Herkes birbirinden yabancı, herkes topluma yabancı: Düğün Şarkıcısı

Bu sezon sahnelenmeye başlayan Düğün Şarkıcısı; çok tanınan ve ilk “kaseti” milyon satan bir BBG (Biri Bizi Gözetliyor) yarışmacısıyken, ülkenin geçirdiği değişimle kendisini bir düğün şarkıcısı olarak bulan Şahnaz’ın hikâyesini anlatıyor.

Biz de oyunun yazarı Erdi Işık, yönetmeni Kayhan Berkin ve Şahnaz’a hayat veren Nergis Öztürk ile hem Düğün Şarkıcısı’nı hem de ülkece şahit olduğumuz değişimi konuştuk.

Düğün Şarkıcısı - Nergis Öztürk

Erdi; Biri Bizi Gözetliyor’dan çıkan Şahnaz’ın hikâyesini yazma motivasyonunu öğrenmek isteriz öncelikle…

Erdi Işık: Yine benim yazdığım, Kayhan’ın yönettiği ve TOY İstanbul’un yapımcılığı yaptığı Hipokrat oyunumuzdan sonra aynı ekip bir oyun daha yapmak istiyorduk ve bu oyunun tek kişilik bir kadın komedisi olması konusunda hemfikir olduk. Sonrasında bir arkadaş ortamında 2000’li yıllardan itibaren değişen ve dönüşen Türkiye’den bahsederken, eskiden gittiğimiz bir jazz bar’ın artık olmadığını öğrendim. Oyunun çıkış noktasının o arkadaş buluşması olduğunu söyleyebilirim. Yeni Türkiye’de sadece o jazz bar kapanmamıştı, pek çok şey değişmiş ve dönüşüme uğramıştı. Bunlardan biri de medya sektörüydü elbette. BBG zamanında çok popüler olan bir ekran yüzünün (Şahnaz) değişen Türkiye’yle birlikte dönüşmesini merkeze taşıdım ben de. Şahnaz üzerinden bir Türkiye portresi çizmek ve oyunu izleyen herkese kısa bir “nostalji” yaşatmak istemek bu oyunu yazma motivasyonum diyebilirim. 

Şahnaz, düğün şarkıcısı olma yolunda başına gelenleri anlatırken onun her şeye rağmen bitmeyen mücadelesini de dinliyoruz. Tanıdığın veya dinlediğin biri miydi Şahnaz? 

E.I: Online haber sitelerinde, “Zamanının ünlü ekran yüzleri şimdi nerede, ne yapıyor?” başlıklı haberler var ya; aslında o haberlerde gördüğüm simaların derlemesi Şahnaz. Bence herkes bir parça Şahnaz’ı tanıyor. Oyunu izleyenlerden de sıkça duyduğum bir yorum bu: Şahnaz, ‘şey’ (bir türlü hatırlayamaz çünkü gerçek adını) değil mi? Biz böyle bir kadını izlemiştik vs. 

Kayhan sen metni okuduğunda gözünde ilk canlanan anılar / TV görüntüleri / eski şehre ait detaylar neler oldu?

Kayhan Berkin: Tabii ki BBG’deki Melih ile Eray kavgaları, Filozof Eray mı diyorlardı, Melih’in de pop star sakalı filan vardı galiba. İstanbul, şehrin eski hâli ise bambaşka bir konu, son zamanlarda Beyoğlu’nda prova yapıyorum, caddede yürürken ister istemez hep bir şekilde eski ile kıyas hâli içindeyim. Sonra kapanan İstiklal Kitabevi, Emek Sineması, Sinepop muydu, aradaki sinema, değişenler dışında değişmeyen yerler de var…

Son dönemde sahne üzerinde tek kişilik oyunlar ve tek kişinin birden çok karakteri anlattığı oyunlar fazlalaştı. Sizce Düğün Şarkıcısı oyununu farklı kılan şeyler neler?

E.I: Yaklaşık iki senedir içerisinde bulunduğumuz pandeminin de bir sonucu bu durum aslında. O sebeple, tek kişilik oyunları tercih eden tiyatroları anlıyor ve hak da veriyorum. Bence Düğün Şarkıcısı’nın en büyük farkı herkese bir şekilde hitap ediyor oluşu. BBG dönemine pek hâkim olmayan Z kuşağının bile oyunu izlerken çok keyif aldığını görebiliyorum. BBG’yi bilmiyorlar ama Türkiye’deki dönüşümün onlar da farkında. O döneme yakından şahit olan insanları saymıyorum bile. Kısacası izleyen herkesin “tanıdık bir yüz” bulabileceği ve keyif alabileceği oyun Düğün Şarkıcısı.

K.B: Tek kişilik oyunlarda seyirciyi konumlandırma biçimi bir tür fark yaratıyor sanki. Bazı oyunlar bunu dert etmeyebiliyor, biz dert ediyoruz. Tabii ki bu bir tiyatro oyunu ve izleyiciler bunun bir oyun olduğunu bilerek geliyor ama yine de seyirciye oyunun oynanması sırasında bir kimlik atfeden, seyircinin konumunun o sırada ne olduğu bilinerek oynanan ve bu konumun aktif olarak kullanıldığı oyunların / anlatıların seyirci ile kurduğu iletişimin daha farklı bir tadı olduğunu düşünüyorum.

