14 senedir dizi ve reklam sektöründe çalışan bir çizgi film sanatçısı olarak, yıllardır takip ettiğim ecnebi sanatçı hesaplarına artık gözümü kısarak baktığımı fark ettim. İkinci el pazarlarından üç-beş Dolar’a aldıkları muhteşem boyalar gözümü yakmaya başladı çünkü. Ağırlıklı olarak dijital illüstrasyon ve animasyonla uğraştığım için de bilgisayarımın yanına sıvı yaklaştırmamak evimin ilk kuralı. Dökülürse yandım. Her şey bi’ milyordan başlayan fiyatlarla. “İyi ki zamanında almışız” dediğimiz malzemelerimiz de bir evden diğer eve taşınıyor yıllardır. Nakliye kamyonundaki en değerli kutular onlar. Yani istifçilik bu ekonomide çok işe yarıyor.

Annem emekli öğretmen; ablam ve babam da Mülkiye’den mezun olduğu için, ailede sanatla geçinen bir ben varım. Para, yatırım, emlak ve arsa işlerinden de hiç anlamadığımı düşünürsek, bu zamana kadar Hızır sponsorluğunda yaşamış olmam olası. 11 yıldır freelancer olarak devam ettirdiğim kariyerimde, çatır çutur kemiklerimizi kıran sistemi çize çize iyileşmeye çalışıyorum. Bu ülkede gelişim alanı tanınmayan mesleklerden birini yaptığım için de yıllardır kendi eforumla boy atıyorum. Yani aklımı kaybetmemek için sürekli çiziyorum.

Almanya çok soğuk. Boşver Eda.

Benzer kalitede işler yaptığımız Hans, Toni, Coni, Herkel, Frank’in hayatlarına bakınca da içimde hiç canlanmasını sevmediğim duyguyla kalıveriyorum. Bu duygu çok renkli bir hasetten başka bir şey değil. Senelerdir “Kalem göçüne katılsam mı katılmasam mı” derken, yaşım kemale erdi. Kalmak istedim burada. Ama aklımın bir kısmı hâlâ orada. Evet, dünyada işler iyi gitmiyor gibi. Yine de iş çıkışı bisikletiyle bara gidip iki Euro’ya bira içiyor Jessica. Ayrıca eminim kedi maması stoğu yapmak yoktur aklında. Yahut orta yaşlı bir grafik tasarımcı olarak işine biraz ara verip, kendini altı ay kapattığı atölyesinden iyi bir sergiyle çıkan Herkel’i düşünelim. Muhtemelen Berlin’deki muhteşem kırtasiyelerden alışveriş yaparken yanında bir hesap makinası taşımıyordur. Ama Bodrum’da hava fazla güzel. Hâllederiz bir şekilde.

İnsan isterse her şeyi yapar.

Şöyle bir bakınca, bu cümlenin doğruluğunu daha derinden hissediyorum. “Sen yeter ki iste”, bir kişisel gelişim zırvası olmaktan çıkıyor benim için. Ancak mevzu ne malzeme, ne ekonomi aslında. Birer kaygı topu olarak birbirimize çarptığımız bu cennet vatandaki cehennem aslında ana mesele. Berbat şeyler olurken kıpırdatamadığım kalemin bedeli de ağır. Vahşet ve cehalet dolu haberler, bizi un ufak ederken “bugün işe gidemeyeceğim” diyemiyorum. Tek çalışanım olan kedim de pek yardımcı olmuyor. Kıssadan hisse, güven kaybından kaynaklanan anksiyete; her birimizin içinde bir virüs gibi dolanıyor. Anda kalmanın önemi, Instagram postlarından bağırıyor. Akıştayız ama bu biraz da raftinge mi benziyor?

“Müşteri memnuniyeti esaslı renkli kölelik”

Kuş cıvıltılarıyla bezenmiş bir orman kulübesindeki atölye bizi kurtarmaz, bunu biliyorum. Ama hiç ara vermeden, zihne hiç boşaltım yaptırmadan yüklenen data yüzünden her yerlerimiz ağrıyor. Bir açıdan, ben şanslı olanlardanım. Serbest çalıştığım için sevdiğim şeyleri daha uzun seyredebiliyorum. Kendi üzerimde çalışmak için zaman yaratabiliyorum. Yine de ocağa incir ağacı diken, yüksek standartlı estetik kaygılarımızı da hesaba katınca, ortaya mis gibi bir “müşteri memnuniyeti esaslı, renkli kölelik” çıkıyor.

