Duygudurum: Arlo Parks - My Soft Machine

Yazı: İlayda Güler

Kökleri Nijerya, Çad ve Fransa’ya dayanan, doğma büyüme İngiltereli, 2000’li müzisyen Anaïs Oluwatoyin Estelle Marinho namıdiğer Arlo Parks, 2021 çıkışlı ilk uzunçaları Collapsed in Sunbeams ile Mercury ve BRIT ödüllerine uzanmış; iki de Grammy adaylığı almıştı. Sesini böylesine geniş coğrafyalara yaymasını sağlayan şeyin, çocukluğundan bu yana dünyaya, insanlara, ilişkilere duyduğu büyük merakla yaptığı incelikli gözlemlerini, özellikle kendi jenerasyonunun rahatça bağ kurabileceği bir içtenlik ve müzikal estetikle sunması olduğu söylenebilir. 

Hayatında yeni bir sayfa açarak Los Angeles’a taşınan Arlo Parks, 26 Mayıs’ta Transgressive Records etiketiyle ikinci albümü My Soft Machine’i yayımladı. Koleksiyon adını, Joanna Hogg’un 2019 yapımı The Souvenir filminde Tom Burke’ün canlandırdığı Anthony karakterinin, insanların neden film izlediğini açıklayan repliğinden alıyor: “Hayatı olduğu gibi görmek istemiyoruz; hayatı, bu yumuşak makinede deneyimlendiği gibi görmek istiyoruz.” 

Arlo Parks, dünyaya bakış açımızın yetiştirilme tarzımız, travmalarımız, kırılganlıklarımızla biçimlendiğinin bilinciyle kendi zihninden geçen yaşamı belgeliyor My Soft Machine’de. Üretim sürecinde, doğada kendiyle baş başa kaldığı uzun yürüyüşler yapmış; odağını içine yönlendirmiş, onu iyileştiren şeylerin izini sürmüş. 

Şarkılarının her birine yüzlerini göstermeleri için ihtiyaç duydukları zamanı verdiğini, onları sabırla beklediğini söylüyor; bu pratik sayesinde pervasızca akan zamandan, aceleciliğin stresinden arınabilmiş, kozasında demlenebilmiş. Elde kalan: 20’lerin kaosu, post travmatik stres bozukluğu, self sabotaj, ilk aşk, arkadaşlığın anlamı, yüksek duyarlılığa sahip olmanın bedelleri ve dahasına dair duygular ve düşüncelerin bir dökümü.

Yedi farklı prodüktörün dokunuşlarıyla ortaya çıkan My Soft Machine’in his haritasını çıkardık.

Tıpkı Collapsed in Sunbeams’te olduğu gibi bu albümde de açılışı konuşarak yapıyor Arlo Parks. Küçüklük odasında yazdığı “Bruiseless”ta sireni andıran synthler, uzaktan gelen çocuk sesleri ve dinleyeni âdeta “Gel hadi gel, içerisi güzel” diye içine çeken bir groove eşliğinde yedi yaşında ve masum olmayı diliyor. Çünkü o büyürken, neredeyse sevdiği herkes istismara maruz kalmış, kendisi de bu kalabalığa dâhil. Saniyeler ilerledikçe, sevilmekle ilgili beklentisi hakkında verdiği ipuçları buruk bir gülümsemeye dönüşüyor: “Sevdiğim kişi bana karşı sabırlı. Bana peynir yediriyor ve ben mutluyum.”

Uzak Doğu ezgilerini andıran yankılı bir beat üzerinde sevilmenin iyileştirici etkisini anlattığı “Impurities”, naif betimlemeleriyle ışıldamakta. Sabunundaki gökkuşağına benzettiği sevdiğine “Tüm günahlarımı kucakladığında tekrar temiz hissediyorum. Bir yıldız gibi parlıyorum.” diye teşekkür ediyor. Tüy hafifliğindeki vokallerini 90’lar rock atmosferinde uçuşturduğu “Devotion”, bir albüm dinlerken ara ara yörüngeden çıkmayı seven kulaklar için hiç de fena olmayan bir karşılaşma; aşkın ikircikli doğasına atıfta bulunarak, onu kılıcının üstüne düşüren partnerine “İnsanların bu boku söylemesinden nefret ederdim ama ciddiyim, sanırım bir şekilde seni hep sevdim.” diyor.

