaynakları, insanlardaki öğrenme ve bilgiyi paylaşma tutkusu sayesinde, profesyonellikle amatörlük arasındaki çizginin giderek anlamsızlaştığı, hem yeni soundların doğduğu, hem de soundlar arasındaki geçişkenliğin arttığı bir yaratıcı dünyaya doğru bizleri taşıyor. Diğer taraftan bir Türkiyeli olarak ABD’de yaşamak, öznel hayat tecrübem, müzikal köken ve aidiyet olarak sahip olduğum zenginliklerin değerini daha çok fark etmemi, bu birikimi bir disiplin içerisinde mevcut imkânlarla harmanladığımda ortaya özgün şeyler koyabileceğime ilişkin inancımı ve cesaretimi pekiştirdi.”

Ceytengri yanıtlıyor
“Milenyumun sonunda doğmuş lubunyalar olarak yaşamlarımızın kendine özgü bir çok elementi var. Onları tespit edip, jenerasyonumun bir sözcüsü olmayı çok arzuluyorum.”

“Üretme motivasyonumun temelini keşke kendimi ifade etmek ya da müziğe duyduğum uçsuz bucaksız aşk gibi daha saf sebepler oluşturabilseydi. Gerçeklik şu ki, transfobiden kendini korumanın başlıca yollarından biri sınıfsal ayrıcalıklara sahip olmak. Eğer bu avantajla doğmadıysan açık kimlikli bir trans birey olarak o ayrıcalıklara ulaşmak çoğunlukla ya seks işçiliği ya da eğlence sektöründen geçiyor. Başarılı olmak istediğim için değil, hayatta kalacaksam başarılı olmak zorunda olduğum için üretiyorum.”

“Bu aralar bana en çok ilham veren müzisyenler Siyah kadın hip hop sanatçıları. Birçok dezavantajlı grubun kesişiminde, hayatlarını ve varoluş biçimlerini o kadar stilize bir şekilde sunabiliyorlar ki hayran kalmamak imkânsız. Eğlenceli, havalı, komik, özgüvenli, göz alıcı, güçlü gibi sıfatlarla tanımlanabilmek için toplumdaki en görünür, en dominant gruplara mensup olmak gerekmediğini bana tekrar tekrar gösterdiler. Ben de dinleyicilerime aynı şeyi göstermek istiyorum. Müziğimi dinleyen herkes varoluş biçimime ve kendi hayatım için yarattığım anlatılara şahit olsun ve yapabiliyorlarsa kendi yaşamlarına bir bağlantı kurabilsinler istiyorum. Eline mikrofon almış her hip hopçı gibi ben de yaşadığım semtten bahsediyorum, çünkü Kurtuluş’ta yaşamanın da bir swaggerı var. Burada da zorlu bir hayat mücadelesinin içinde stil ve duruş sahibi olan binlerce LGBTİ+ insanın hikâyesi ve ruhu var. Milenyumun sonunda doğmuş lubunyalar olarak yaşamlarımızın kendine özgü bir çok elementi var. Onları tespit edip, jenerasyonumun bir sözcüsü olmayı çok arzuluyorum.”

“Şu an yeni YouTube kolektifim Alt Cut için içerik üretmeye odaklanıyorum ama aklımda sürekli yeni şarkılar da var. Janrdan janra atlayarak bir sürü yeni tekli çıkarmak istiyorum. Çünkü Ceytengri’nin esansı tek bir sese ait olamayacak kadar değişken. Muğlak bir gelecekte muğlak bir EP fikri de var ama daha ondan bahsetmek için çok erken. Avrupa veya Amerika’dan evlenecek birini bulup kapağı batıya atmak da çok cazip bir plan gibi görünüyor açıkçası.”

“Çoğu müzisyen arkadaşımın aksine benim yaratıcılığımı kullandığım yöntem sesleri ahenkle bir araya getirip tatmin edici bir birliktelik yaratmaktan çok, doğru kelimeleri bir araya getirmek. Dil hem çok kolaylaştırıcı hem de çok kısıtlayıcı bir iletişim kurma aracı. Anlattığım şeyi çok daha net ifade ifade edebiliyorum ama bu netlikten dolayı hataya daha az yer var. Kelimelerle, cümlelerle çalışırken cringe olmak daha kolay sanki. Şarkı üretmenin müzikalite kısmıyla da ilgileniyorum ve yapım aşamasında da etkinim tabii ki ama şimdiye kadar işin çoğunu star arkadaşlarım Jtamul ve Çiçek Çocuk yaptı. Bu aralar odaklarımdan biri müzik yapımcılığı üzerine daha fazla fikir sahibi olmak ve fikirlerimi uygulamaya geçirmeyi öğrenmek. “

Sinanılmaz yanıtlıyor
“Sosyal hayattan mahrum kaldıkça anlatacak hikâye üretmek de zorlaşıyor.”

