Uzun yıllardır çeşitli projeler ve iş birliklerinin yanı sıra prodüktör olarak da sayısız albümde parmağı olan Taner Yücel ve Görkem Karabudak, 2021’le birlikte ilk solo işlerini paylaşmaya başladı. Cemil Şov filminin müziklerine imza atan Taner ve “Akılsız Başın Sürgünü” isimli ilk şarkısını yayımlayan Görkem’i bir araya getirdik.
Sohbetin tamamı önümüzdeki günlerde Bant Mag. podcast kanallarında olacak.
Röportaj: Cem Kayıran
Cem Kayıran: Biriniz ilk solo teklisini, diğeriniz uzun süredir çalıştığı albümü saldı ortamlara. Sizin tarafta neler oluyor, nasıl hissediyorsunuz bu aralar?
Görkem Karabudak: Efendim merhaba öncelikle. Uzun zamandır üzerine çalıştığını çıkaran arkadaş başlasın bence.
Taner Yücel: Uzun zaman ben miyim?
Cem Kayıran: Değil misin?
Taner Yücel: Seyircilerimize soralım.
Cem Kayıran: Cemil Şov müzikleri epeydir takviminde var.
Taner Yücel: Evet aslında, epey oldu. Ama Görkem de aslında uzun zamandır… Hangimiz uzun zamandır çalıştığımız şeyi yayımlamıyoruz ki?
“Her rolü kendi başına üstlenmek yorucu ve dikkat problemi olan birisi için de biraz sıkıntılı süreçleri var.” -Taner Yücel
Cem Kayıran: Evet. Zaten, sürekli birileriyle iş birliği yapan, sürekli başka albümlerde de ismini görmeye çok alışkın olduğumuz müzisyenlersiniz ama biraz daha size ait olan, biraz daha kişisel işlerinizin peşpeşe gelmesi güzel bir tesadüf oldu. Senin için geçtiğimiz 1 yıl ya da Cemil Şov özelinde daha ne kadar geriye gidiyor bu süreç? Nasıldı? İlk defa bir uzun metraj film müziğiydi bildiğim kadarıyla.
Taner Yücel: Tek başıma ilk kez bir sinema filmi müziği yaptım. Bir de onu yayımlama gibi bir şeye cesaret ettim. Denedim, nasıl olacak diye. Süreci benim için çok değişikti tabii ki de. Genelde hep Okan Kaya ve Ahmet Kenan Bilgiç ile ortaklaşa işlerim olmuştu. Onlarla ortaklaşa bir dinamiğimiz vardı. Birisi prodüksiyon ile konuşuyor, diğeri bir başkasıyla, herkesin rolleri oluyor. Her rolü kendi başına üstlenmek yorucu ve dikkat problemi olan birisi için de biraz sıkıntılı süreçleri var. Müzik üretmekten çok sosyal yaşantıda problem yaşadığım bir şeydi bu ama sonucundan çok keyif aldım. Keşke biraz daha fazla güzel imkânlarım olsaydı; ne bileyim, orkestraları gerçek çaldırabilseydim, onları tekrar kaydedebilme şansım olsaydı çok daha güzel olurdu ama ortaya çıkan sonuçtan da çok mutsuz değilim.
Görkem Karabudak: Belki konserini yaparsın. Böyle, canlı canlı.
Taner Yücel: Belki. Kim bilir?
Cem Kayıran: Albümün içinde farklı zamanlarda yaratılmış birtakım parçalar, kesitler de var. Filmle müzikal ilişkiyi nasıl kurdun? Çünkü çok farklı sulara girip çıkan bir akışı var. Bu arada maalesef henüz filmi izlemiş değilim. Bir soundtrack albümü olarak mı yaklaştın? Yoksa solo bir albüm yapıyor olsaydın buna ne kadar benzerdi?
Taner Yücel: Süper soru. Dinlemekten haz duyduğum şeyler evet, ama böyle bir solo albüm yapar mıydım kendime, bilmiyorum. Böyle bir konsept uyarlar mıydım? Yapmazdım çünkü çok görüntü minvalinde de çalışan şeyler var. Görselle senkron çalışan müzikler var bazılarında. Kendi başına ifade biçiminde pek yeterli olmayabilirdi materyallerden bazısı.
Cem Kayıran: Dediğim gibi, henüz filmi izlememiş olmama rağmen bir hikâye takibi mümkün aslında.
