Doğru enerjileri yayabilmek: Mark Guiliana

PSM Caz Festivali’nin heyecan verici konuklarından Mark Guiliana, dub ekseninde sonik keşifler yaptığı projesi Beat Music’le 7 Mayıs akşamı Studio sahnesinde. Jenerasyonunun çok yönlü ve ilham verici davulcularının başında gelen Guiliana, Beat Music’le geçtiğimiz haftalarda yayınladığı yeni albümünde doğaçlama ve ana ait olmayı bir kenara bırakıyor ve başrolü kompozisyon ve prodüksiyona veriyor. İstanbul ziyareti öncesinde sorularımızı yanıtlayan Guiliana’dan BEAT MUSIC! BEAT MUSIC! BEAT MUSIC!’i kapsamlı bir şekilde dinliyoruz.

Röportaj: Cem Kayıran

Yeni albüm BEAT MUSIC! BEAT MUSIC! BEAT MUSIC! için tebrikler. Birçok farklı müzikal projenin bir parçası olarak, senin için bu albümün ortaya çıkışındaki en büyük farklılıklar nelerdi?
Bu albümün yaratılış sürecindeki en büyük farklılık, odağın çoğunlukla prodüksiyon üzerinde olmasıydı. Kayıtta duyduğunuz enstrümanların büyük kısmı aynı anda çalınmadı. Caz dörtlüsü olarak yayınladığımız önceki albümümüzde hepimiz aynı odadaydık ve birlikte çalmıştık. Gerçek zamanlı olan biten her şeyi albüme dahil etmiştik. Bu albümde ve bu müzikte, performansları farklı zamanlarda ve farklı ortamlarda kaydetmek önemliydi. Çünkü doğru enerjiyi ve doğru tınıyı yakalamaya çalıştık. Bu farklı kayıtların hepsi bir araya geldi ve albümü oluşturdu.

“Bence Beat Music’le ve üyeleriyle ilgili en önemli şey, başta çok iyi arkadaşlar olmamız. Kişisel iletişim ve ilişkiler her zaman çok önemlidir.”

Beat Music’in serüveni boyunca kolektifin üyeleri sıklıkla değişti ve yeni albüm de yeni bir kadroyla kaydedildi. Köklerini doğaçlamadan alan bir proje olarak Beat Music’te devamlılığa dair nasıl bir yaklaşımın var?
Bence Beat Music’le ve üyeleriyle ilgili en önemli şey, başta çok iyi arkadaşlar olmamız. Kişisel iletişim ve ilişkiler her zaman çok önemlidir. Güçlü ilişkiler bir şekilde müziğin içinde kendini belli ediyor ve bu kesinlikle Beat Music için geçerli olan bir durum. İlham kaynaklarımız da birbirine fazlasıyla benziyor. Beslendiğimiz ilham kaynaklarını paylaşıyoruz ve ortak bir müzikal dile sahibiz. Bu sayede kendi aramızda müzikle iletişim kurmak kolay oluyor ve her zaman müziğe hizmet etmek öncelikli hale geliyor.

Bir doğaçlama projesi olarak başlamış Beat Music’in yeni albümünde odak biraz daha prodüksiyon ve kompozisyona kaymış gibi görünüyor. Bu albümdeki şarkı yazım sürecinden biraz bahseder misin? Duyduklarımız, spesifik bir zaman diliminin ürünü olan şarkılar mı?
Beat Music çoğunlukla doğaçlama odaklı bir şekilde ortaya çıktı ama kompozisyonlar son birkaç yılda ön plana taşınmaya başlandı. Bir albümü sıfırdan yazma konusunda bir anlamda kendime meydan okudum. Bu da 2018’in ilk yarısındaki altı aylık bir zaman diliminde oldu ve sonrasında albümü kaydettik. Albümdeki şarkıların demolarıyla çok fazla zaman geçirdim. Parçaları diğer müzisyenlerle paylaştığımda onlara kendi kişiliklerini yansıtabilecek boşluklar bırakmak da benim için çok önemliydi.