“Müzik üretme motivasyonumun temelini kendimi ifade etme arzusunun oluşturduğunu söyleyebilirim. Anlatacak bir şeyim veya gerçekleştirmek istediğim bir fikir olmadığı zaman şarkı bestelemekte çok zorlanıyorum.”

“Aslında üretim aşamasında şarkıların dinleyicide nasıl hisler uyandırdığı hakkında pek hayal kurmuyorum. Fakat genelde parçaları aranje ederken şaşkınlık uyandıran ve beklenmeyen partisyonlar tercih ettiğimi farkettim. Bu yüzden belki şaşkınlık diyebilirim.”

“Taner Yücel ile üstünde çalıştığımız 8-9 parça var. Bu parçalardan bir albüm hazırlamayı düşünüyoruz. Bunun öncesinde de prodüksyonunu kendim yaptığım ve yeni bir şeyler denediğim birkaç parça yayımlamayı planlıyorum. Bu parçalara yine kendi imkânlarımla klipler çekmek gibi hayallerim var.

“Aslında son bir yıl zaten Sinanılmaz projesinin ortaya çıktığı yıl oldu. İlk defa kendi bestelerimi ürettim ve insanlarla paylaştım. Bu ne kadar müzik yapma hevesimi artırmış olsa da pandemi yüzünden konser verememek de bir o kadar düşürdü. Sosyal hayattan mahrum kaldıkça anlatacak hikâye üretmek de zorlaşıyor. Ama bir şekilde halledeceğiz.”

Efza yanıtlıyor
“Müzik ve sözleri bütünleştirdiğimde insanların hayal dünyalarında bir yere gitmelerini ya da kendilerinden hikâyeler bulmalarını istiyorum.”

”Müzik yaparken motivasyonumu iç dünyamda biriktirdiğim duygular oluşturuyor. Yaşadığım güzel gelişmelerden sonra motive olabilirken aynı zamanda yaşadığım kötü olayların sonunda güçlenip, tekrar ayağa kalkmak beni daha fazla harekete geçiriyor. İç dünyamdaki duyguların birikimini genelde dışarıda tek başıma dolaşıp yaptığım gözlemler, insanlardan dinlediklerim oluşturuyor. Bu, evlere kapandığımız dönem içerisinde beni çok zorladı. Pandeminin başında arka arkaya bir EP, 3 şarkı yayımladım. 3 tane de henüz yayımlamadığım şarkı yaptım. Motivasyonum azaldıkça bunların eve kapanmadan önce dış dünyadan beslendiğim ama hayat telaşından ötelediğim hisler olduğunu farkettim. Şu an kendime dönüp, daha fazla derinime inmeye çalışıp daha fazla motive olmaya çalışıyorum. Fakat bu süreçte en çok hasarı alan ve neredeyse hiç saygı görmeyen BİZ MÜZİSYENLER İÇİN; BU ÇOK ZOR!”

“Müziğim kalabalık ortamların müziği değil, eğer yalnızken dinlenirse, belki kendi hikâyelerinizi şarkı sözlerinde bulmanız mümkün. Aslında çok üstü kapalı ama derin cümleler kullanmaya çalışıyorum. Kendimle konuşmalarım, hikâyelerim var. Dikkatli dinlerlerse beni bile tanıyabilirler! Aranjelerimi de kendim yapıyorum. Hatta bunun adı artık ‘Efza Sentezi’ oldu. Müzik ve sözleri bütünleştirdiğimde insanların hayal dünyalarında bir yere gitmelerini ya da kendilerinden hikâyeler bulmalarını istiyorum. ‘Benim bir hikâyem var, dinler misin?’ gibi bir tavrı da var diyebilirim.”

“Yakın gelecek planlarımdan bahsedecek olursam… Bir şiir kitabım var onu şekillendirmeye çalışıyorum. Totem yapıp kimseye söylemediğim güzel gelişmelere de az kaldı!”

Guendes yanıtlıyor
“Herkes tek bir amaç için, özgürce dans etmek, dilediğini yaşayabilmek uğruna techno dinliyor. En azından ben bu sebeple dinliyorum ve üretiyorum.”