N.Ö: Ben her zaman tek kişilik oyunlardan korkmuşumdur. Erdi ilk söylediğinde dedim ki yapamam korkuyorum. Çünkü sahnede tek başınasın, düşersem kaldıracak kimse yok. Öbür türlü partnerinle birlikte düşer birlikte coşarsın, ne hissettiğini gözünün bebeğinden anlarsın. Günün sonunda hep birliktesindir. Tek kişilik oyunda kimse yok. Seyirciye direkt bir anlatı hali var. Korktum ama diğer bir taraftan yapmak ve deneyimlemek istiyordum. Erdi ile bu üçüncü oyunumuz ve artık birbirimizi iyi tanıyorduk. Hipokrat’ı çok beğenmiştim ve Kayhan’la da bir tanışıklığımız vardı. Birlikte bir yola girdik ve iyi ki de oldu. Tek kişilik oyunun temelinde bir anlatı geleneği var dolayısıyla birden çok karakteri yansıtıyor olmak çok olası. İşin en güzel yanlarından biri de bu. Henüz diğer oyunları izleyemediğim için farklılığını söyleyemeyeceğim.

Düğün Şarkıcısı - Nergis Öztürk

Düğün Şarkıcısı’nın sizin için en önemli meselesi ne?

K.B: Öncelikle bu bir tür İstanbul oyunu bence, yapmayı istediğim çok özel oyunlar dışında yönetmenlik yaparken yerli metinleri tercih etmeye çalışıyorum. İkinci olarak da oyunun yanlış hayaller kurmuş ve yanlış hayallerin hayal kırıklıklarını yaşayan bir insanın hikâyesi olması önemli benim için, zaman zaman hepimizin düştüğü durum gibi…

E.I: Oyunda mizahi bir dille aktardığımız ‘herkesin birbirine yabancı olma’ durumu. Birbirimizi anlamadığımız; anlamaya çalışmadığımız sürece bitmeyecek olan mutsuzluk hissi. 

Nergis Öztürk: Hayallerimizin umutlarımızım peşindeyiz. Şahnaz da pür bir yerden, öyle bir hayalin içinde. Ama hayat onu bambaşka bir yere sürüklüyor. Değişen düzenle Şahnaz’ın da hayalleri değişiyor, aslında gelene uyum sağlamak zorunda kalıyor. Herkes birbirinden yabancı, herkes toplumuna yabancı. Bu değişimin içinde sürüklenirken yabancılaşıyoruz son noktada. Sonrası bir boşluk.

Nergis; Şahnaz’ı çok büyük keyifle oynadığın çok belli oluyor. Sence Şehnaz’ın onu oynamayı eğlenceli kılan tarafları ne?

N.Ö.: Şahnaz, biraz benden biraz senden biraz hepimizden biri. Oyunun anlatıldığı dönemin değişikliğine de tanık oldum. BBG zamanı Ankara’da üniversitedeydim; evimizde ufak bir televizyon vardı ve biz zaman zaman programı izleyip eğleniyorduk. Sonra yüksek lisans için İstanbul’a geldim ve Beyoğlu’yla tanıştım. Benim tanıştığım Beyoğlu çok güzeldi. Sonrası malum bu zamana kadar gelen değişim. Şahnaz’ın bir cümlesi var: “Krizdi, bombalardı, değişen düzendi, Taksim’in imajıydı falan derken hooop …’’  Bu değişimi de görünce Şahnaz’ı bildiğim, tanık olduğum bir yerden oynamak çok keyifli ama bir o kadar da üzücüydü.

Şahnaz’ı oynarken nelerden ilham aldın?

N.Ö: Şahnaz’ın hikâyesini anlattığı döneme tanık olduğum için kendiliğinde geldi. Aslında bir hatırlama. Bir sürü kadın var Şahnaz’da. Hâller, hayaller, hayatlar.

Şahnaz; eğlencesini kaybetmiş bir toplumu eğlendirmek zorunda kalıyor diyebilir miyiz?

N.Ö: Bilemiyorum kayıp mı ettik kayıp mı ettirilmeye çalışılıyor ama işimiz de gücümüz de bu.

Kayhan; oyunun rejisini yaparken Nergis ve Erdi ile nasıl bir iş birliğiniz oldu?

K.B: Erdi yazdığı oyunları ilk bana yollar, bir tür geleneğe dönüştü bu durum artık aramızda. Yazdığı oyunlar üzerine soğukkanlı yorumlar yapılmasına ve kafasına yatan çözüm önerilerini de işin içine katan iş birliğine açık biri kendisi. Bu da yaptığımız işi çok besleyen bir şey hâliyle… Hipokrat‘ta zaten çok uyumlu çalışmıştık, Düğün Şarkıcısı‘nı okuyup düşüncelerimi kendisine söyledikçe Erdi yeni yeni draftlar yazdı, bu yeni draftları da okuyup tartıştık. Artık oyun iyice içimize sindiğinde de Nergis ile paylaştık. Nergis kendi kuşağının en iyi oyuncularından zaten; onunla çalışmak tatil gibiydi.

Düğün Şarkıcısı; 21 Aralık’ta Kadıköy Boa Sahne’de, 5 Ocak’ta DasDas’ta.

Röportaj: Hande Sönmez