Görkem Karabudak: İzlemiş kadar oluyorsun değil mi? Ben de mesela “kesin çok iyi film” hissine kapılıyorum. Mastering sırasında bir de…
Taner Yücel: Mastering’ini de Görkem yaptı bu arada.
Görkem Karabudak: Onun için demedim ya. Yani çok dinledim ve “bir an önce izleyelim şu filmi ya” dedirtti. Çok şey anlatıyor müzikler çünkü. İyi bir filmin müzikleri olmalı bu.
Taner Yücel: Yani, herkes çok merak ediyor. Ben de çok merak ediyorum insanların müzik ve filmi kıyasladıklarında ne göreceklerini ya da ne bulacaklarını. Bu arada soundtrack albüm, filmin akışıyla aynı.
Cem Kayıran: Filmde duyduğumuz sırayla.
Taner Yücel: Evet, metinler de öyle.
Cem Kayıran: Yerli sahnede, çok film müziği albümü görmeye aşina değiliz. Yeni yeni birkaç plak şirketi bu konuda biraz çalışma yapmakta aslında ama filmden bile önce çıkan bir albüm olması çok ilginç bence.
Taner Yücel: Ya onun şöyle bir amacı var; bazı müziklerin stok müzik olduğu zannediliyor. Bazı ön izlemelerde öyle bir varsayım olmuş. “Music by Taner Yücel” yazıyor, zannediyorlar ki sadece scoringleri bana ait. Çünkü filmin içinde radyodan, televizyondan, oradan buradan gelen seslerin, müziklerin hepsini ben yaptım.
“Bazı parçaların arasında çok gidip geldim ama yarım kaldığı zaman biraz motivasyonumu kaybediyordum. Bunun çok doğru bir şey olduğunu düşünmüyorum ama his sonuçta.” -Görkem Karabudak
Cem Kayıran: Görkem senin de neler hazırladığını çok uzun süredir merak ediyordum. Bir şarkı dinledim henüz ama çok etkilendim. Senin dünyandan, müzikal olarak yaptığın her şeyden nüanslar barındırmasıyla beraber çok yeni ve taze, heyecan verici bir nefes var aslında parçada tamamen. Bir yandan Taner’in işi gibi sinematik bir yandan da çok sevdiğim referanslar da yakalayabiliyorum; karanlığı ve riff’inin inanılmaz akılda kalıcılığıyla.
Görkem Karabudak: Vay, çok sağ ol.
Taner Yücel: Harika riffler yazıyor.
Görkem Karabudak: Teşekkür ederim.
Cem Kayıran: Bir dönem parçalar aşağı yukarı hazır ama henüz daha sözleri yok gibi bir sohbetimiz olmuştu. Biraz bu şarkı özelinde, yaratım süreci ne kadar bir süreye yayıldı? Diğer işlerinden nasıl farklılaştı?
Görkem Karabudak: Çok uzun zamandır birçok şarkı taslağı zaten vardı. Bu, Çilekeş zamanı da böyleydi. Albüme giren, girmeyen. Bir sürü şey bilgisayarda bekliyor ya, arada dönüyorsun, arada “Bu eskidi” deyip bırakıyorsun. “Aslında da bu daha zamansız bir fikirmiş” deyip geri dönüyorsun. Böyle şeyler çok oluyordu. Bazı parçaların arasında çok gidip geldim ama yarım kaldığı zaman biraz motivasyonumu kaybediyordum. Bunun çok doğru bir şey olduğunu düşünmüyorum ama his sonuçta. Müzik üretiminde bu kadar duygusal bakmamak gerekiyor belki ama motivasyonu kaybedince bazı şarkılardan soğuduğum için yeni bir şey yapmayı bekledim. İçinde bulunduğum diğer projeler de yoğunlaşınca oluruna bıraktım. Zamanı gelince olur diye düşündüm. “Artık hadi, evdesin yani. Paylaş bir şeyler” diyerek gaza getiren sevgili dostlarım da olduğu için çok şanslı hissediyorum. Sonra da 5’li, 6’lı bir EP’ye girişeyim diye düşündüm ve aralarından bir tane en yeni olanı seçmek istedim. 10 senelik bir parça da var mesela önümüzdeki aylarda dinleyeceğiniz. Böyle, 2009’da yaptığım bir parçayı yeni bir çehreyle bu EP’ye koymayı düşünüyorum. Yarın tabii fikrim değişebilir ama ilk çıkacak olan teklinin benim için en taze olan şarkı olması, hoşuma gitti. EP’den önce uzun uzun bir tekli. Uzun uzun derken; birçok fikri içinde barındıracak bir fragman gibi bir duygusu olduğu için onu seçtim. Eğer bir aksilik olmazsa da 1-2 ayda bir gibi periyotlarla paylaşarak, sene sonuna kadar EP’yi, hikâyeyi tamamlamak gibi bir planım var.