“Müzik yapma motivasyonumun temelini, dinleyicilerime benim müzik dinlerken yaşadığım hislerin benzerini yaşatma arzusu oluşturuyor. Gittiğim partilerde yaşadıklarım, gördüklerim ve hissettiklerim, üretme açlığımı daha da artırıyor. Kendimi o dans pistinin rehberi olarak hayal ettiğimde gerçekten çok heyecanlanıyorum. Nasıl kı bir rehber onunla yolculuğa çıkan insanların endişelerini azaltıp onlara özgürleşmeleri ve etraflarına bakabilmeleri için alan sağlar; ben de müziğim sayesinde benimle yola çıkan dinleyicileri özgürleştirebilmeyi hayal ediyorum. Gündelik hayatın karmaşası içinde, durmadan yeni bir şeyler üretmeye çalışıyoruz. Bu yüzden bazen elimizdekilerin değerini unuttuğumuzu düşünüyorum. Techno’nun güzelliği de burada ortaya çıkıyor. Herkes tek bir amaç için, özgürce dans etmek, dilediğini yaşayabilmek uğruna techno dinliyor. En azından ben bu sebeple dinliyorum ve üretiyorum. Techno bana, döngülerin içinde kaybolan detaylara odaklanmayı ve bunlardan güç almayı öğretti.”

“Bu doğrultuda, son bir yılın benim üzerimde olumsuz olduğu kadar olumlu etkileri de oldu. Yapmak istediğim ama yoğunluğumu bahane ederek yapmayı ertelediğim birçok şey vardı. Zamanı bulunca, gerçekten neler istediğimi tanıma fırsatım oldu ve onlara odaklandım. Yaşadığımız kaotik ortamdan da beslenerek Ocak 2021’de Chaos adlı EP’mi bağımsız olarak yayımladım. Hollanda’da caz davul performans üzerine sürdürdüğüm konservatuar eğitimi sona erdiğinde Türkiye’ye dönmeyi planlıyorum. Denemek istediğim birçok proje, keşfetmek istediğim birçok alan var. Şimdiden bunlarla ilgili çalışmalar yapmaya başladım. Umuyorum ki yakın gelecekte dinleyicilerim, hem davulcu kimliğimin hem de prodüktör kimliğimin neler üretebileceğine dair daha fazla fikir sahibi olacaklar.”

Yokyer yanıtlıyor
“Bu dijitalleşme de bestelere ve üretime daha önce yaklaşmadığımız bir tarzda yaklaşmamızı ve konfor alanımızdan çıkmamızı sağladı.”

“Müzik yaparak korkaklıklarımızla, kederlerimizle ve önyargılarımızla yüzleşebiliyoruz. Bu süreç aynı zamanda bizim için bir anlam arayışı. Bu arayışa bir cevap olarak dinleyicimizin tamamen kendisiyle yalnız kalabileceği bir alan oluşturabilmesini hayal ediyoruz.”

“Yeni albümümüz 3 Mart’ta çıktı. Pandeminin seyrine göre birkaç şehirde lansman konserleri veya online hazırlayacağımız canlı performanslar planlıyoruz. Ayrıca bu sene sonuna kadar bir grup insan bizim için ‘benden başka kimse dinlemesin’ seviyesine gelse çok mutlu oluruz!”

“Son bir yılı özetlemek gerekirse; dijitalleştik. Bu dijitalleşme de bestelere ve üretime daha önce yaklaşmadığımız bir tarzda yaklaşmamızı ve konfor alanımızdan çıkmamızı sağladı. Tabi ki bu bir yıllık süreç, grup kimliğimizi oturtmamıza ve fiziksel olarak ayrı kalmamıza rağmen daha sık bir araya gelmemize (Discord ^^) olanak sağladı.”

  1. Evet, bu bir müzik sayısıdır

    Senelerce bir müzik dergisi olmadığımıza ama müzik kültürüne olan sevdamızın bizi buralara getirdiğine dair savunmalar verdik. Şimdi ise bu algıyı

  2. Zamanın görsel hafızasına dair: 3 müzik fotoğrafçısını dinliyoruz

    Ebru Yıldız, Jenn Five ve Pooneh Ghana’ya sorduk: Canlı müzik ve yakın temastan uzak bu dünya onları ne şekillerde etkiliyor; neler yaşıyor, neler hissediyorlar?

  3. Nasıl günler bu günler: Müzisyenlerden mektuplar

    Sorularımızı Türkiye ve dışarıdan pek çok müzisyene, DJ’e yolladık. Yanıt alabildiklerimizden size mektuplar topladık.

