Dünya dönüyor: Danimarka’da açılan mutluluk müzesi, Venüs’te yaşam izi ve dahası

Dünyanın farklı noktalarından, büyük gündem yaratmayan haberler.

Kopenhag’da açılacak dünyanın ilk mutluluk müzesi

Mutluluğun kaynağını 7 farklı başlık altında sorgulayan bu müze aslında Kopenhag merkezli Mutluluk Araştırma Enstitüsü’nün kamuya açık bir kolu. 7 başlık ise şunlar: Mutluluğun Coğrafyası, Mutluluğun Politikası, Mutluluk Laboratuvarı, Gülümsemenin Anatomisi, Mutluluğun Tarihçesi, İskandinav Kültüründe Mutluluk, Mutluluğun Geleceği. Her biri için özel olarak hazırlanmış deneyler, bilgilendirici çalışmalar ve interaktif sergiler bulunuyor. Bunlar arasında ışık ve çikolatanın yer aldığı deneyler de var, hatta Matrix tarzı mavi ve kırmızı hap dilemması üzerine bir bölüm bile mevcut. Müzenin yer aldığı Danimarka, en mutlu ülkeler listesinde başlarda yer alıyor ve kültürlerinde “hygge” gibi mutluluğun ve rahatlığın farklı anlamlarını içeren felsefeler mevcut. Peki neden böyle bir müze kuruldu? Cevabını Mutluluk Araştırmaları Enstitüsü’nün CEO’larından Meik Wiking’den dinleyelim: “8 kişi olarak ofiste bilgisayarların başında çalışıyoruz ama insanlar ‘Mutluluk Araştırmaları Departmanı’nı duyduklarında köpeklerle birlikte sıcak çikolata içerek vakit geçirdiğimizi zannediyor. Bu nedenle mutluluk konusunda daha fazla bilgi edinmek isteyen insanların ziyaret edebileceği bir mekân yaratmak istedik. Danimarkalılar olarak dünyadaki en mutlu insanlar arasında olduğumuzu sıklıkla duyuyoruz. Bu mekân sayesinde bu konuda daha detaylı ve ayrıntılı olarak mutluluğun ne olduğu konusunu ele almak istedik.” 

Malezya’da çaldığı telefonla selfie çeken maymun kendini ele verdi

Maymunlarla birlikte yaşamanın normal olduğu Malezya için bile son derece ilginç bu olay,  Zackrydz Rodzi’nin başına gelmiş. Rodzi bir sabah uyandığında telefonunu bulamayınca  hırsızlıktan şüphelenmiş ama evde başka çalınan herhangi bir şey olmadığını anlamış ve bir soyguna dair iz bulamamış. Kafası karışan Rodzi, zamanla işin içinde bir büyü olması olasılığını daha muhtemel bulmaya başlamış ki ertesi gün babasının yeniden telefonunu aramaya koyulmasıyla gizem perdesi aralanmış. Zil sesinin, evlerinin yakınındaki ormanlık alandan gelmesi üzerine telefonu alanın bir maymun olduğu anlaşılmış. Telefonun fotoğraf galerisine girdiklerinde ise maymunun telefonu yeme çabalarının kayıtlarıyla karşılaşmışlar. Galerideki selfieler, ormanlık alanın fotoğrafları ve hatta bir kısa videoyu Rodzi, Twitter hesabından paylaşıyor ve kısa zamanda hikâye Trend Topic oluyor, haberlere çıkıyor. 

Daha önce de benzer bir olay haberlere konu olmuştu. Fotoğrafçı David Slater’ın da Endonezya’ya yaptığı bir gezi sırasında fotoğraf makinesi bir süre kaybolmuş, makineyi bulan Slater, maymunların çektiği fotoğraflara rastlamış, bu fotoğrafları yayımlamasının ardından tam 2 yıl boyunca deklanşöre kendisi değil de bir maymun bastığı için hayvan hakları savunucuları ile telif hakkı mücadelesine girmişti. Telif haklarını kazanan Slater daha sonra elde ettiği gelirin bir kısmını Endonezya’daki maymunların korunması için çalışan kuruluşlara bağışlamıştı. 

Macaristanlı orkestra şefi, tıbbî maskeyi duyum kalitesini artıracak bir aparata dönüştürdü 

Budapeşte Festival Orkestrası’nın şefi Ivan Fischer, COVID-19 salgını ile birlikte kullanımı zorunlu olan maskeleri daha da yararlı hâle getirmeyi başarmış. Maskelerin iki yanına eklediği aparatlar sayesine dinleyicilerin sesleri çok daha net algılayabildiğini belirten Fischer, bir sesi daha iyi duyabilmek için genel geçer bir hareket olan eli kulağın arkasına götürme alışkanlığından yola çıkmış. Ardından da gerçek boyutlarda bir elin plastikten replikalarını maskelere monte etmiş. Daha sıcak alt tonlar, daha net ve temiz hatlarla kilise akustiğini yaratmaya yardımcı olduğunu belirttiği aparatların kullanıldığı ilk konserini veren Budapeşte Festival Orkestrası’nın bu konser programında Strauss ve Beethoven’dan bir seçki sunulmuş. Zor bir dönemden geçerken müzik keyfini daha da artırma amacıyla hazırlanan bu aparatlar siyah, beyaz ve saydam renk seçenekleri ile satılıyor.

Venüs’te yaşam izine mi rastlandı?

Son olarak biraz daha uzaklara gidiyoruz. Dünya dışında yaşam arayışı bizleri Mars’a taşıyacak uzay araçlarını icat ettirdi, Jüpiter’in ve Satürn’ün uydularına bakışımızı yönlendirdi… Ancak Nature Astronomy isimli akademik dergide yayımlanan bir makale, dikkatleri Venüs’ün üzerine çekmiş durumda. Galler’de yer alan Cardiff University’den astronom Jane Greaves’in çalışmalarına MIT’den astrobiyolog ve astrofizikçilerin de dâhil olmasıyla ilerleyen süreç sonucunda Venüs’ün atmosferinde Fosfin gazına rastlanmış. Tabii piramit şeklindeki Fosfin molekülünün bu denli yaygara koparmasının sebebini merak ediyor olabilirsiniz. Yapılan açıklamalara göre Fosfin molekülünün oluşması için çok ekstrem basınç ve tepkimelerin olduğu bir ortam gerekli ki bu zehirli gaza rastlamak için bir canlı aktivitesinin olması gerekiyor. Zehirli ve renksiz olan Fosfin gazına dünyada bataklıklarda, pirinç tarlalarında, arıtma tesislerinde, hayvan dışkılarında, balık ve bebeklerin bağırsak yolunda rastlanabiliyor. Anlaşılan o ki bilim dünyasında kafa karışıklığı yaratan bu buluş bir hayli zor bir olasılığı gündeme getirmiş durumda. Nitekim Venüs, Güneş’e en yakın ikinci gezegen. Ama bilim insanlarının bu konuda temkinli yaklaştığını ve burada bir canlının bulunma ihtimalinin bir hayli düşük olduğunu belirttiklerini akıllardan çıkarmamak gerek.

Yazı: Biçem Kaya