Sahi, bu sanatçılar nasıl hayatta kalıyor?

Bu soruyu döndürüp duruyorum aylardır kafamda. Bir daha dünyaya gelsem benzer sularda yüzmek isterdim. Ancak, güzel olan her şeyi ısrarla yok edenlerin yönettiği bir ülkede doğmuş olmak istemezdim galiba. Sürekli sükûnet de beni ortadan ikiye böler, bunu biliyorum. Ama boku çıkan kaosun tozu, hassas bünyeleri nefes alamaz hâle getirdi artık. Üç hafta vakit geçirdiğim İstanbul’da yürürken, toplu hâlde yer değiştiren zombiler görüdüm. Beynimi yemesinler diye son ses açıyorum kulaklıklarımın sesini. Müzik olmasa bu dünya dönmezdi sanki.

İyi ve güzel olanla bağlantılarımız çok yavaşladı. VPN de işe yaramıyor. Yine de bir yol bulunuyor işte. Tıpkı bir projeye başlarken, o beyaz kâğıda ne çizeceğini düşünmek gibi. Bazen çok sancılı ama bir yol bulunuyor.

Koca koca markaların, bireysel bir sanatçı olarak seni her türlü manipüle edebileceğini düşünmeleri de bıyık altından güldürüyor beni. Aslında beni çok fazla şey güldürüyor. En çok da aşırı ciddi insanlar. Ciddi toplantılarda savuşturmaya çalıştığım gülme krizleri… İnsanlar kaybetmiş maalesef neşelerini. Keşke boyasak yeniden teker teker hepsini.

Bu iç dökümünü nazik bir hatırlatmayla bitirmek isterim:
“Yaşayan sanatçıların işlerini satın alın. Ölü olanların paraya ihtiyacı yok.”

  1. Müziğin konfor değil, konfrontasyon alanı olduğu bir döneme ağıt: EVERYTHING, ALL AT ONCE FOREVER

    1980’ler sonu, 1990’lar başı Londra’sından kariyercilikten uzak, distortionlara yakın, genç ve öfkeli bir müzik hikâyesi. Joe Dilworth ile geçtiğimiz ekim ayında yayımlanan fotoğraf kitabı Everything, All At Once Forever’ı konuştuk.

  2. 2024: En iyi 100 yabancı albüm

    Geride kalan yılın yabancı albüm dökümü. 14 saatlik eşlikçi çalma listemizle birlikte.

  3. 2024: Yerli sahneden 70 kayıt

    2024’ün yerli sahnede müzik dökümü, EP ve albüm formatında yayımlanmış kayıtlardan oluşuyor.

  4. 2024: En iyi 15 toplama albüm

    80’ler Tokyo’sundan reggae pop elektriklenmeleri, Red Hot Org’dan transların sanatını kutlama çağrısı, dünyanın dört bir yanından Filistin ve Lübnan’la dayanışma girişimleri…

  5. 2024: En iyi 75 film

    Vasat bir sinema yılının ardından...

  6. 2024: Türkiye sinemasından 15 film

    2024’te Türkiye’de festival yolculuğuna başlamış, geniş gösterimini gerçekleştirmiş veya prömiyerini yapmış uzun metraj yerli filmlerden bir seçki.

  7. 2024: En iyi 30 belgesel

    Yakıcı adaletsizliklerin karşısında direniş öyküleri, dijital dünyalarda kopan fırtınalar, iz bırakmış yeteneklerin portreleri…

  8. 2024: En iyi 10 suç dizisi

    Tüyler ürperten keşifler, derin etik sorular, adalet arayışındaki dedektifler, sırra kadem basan katiller, kedi fare oyunları ve yavaş yavaş pişen gerilim…

  9. 2024: En iyi 10 komedi dizisi

    Bir haham ile podcast sunucusunun beklenmedik aşkı, süper kahraman filmleri üretme cehenneminde bir ekip, absürt bir mercekten tarihî maceralar...