  4. “Hep aynı araçlara güvenemezsin”: Matana Roberts ve Moor Mother

    Hem ilişki kurulabilecek hem de dersler çıkarılabilecek detaylarla dolu bir zihin egzersizi için söz ilham verici müzik insanları, Matana Roberts ve Moor Mother’da.

  5. Kriz halinde kültürlere şefkatle yaklaşmak: Dünyadan müzik basını manzaraları

    Dünyanın farklı noktalarından editörler nasıl süreçlerden geçtiklerini paylaşıyor. Bazıları oldukça kurumsal yayınlarda çalışıyor, bazıları müzik kültürünün geleceğe en adil şekilde nasıl taşınabileceğine kafa yoruyor, hatta aralarında bu ortamda yeni dergi çıkarmaya karar vermiş olanlar da var.

  6. Sözlerin ruhu çıksın: Batuhan Mutlugil ve Gülinler

    Kariyerinin ilk solosunu paylaşan Duman gitaristi Batuhan Mutlugil’i, şu sıralar kendi solosunu hazırlayan ve bir diğer Duman üyesi Ari Barokas’a canlı performanslarında eşlik eden Gülinler aldı karşısına.

  7. Noga Erez’in kendiliğinden çiçek açan şarkıları

    Noga Erez’in pandemi sürecinde, kendi tabiriyle, en iyi hâline getirilen şarkılarında hem fiyakalı bir tavır hem de çocuksu bir naiflik var. City Slang’den çıkardığı yeni albümü “KIDS”i kendisinden dinledik.

  8. Günün gerçeklikleri ve olası yollar: Söz plak şirketlerinde

    Türkiye'den ve dünyadan, 2020'yle birlikte çeşitli süreçlerden geçen çok farklı ölçekler ve farklı motivasyonlardaki plak şirketlerine sorduk.

  9. Ekstrem bir klasik müzik: Ozan Akyol ve Kutay Soyocak

    Vox In Rama adını verdiği black metal projesiyle karşımıza çıkan Jakuzi solisti Kutay Soyocak ve metal müziğe dair referansları KALT’taki mizahına da serpiştiren Episode 13 üyesi Ozan Akyol’u aynı masada buluşturduk.

  10. Şeytan odamızdan çıkmasın: Palmiyeler

    Palmiyeler, son konserini Şubat 2020’nin son günlerinde ABD turnesinin finali olan Buffalo’da çaldığından bu yana yaşantılarımız epey değişti.

  11. Dayanma gücünün sınırlarından nereye?: Müzikli mekânlar yanıtlıyor

    Mikrofonu Ankaralı esnafın örgütlediği Kafe-Bar-Restoran Çalışanları ve İşletmecileri Dayanışma Platformu KABARE’ye; İzmir’den ve İstanbul’un farklı semtlerinden bazı müzikli mekânlara uzattık.

  12. Aklımdakiler: Melike Şahin

    Sanatçı, yazar, müzisyen dostlarından Melike Şahin’e sorular var. Merhem, yatıştırdı mı, iyileştirdi mi? Müziğinde arabeskin izi nasıl sürülebilir? Referans hikâyeler ve duygu durumları neler?

  13. Zebra misali, sessiz ve derinden: Charles Pasi ve Boran Kuzum

    Boran Kuzum’un Charles Pasi ile bu sohbeti geçmiş zamanda; çatal kaşık sesinin es verdirdiği, araba gürültüsünün fona yerleştiği, sigara dumanı ve kahve kokusunun ruhlara işlediği bir Paris kafesinde yüz yüze başladı ve hayatlarımızın normale dönmesini iple çektiğimiz bu günlerde, Charles Pasi’nin yeni albümü Zebra’nın yayımlanması vesilesiyle ses sese tamamlandı.

  14. Temel motivasyon dünya ahvali: Lara Di Lara ve Kamufle

    Lara Di Lara ve Kamufle, pandemi günlerinde hayat verdikleri beş şarkılık EP için gün sayarken...

  15. Şarkı şarkı: Black Country, New Road ve “For the first time”

    Muazzam bir ilk albüm, altı soru, altı cevap, altı illüstrasyon.

  16. Sancılı süreçler, çıkan dersler, yenilenen gözler: Festival ve turne sektörüne bakış

    İstanbul Caz Festivali, Pozitif, Arter Yeni ve En Yeni Müzik Festivali, Soundports, Bozcaada Caz Festivali, Epic Fair ve Hollanda’dan Le Guess Who? yanıtlıyor.