Cem Kayıran: Üretim aşamasındaki bu kendi başınalık hâli, belki Taner’inki orada bir filme bağlı olması sebebiyle ayrılıyor olabilir ama, kreatif anlamda nasıl bir oyun alanı yarattı size? Direkt kendi adınızla çıkan bir şey için çalışmak farklı baskıları da beraberinde getirdi mi?
Taner Yücel: Şöyle bir şey oldu bende, “bu bir hurafeymiş” dedim kendi adıma. Çünkü, “kendim” denilen şeyi yüceltmekten başka bir şeye dönüşmüyor, aptalca şeyler de yapabilirim kendi adıma. Her biri birbirinden bağımsız da olabilir. Bu kendi adımı yüceltmekten başka bir şeye dönüşmüyor bu kadar düşündükten sonra. Mükemmeliyetten bir şey yapamaz oluyorsunuz. Bu böyle bir döngü. O yüzden kendi adıma “her şeyi yapabilirim” gibi bir rahatlık verdi Cemil Şov sağ olsun.
Görkem Karabudak: Zaten herkes “Cemil” diye hatırlayacak.
Taner Yücel: “Cemil Yücel” diye…
Cem Kayıran: Peki Görkem, senin için?
Görkem Karabudak: Çok fena. Hatta ve hatta bunun hikâyesi şey biraz da… Solo albüm sorusu gelmeye başladı yıllar önce. O düşünce bana komik geliyordu açıkçası. “Ne? Hahaha”
Taner Yücel: “Kendine gel genç adam.”
Görkem Karabudak: “Ne alaka ya” falan derken başka bir isimle olma ihtimali dahi konuşuldu arkadaşlarımızla aramızda. En sonunda komik gelmedi değil. Kartonette bile adımı bir şekilde o karenin içinde yazılı görmek… “Yani çok mu komik şu an acaba?” diye düşündürdü. Ama bu tamamen insanın kendi sesinin garip gelmesi gibi bir şey olsa gerek.
Taner Yücel: Ana adı, baba adı da yazsın o zaman.
Görkem Karabudak: Kafa kâğıdı değil mi? Müzikal içeriğin sorumluluğu da bambaşka. Ulaşmaya çalıştığım nokta, mükemmel olmasından ziyade hislerimi oldukları gibi paylaşmaktı. Özellikle evde çok kapalı kaldığımız dönem de paylaşmayı ve çıkarmayı kolaylaştırdı.
Cem Kayıran: Bu parça 2020 mahsulü mü?
Görkem Karabudak: Evet, 2019 da diyebiliriz.
Cem Kayıran: Biraz geride kalan yıl, pandemi, 2020 ya da ismine ne diyorsak, sizin üstünüzde ne gibi etkileri oldu? Bir şey üretmeye olan motivasyonunuzu kaybettiğiniz veya yeniden diriltmenizin gerektiği dönemler oldu mu? Bununla nasıl başa çıktınız?
Taner Yücel: Benim için büyük kayıplar, büyük değişimler oldu tabii ki de. Ne bileyim, müzik grubumdan ayrıldım, hayatımda bir sürü şey değişti. Ev değiştirdim bilmem kaç kere. İlişkilerim değişti, bunlar tabii ki müziğimi etkiliyor. Bireysel üretimimi veya iş disiplinimi de etkiliyor. Sonuçta çalışabileceğim ev yok. Bilgisayar setup’ımı kuracağım bir yer yok. O süreçler şevkimi ve birçok şeyi baltaladı tabii. Maddi açıdan çok sarsıldık. Bir de bilmem kaç ayda bir intihar eden müzisyen haberlerini görmek de insanı demoralize eden şeyler. Bir yandan da devletin sadaka verir gibi, “gösterin amcalara” bir kampanyayla para vermesi insanı yaptığı iş bakımından düşündürüyor. Zorlu bir süreçti. “Yapıcı olarak ne yapmamız gerekiyor?” gibi bir kafaya girdim ve sağlıklı besleneyim dedim. Müzik namına belli ki bir şey yapamayacağım hiç değilse ilerde bir şeyler yapmam gerekirse biraz daha sağlıklı olayım gibisinden bir şeyler yaptım kendime. Böyle dünyanın en âlakasız sonuna döndü cevap ama…
Görkem Karabudak: Bence pozitif bağladığın için 10 puanı hak ettin.