  10. 2024: En iyi 10 bilim kurgu / fantastik dizi

    Galaksiler arası yolculuklardan büyünün hüküm sürdüğü âlemlere, tarih ötesi kehanetlerden post-apokaliptik distopyalara…

  11. 2024: En iyi 10 dram dizisi

    Başarısız bir komedyenin saplantılı stalker’ı, 17. yüzyıl Japonya’sında politik entrikalar, ebeveyn olma arifesinde bir eşcinsel çift…

  12. 2024: Gündemimizden 100 kitap

    2024'ten elimizde upuzun bir döküm kaldı; onu da ancak 100 kitaba indirebildik. Kurmaca ve şiirler ile kurmaca olmayanlar iki ayrı bölümde...

  13. 2024: En iyi 30 podcast

    ilk bölümü 2024’te yayımlanmış podcast serilerinden Türkçe ve İngilizce karışık bir seçki.

  14. 2024: Gündemimizden tiyatro oyunları

    2024'te ilk kez sahnelenen ve yıl boyu hakkında konuşturan tiyatro oyunlarından bir seçkimiz var.

  15. Yakın dönemde radarımıza giren 15 tasarımcı ve üretici

    Yenice takibe alıp hikâyesine merak duyduğumuz yerli tasarımcılar, üreticiler ve toplayıcılarla konuştuk.

  16. Karanlığımızla barışıp onun sesini kısmak: Soytarı ben miyim? 

    Louvre Müzesi’nin güncel sergisi Figures of the Fool (Soytarı Figürleri) ve İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında prömiyerini yapan Haberci oyununun düşündürdükleri.

  17. Yaşa takılanlar: D’Angelo and The Vanguard - BLACK MESSIAH

    Siyah müziğin karizmatik ve etkili sesi D’Angelo’nun üçüncü stüdyo albümü Black Messiah artık 10 yaşında.

  18. Murat Fıratoğlu ile HEMME'NİN ÖLDÜĞÜ GÜNLERDEN BİRİ ve ardındakiler

    Filmin yönetmeni, senaristi ve başrol oyuncusu Murat Fıratoğlu ile festival favorisi Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri üzerine bir sohbet.

  19. Duvarların ötesine: Mete Gümürhan, BERABER’i anlatıyor

    “Pek çok film fiziksel teması saldırganlık ve şiddete indirgese de ben bunu daha çok şefkat ve merhamet gibi hisleri seyirciye verecek şekilde kullanmaya çalışıyorum.”

  20. Geleceğin kırıkları: Ozan Yoleri ve Ahsen Eroğlu ile BAŞLANGIÇLAR

    Ozan Yoleri ve Ahsen Eroğlu ile filmin “başlangıç” sürecinden yaratılan tanıklık alanlarına, bazen bir duvar yazısından hayatın sınırlarına uzanan bir sohbet.

  21. Zafer anları, düşüş ve acı: UNSTOPPABLE ekibi hattın diğer ucunda

    Unstoppable ekibinden William Goldenberg, Jharrel Jerome ve Anthony Robles; film ve düşündürdükleri üzerine sorularımızı yanıtladı.

  22. Toplumsal yargılar, dürtüsel doğrular: Ece Dizdar ve MÜKEMMEL

    Ece Dizdar; filmin öncesi, sonrası ve esnasını, Mükemmel’in tohumlarının nasıl atıldığını anlatıyor.

  23. Yani öztemsiliyet: TERSO SİNEMA

    Üretimleriyle lubunyalığı, Ankaralığı ve altkültürleri yaşatma hedefli Terso Sinema ile yolculukları, yaklaşımları ve dahası üzerine...

  24. Akıştayız ama bu biraz da raftinge mi benziyor?

    "11 yıldır freelancer olarak devam ettirdiğim kariyerimde, çatır çutur kemiklerimizi kıran sistemi çize çize iyileşmeye çalışıyorum."

  25. Künye

    .