ESG, KAYTRANADA, 70’ler Zambiya’sından psikedelik rock gibi farklı etkilerle vücut bulmuş kırılgan bir dans parçası olan “Blades”; ne olduğu pek de belli olmayan bir tür yakın ilişkinin ardından duyduğu kocaman özlemle bir tarafın diğerine yaptığı “Geri dönelim mi?” çağrısı aslında: “Çünkü ben sadece seninle olmak istiyorum.” Nakaratı dilinize dolanacak muhtemelen; Arlo’nun dansına eşlik etmek için klibe de uğrayabilirsiniz. “Purple Phase”, başrolü elektrik gitar ve basın sakin sohbetine bırakan, geç kalmış bir yardım teklifi. Bağımlılıkla mücadele eden arkadaşı Jodie’ye, neye tutunduğunu bilse hepsini bulup ona getireceğini, ne kadar değerli olduğunu söylüyor Arlo Parks.

My Soft Machine’i duyuran “Weightless”ı bizzat kendisinden dinleyelim çünkü daha iyi tanımlamak oldukça zor: “Bu şarkı, size yalnızca küçük bir sevgi kırıntısı veren birini derinden önemsemenin acı verici deneyimini çevreliyor. Aniden bu kişi sebebiyle sınırlarınızın köreldiğini fark etmek ve kendinizin daha parlak bir versiyonuna ulaşmak için yavaş bir yolculuğa çıkmakla ilgili.” İçin için yanarken veda zamanın geldiğini kabul edip özgürlüğe doğru bir adım atma cesareti gösterebilmenin verdiği tuhaf gücü bildiniz mi? Tam da bunun kıyısında bir yerlerdeki hislere tekabül eden parça, arada kalmanın gerilimini duyumsatan titrek bir zemin üzerinde ilerliyor; finale doğru gelen şık synth armonisiyle iyice lezzetleniyor.

Sırada bir Phoebe Bridgers ortaklığı var. “Çünkü bir vücudun şekere ihtiyacı olduğu gibi benim de sevgiye ihtiyacım var.” naifliğinde sözlerle bezenmiş “Pegasus”ta ikili, Arlo Parks’ın yumuşacık “uuuuuu” nidaları ve başkaca masalsı tınılar eşliğinde romantik sulara dalıyor. Albümün müzikal anlamda fazlaca tekrara düşmeye, hâliyle yokuş aşağı gitmeye başladığını sezdiren “Dog Rose”u takip eden “Puppy”, bazı şeylerin sonsuza kadar acıttığını hatırlatan dizeleri  ve ördüğü tatlı melankoliyle akılda kalıyor. “I’m Sorry” terapiste de anlatılsa, meditasyon da yapılsa geçmeyen kimi kaygılara ses veriyor. Yoğun bir üzüntü yaşarken sıcağı sıcağına yazıldığı belli: “Uyuşmuş olmak daha kolay, birine güvenmek gerçekten çok zor.”

Koleksiyonun en geniş hisli, enstrümantasyonu en zengin parçası “Room (red wings)”, sona yaklaşırken dikkatleri yeniden topluyor. İç ferahlatan nefesli partisyonları ve sağa sola sallandıran ağırbaşlı vokalleri kesen falsettolar nezaretinde, geride bırakılmış birinin bünyede yarattığı boşluğa dair itirafları sıralıyor. Telaşsız kompozisyonunu moog söylenmeleri ve nice davetkâr elementle daha süsleyen kapanış şarkısı “Ghost” ise zayıf görünme ihtimalinin yarattığı korkuya rağmen karşı konulamayan yakınlık kurma arzusu hakkında. Şeffaflığa hasretin bir belgesi de denebilir.

Sırtını sadeliğe yaslayan My Soft Machine, sonik düzlemde uçup kaçma gereksinimi pek duymadan, yetişkinliğe alışma sürecinin gelgitlerini anlatmaya odaklanan bir kayıt. Işıkla gölge arasındaki mücadeleyi tatlı bir gündüz düşünde görmek gibi.