Taner Yücel: Bu kadar gore başlayıp romantik komediyle biten…
Görkem Karabudak: Ben de tam tersi başladım. Sağlıklı beslenerek başlayıp sonraki aylarda saldım. İlk başlarda spora kadar devam eden bir motivasyonla “dur, kendini sağlam tut oğlum” diyerek… Önceden devam eden de bir işim vardı, uzun zamandır bitirmeye çalıştığım. Onun bitmesi için evde oturmam ve onu yapmam, başka bir şey tarafından dürtülmemem gerekiyordu. O yüzden ilk 1-2 ay oyalanarak geçti aslında ama sonra yavaş yavaş kafası geldi. Benim de bir taşınma dönemim oldu. Oyalanmış da oldum. Bazı şeylerin arada bir değişmesi iyi hissettirir gibi olup şimdilerde artık yavaştan, yeni bir şeyler üretip yeni bir şeyler için bazı çareler bulmanın zamanı. Sadece müzisyenler nezdinde de değil.
Cem Kayıran: Birçok yeni grup ve müzisyenle çalışıyorsunuz bir yandan da. Duyduğum çoğu yeni parçada birinizin parmağı mutlaka oluyor. Bu çok hoş bir şey bence. Birazcık bir enstitü hissi var. “Bu Taner’den geçmiş”, “Görkem bunun mix’ini yapmış” vb. derken başka bir merak katmanı açılıyor kafanda. Konserlerin olmadığı bu dönemde, müziğin farklı şekillerde kendine alan bulduğu bu ortamda 2020’nin üretim anlamında bu kadar bereketli olması da ilgi çekici.
Taner Yücel: Bandcamp falan da rekor kırmış ya.
Görkem Karabudak: Zaten iyi çalıştı onlar.
Cem Kayıran: Türkiye özelinde de özellikle yer altında çok önemli çıkarımların yapılabileceği bir döneme döndü geçtiğimiz yılın bilançosu. Sizin de bu yeni sahneye ve yeni sahneye dâhiliyetinizi sormak isterim. Her projeyle ilgileniyor musunuz? Bir yandan bu bir meslek, bunu tabii ki de devam ettirmek gerekiyor.
Taner Yücel: Maddi olarak hayatta tutan bir şey.
Cem Kayıran: Ne kadar seçici davranıyorsunuz gibi işin bu kısmından da bahsedelim istiyorum ikiniz özelinde. Ki bazılarında birlikte de çalışıyorsunuz.
Görkem Karabudak: Ya ben Taner yolluyorsa gerisini sormuyorum. “Tamam ya Taner yapıyorsa iyidir” diye düşünerek. Onun dışında bir süredir prodüksiyon almıyorum. Hem kafa olarak biraz yorulduğum için hem yeni bir şeyler keşfedip kendimi tekrar etmemek adına bir süre prodüksiyon almamak istiyorum. 2021 başına kadar diyordum aslında ama geçtik… Hâlâ da aynı şeyi söylüyorum. Mix ve mastering konusunda çok seçici olduğumu söyleyemem. O daha meslek gibi gördüğüm bir şey.
Taner Yücel: Ya bende de aslında durumlar pek farklı değil bir yerde de… Ben şu aralar prodüksiyon almıyorum pek açıkçası. Baya seçici davranıyorum bir süredir de. Maddi sıkıntılardan dolayı bir “ne olursan ol gel” kampanyaları yapmıştım. Yanlış yaptığımı düşündüm, çok benzer işler olmaları üzerinden. Biraz fazla ayıklama yapınca da elde hiçbir şey olmadığını gördüm tabii.
Cem Kayıran: Bu söylediğin şey çok önemli. Bence bunu konuşacak doğru insanlar sizsiniz.
Taner Yücel: Biraz daha darkwave, synth pop ister misin?
Cem Kayıran: Tam olarak bu. Tür özelinde de değil, başarılı olan, iyi örnekleri çıkan bir şeyin hemen, çok fazla türemesi. Bazen sadece o etiketleri kullanıp, müziği âlakasız olsa bile sırf o etikete girmek gibi çabalar da oluyor. İnsanların keşfedip, kendilerine bunu yakın bulup yapmaları tabii ki de çok normal ama biraz daha farklı hatlarda neler oluyor, onlara baktığımda daha fazla heyecan duyuyorum. Böyle bir sahne, kültür oluşur, o ayrı bir hikâye ama onun çok doğrudan bir yansıması da yok synth pop, darkwave örneğinden gidersek. Bunu her şeyiyle yaşatan bir ortamda, kültürde yaşamıyoruz.