  17. Tek başınalık ve hurafeler: Taner Yücel ve Görkem Karabudak

    Bu sohbette "Cemil Şov" filminin müziklerinin sorumlusu Taner Yücel ve “Akılsız Başın Sürgünü” isimli ilk şarkısını yayımlayan Görkem Karabudak buluştu.

  18. Kapamak yerine kapıları açmak: Deniz Cuylan ve Durul Taylan

    Los Angeles’ta komşuluk eden Deniz Cuylan ve Durul Taylan’ın; yeni başlangıçlar, sürekli değişimler, “Daimon”lar ve son üretimleri üzerine muhabbeti.

  19. Ergenlik Yılları: Nükhet Duru

    Müzisyenlerin büyürken dinlediği müzikleri ve bu müziklerin üzerlerinde bıraktığı tesiri kurcaladığımız Ergenlik Yılları köşemizde memleket popüler müzik tarihinin divası Nükhet Duru var.

  20. Çizgi hikâye: SOPHIE (1986 – 2021)

    Tematik üretimleri ve özgün yaklaşımıyla pop müziğin seyrini değiştiren SOPHIE için çizgiler eşliğinde bir anma.

  21. “Hollow Shell” ve ardındakiler: Cava Grande

    2000’lerde yerli müziğin seyrine renkli dokunuşlar yapan Tan Tunçağ’ın son yıllarda meşgul olduğu solo projesi Cava Grande, ikinci stüdyo albümünü yayımladı.

  22. “İnternet ruhumu ezip geçiyor”: Ashnikko

    Ashnikko’yla; 2021’in ilk günlerinde yayımladığı DEMIDEVIL isimli 10 parçalık koleksiyonunu, Kelis sevgisini ve yarattığı alter-egosu “Daisy”yi konuştuk.

  23. Aklımdakiler: BaBa ZuLa

    Hayvan Gibi’den hareketle, BaBa ZuLa’dan Murat Ertel’e, dost meclisinden gelen soruları yönelttik.

  24. Ses büyüsün, çoğalsın, yayılsın: İnternet radyolarına bağlanıyoruz

    Noh Radio, Root Radio, Radyo Modyan, Year Zero, 2021’in başında Ortak Kanal başlığıyla bir hareket planını hayata geçirdi. Oops! Radio ise DJ Style-ist’in yakın dönem projesi.

  25. Hayal etmeye devam: Deniz Taşar

    Şarkı yazarlığını “kendini ve müziği keşfetmek” olarak tanımlayan Deniz Taşar, ortak duygularda buluşma vadeden albümünün detaylarını ve üretim sürecini anlatıyor.

  26. Müşterek paydalar, güvenli alanlar: Çeşitli kolektifler anlatıyor

    Queerwaves, Algorave İstanbul, Club Coweed, Hood Base, Lordlar Sofrası ve Life From İstanbul’a sorduk: Bu dönemin ekonomi, sosyal güvence, kültür ya da yalnızlaşma adına etkileri nasıl değerlendirilebilir?

  27. Koca bir müzik havuzunda: Altın Gün ve “Yol”

    Son yıllarda ünü dünya haritasının dört bir ucuna uzanan Hollandalı topluluk Altın Gün, Glitterbeat etiketiyle yeni albümü Yol’u yayımladı.

  28. Takibe alın: Son dönemde tanıştığımız bazı yeni sesler

    Üretme motivasyonlarının temelini ne oluşturuyor? Müziklerinin dinleyicide nasıl hisler uyandırmasını hayal ediyorlar? Yakın gelecek planları neler?

  29. Arlo Parks’a kulak verin, iyileşin

    İlk albümün ardında yatanları, şair kimliğini besleyen unsurları ve üretme misyonunu Arlo Parks’dan dinliyoruz.

  30. Grazia’nın 1978 çıkışlı ilk, tek ve benzersiz albümü

    Ladies on Records ile kadınların anlattığı hikâyelerin izini süren Kornelia Binicewicz, son derlemesi “A Drop of Luck”ta yer alan sanatçılardan Grazia’nın saklı albümünü, İsrail merkezli plak şirketi Fortuna’nın kurucularından Zach Bar’dan dinliyor.

  31. Her şey boş bir sayfa ile başlar: Vincent De Boer

    Vincent De Boer’le “The Stroke”un üretim süreci ve Ill Considered’la yakaladıkları uyumun detaylarını konuştuk.

  32. Künye

    yayın imtiyaz sahipleri ve etkinlik direktörleri Aylin Güngör [email protected] J. Hakan Dedeoğlu [email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç [email protected] kreatif