9 şarkılık albümde hem yumuşak dub hissi ve reggae tınıları hem de dans ettiren, yoğunluklu parçalar var. İlk kez albümü dinleyecek biri için ideal bir ortam yaratmak isteseydin, burası nasıl bir yer olurdu?
Bunu söylemek çok zor, herkes için farklı olmalı. Bence bu müzik olabildiğince yüksek sesle dinlenmeli. Yani iyi bir çift kulaklıkla yatağınızda uzanmış bir şekilde olabilir. İyi bir ses sistemi varsa arabanızda dinlemek iyi bir opsiyon olabilir. New Jersey’de yaşadığım için çok fazla araba kullanmam gerekiyor ve yolda müzik dinlemeyi çok seviyorum. Herkes kendini en rahat hissettiği yerde, gözlerini kapayıp bizimle 45 dakikalığına kaybolabileceği bir şekilde dinlesin isterim.

Albümdeki insan sesi kullanımı da Beat Music için tamamen yeni bir sayfa. Bu sefer spoken word önceki albümlerden daha farklı bir role sahip. Müziğin diğer katmanlarına daha fazla tepki veriyorlar ve genel mikste de daha ön plana taşınmışlar. Bu detay, albüme dair aklında canlanan hikâyeciliği nasıl etkiledi?
Evet, albümdeki spoken word kısımları çok önemli. Spoken word, Beat Music repertuarının her zaman bir parçasıydı. Ama bu albümle birlikte biraz daha odağı üstüne çektiği doğru. Geçmişte bazen insan sesi, sadece basit bir doku olarak kullanılıyordu. Albümdeki birkaç şarkıda, özellikle “Bones” şarkısında, insan sesi neredeyse başrolü üstleniyor. “Bones”, aslında anneme adadığım bir şiirim ve albümde sesimi duyduğunuz tek şarkı. Benim için fazlasıyla anlamlı ve bu şarkıya albümde bir yer bulabildiğimiz için çok mutluyum.

Konserde “You’re My Hero” gibi eski parçaları duymayı beklemeli miyiz? O parçayı DJ setlerimde sıklıkla çalardım ve yeni albümdeki şarkıların da gerçekten dans ettiren şarkılar olduğunu düşünüyorum. Bu aklında olan bir şey miydi? Bir kulüp atmosferinde şarkılarını duymak kulağa nasıl geliyor?
“You’re My Hero”yu çaldığın için teşekkürler öncelikle, bu benim için çok anlamlı bir şey. Bu müziği de bir kulüpte duyabilmeyi çok isterim. Bence albümdeki bazı şarkıların böyle bir eğilimi var. Önceden de söylediğim gibi, bu parçaların yüksek sesle çalınması gerektiğini düşünüyorum. Yüksek sesle çalındığı zaman bazı detayları duyabiliyorsunuz. Özellikle basların temiz bir şekilde sunulabildiği bir sistemde. Bir kulüpte de muhtemelen böyle bir durumdan bahsedebiliriz. Bu benim için çok heyecan verici olurdu.

Bugüne dek İstanbul’da birçok farklı müzisyenle birlikte sahne aldın. Şehir ve kendi deneyimlerinden aklına gelen ilk şeyler neler?
İstanbul’u ziyaret etmeyi her zaman çok seviyorum. Dinleyicilerin sıcak ve yeni fikirlere açık olduğunu düşünüyorum. Bunun için de minnettarım. İnsanlar seni dinlerken, seninle birlikte heyecanlanması müziği doğrudan etkiliyor. Özellikle Beat Music söz konusu olduğunda, sahnede çok fazla enerji oluyor. Bunun dinleyici ve biz arasında gidip gelmesi beni fazlasıyla motive eden bir şey.

İstanbul konserinle birlikte albümün ardından çıktığın ilk turne sona erecek. Turne sonrasında Mark Guiliana için sırada ne var?
ABD’ye döndükten sonra birkaç hafta evde olacağım. Mayıs sonunda bir hafta boyunca caz dörtlümle New York’ta Village Vanguard’da çalıyoruz. Bu benim için bir rüyanın gerçek olması anlamına geliyor. Muhtemelen dünyada en sevdiğim konser salonu ve çok büyük bir tarihi var. Kahramanlarımın çoğu orada çaldı ve kayıtlar yaptı. Village Vanguard’da kendi grubumu ve kendi müziğimi sunabilmek benim için epey heyecan verici.

Beat Music’in 12 Nisan akşamı Brooklyn’deki Rough Trade’deki konserinin videosu, 7 Mayıs akşamı Studio’da sizi neler beklediğine dair en somut ipuçlarını veriyor.