Taner Yücel: Ama bir yandan da yaşıyoruz aslında. Şöyle de bir şey var; ekipman bakımından çok büyük bir cevabı var. Bir bilgisayarın yettiği türler olduğu için herkesin “şunu bir deneyeyim mi ya” dediği türler.
Görkem Karabudak: Bas telinin ne kadar pahalı olduğunu düşünürsek de tonların yavaş yavaş daha koyulaştığı bir dönemdeyiz.
Taner Yücel: iPhone kulaklığıyla ya da Samsung kulaklığıyla; hep iPhone örneği veriliyor da neyse. Onlarla falan kaydediyor millet vokalini ve “bedroom producing” diye bir şey oluştu. Bir yandan da dediğim gibi bunların olması çok olası.
Görkem Karabudak: Genel olarak insan bir şeyi beğendiği zaman ondan etkileniyor ve dolayısıyla üretimi de bundan esinlenerek başlayabiliyor. Oradaki dengeyi, “kendime ait ne koyabilirim” diye düşünmek lazım. Bu tuttu diye, bunun yapıldığına çok inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Tabii ki son dönemde beat yazmakla ilgili; mesela “biri beat yazmış” desem aklına gelebilecek sound’u biliyorum. Sana baktığımda duyuyorum. Sen de aynı şeyi canlandırıyorsun ben de büyük ihtimalle. Biraz fazla tüketildi bu açıdan.
Cem Kayıran: Mesela Görkem, senin parçanda da synth pop fikirleri var aslında. O geniş havuzda o da yer alıyor. Dümdüz bir replikasını yapmak benim kafamı karıştıran şey.
Taner Yücel: Bir de şöyle bir durum var; denemelerin çoğu ana akımdaki şeyin uyarlamasının oluşmasıyla oluyor. “Do it yourself” prodüksiyonlar ana akımdaki şeyi evde, evirmeye çalıştığın şeydir ya ama ana akım da her zaman yer altından beslenir. Bu dönüşüm sanki bir durdu gibi geliyor bana. Ana akım sanki beslenmiyor yer altından, bir yerde durdu. Türkiye için konuşuyorum. Hiçbir beslenme durumu da yok. Dünyadaki durum da bir garip şu anda… Spotify’dan bakıyorum arada en çok dinlenenlere, yer altından gelenler daha saldırgan ve daha fazla şu anda. Ana akımdaki şeyler bir kekremsi.
Cem Kayıran: Önümüzdeki süreçte Türkiye’deki müzik sektöründe ne gibi beklentileriniz var? Ne gibi talepleriniz var? Ne gibi şeylerin değişmesini gerektiğini öğrendik bu süreçte?
Taner Yücel: İnsanlar artık pinti olmasınlar, biraz para versinler. Çok ucuzcular abi. Biraz para verin ya!
Görkem Karabudak: Müzisyenin bir konuda hakkını talep etmesi, paragözlülük olarak algılanıyor. O ayrı bir konu zaten. Ben en çok, “konser özledim” diyen kişileri merak ediyorum. Herkes konser özlediğini iddia ediyor. Acaba bir konser olduğunda kaç kişi adını kapıya yazdıracak? Onu çok merak ediyorum.
Taner Yücel: Kesinlikle!
Görkem Karabudak: Margaritasını alıp kapıya yazdırma olayı nerede duracak? Ben mümkün olabildiğince arkadaşlarımın konserlerine yazdırmıyorum kendimi. Müzisyenler bazen tabii ki kendi aralarında bir ekonomi de yaratıyorlar, bir alışveriş oluyor gibi de düşünebiliriz ama sahneden de görüyorsun kapıya yazdıranın o sırada maddi durumunu elindeki içkiyle. Alışkanlık hâline gelmemeli bu.
Taner Yücel: Gariban edebiyatı yapmak istemiyorum da eğer müzik yapıyorsan buranın ekonomisine endeksli yaşamıyorsun demek oluyor, ekipman vb. şeyler üzerinden düşündüğünde. Hiçbir şey onu karşılamıyor zaten. Bir de müzisyen, müzisyene bunu yapınca daha da gıcık ediyor.
Deşifre: Ant Arın Şermet