Duygudurum: Kae Tempest - The Line Is A Curve

Şair, oyun yazarı ve müzisyen Kae Tempest, açıksözlü duruşu ve kelimelerle kurduğu güçlü bağ ile yayımladığı her işinde kendine daha fazla hayran bırakan çok yönlü bir sanatçı. Müzikal kariyerini 2014 tarihli Everybody Down adlı uzunçalar başlatmış; Let Them Eat Chaos ve The Book Of Traps and Lessons güzellikleriyle özgün hip hop ve spoken word üslubundan seçmeler sunmaya devam etmişti. 

8 Nisan’da dinlemeye açılan taze Kae Tempest albümü The Line Is A Curve’de ise kırılgan ve aksanlı vokaliyle türlü toplumsal meseleleri, davranışların kökenini, kişisel çıkmazları, zamanı, büyümeyi, çocukluğu, aşkı ve travmaları kurcalıyor; dinleyenlerinin ufkunu genişletiyor yine. Non-binary olduğunu açıklayıp imajını değiştirmesinin ardından tüm şeffaflığıyla paylaştığı ilk koleksiyon, Tempest’ın itirazları, arayışları ışığında herkese payına düşeni vermeyi garanti ediyor. Sonik dünyası ise iki imza prodüktör Dan Carey ve Rick Rubin’in ortaklığıyla hayat bulmuş.  

kae tempest - the line is a curve

Yukarı-aşağı, aydınlık-karanlık, yapım-yıkım gibi ikilikler arasında sınır çizen kavisli bir çizgi etrafında dolaşıyoruz albüm boyunca. Buyrunuz The Line Is A Curve’ün his haritasına.

“Priority Boredom” ile oldukça sert, karanlık bir açılış yapıyor koleksiyon. Dinleyeni ânında yakalayan synth katmanlarına eşlik eden bir beat ve çeşitli dayatmalar, baskılar etrafında kendisini bir tür esarete hapseden insan topluluklarını hedef alan sözleriyle bünyeyi sarsıyor; “Yüzleşmeye dayanamadığım özümü görebiliyorum.” diyor. Takip eden parça “I Saw Light” ise sarsıntının şiddetini usulca artırıyor. Gerginliği katlanan, titrekleşen synthlerin oluşturduğu kaygan, tekinsiz bir zeminde mutluluğun hem bir acı hem de rol yapmayan, gerçek bir arkadaş olduğundan dem vuruyor. Dublinli post punk beşlisi Fontaines D.C.’nin solisti Grian Chatten ise minimal, dingin yorumuyla tatlı bir sürpriz yapıyor dinleyenlere. İkilinin spoken word becerileri ahenkle çarpışırken kendimizi önce sessizce yıkılan bir yapının içinde buluyor, ardından ışığı görüyoruz sanki.

The Line Is A Curve, tuşlu enstrümanlardan çıkan seslerle ritmik bir akış dâhilinde katman katman yükselen bir yapım aşamasıyla devam ediyor. Az önceki yıkıntının yerini neyin alacağını adım adım izliyor gibiyiz. Son sözü “Denemeye devam etmelisin.” olan “Nothing to Prove” ve bu hız çağında hayata geç kalmaktan endişe duysa da “Tırmanmaya devam etmek istiyorum.” diyen birinin ağzından yazılmış “No Prizes” gerçeklerin ağırlığını yok saymadan umuda doğru kapı aralıyor. Üstelik ikinci şarkıda Londra soul sahnesinin büyülü sesi Lianne La Havas da Kae Tempest’a eşlik ediyor. “Salt Coast”, enstrümanların ve efektlerin çeşitlendiği, nefeslilerin duyulduğu coşkulu altyapısı ve yumuşacık geri vokalleriyle kalp atışlarını hızlandıran, nefis bir parça. Yakındığı tavır size de bir yerden tanıdık geliyor mu: “Gör ama hissetme. Bil ama bahsetme.”

“Don’t You Ever” ile birlikte dümen aşka doğru kırılıyor. Yolun sonu, “Her zaman kendi pusulamı tutacağıma söz verdim. Vazgeçmek iyi geldi.”ye çıksa da ilişkilerin doğasına dair çok fazla şey söylüyor Kae Tempest. İlk heyecanlardan kalp kırıklıklarına uzanan patikayı onunla birlikte yürümek oldukça zevkli. “These Are the Days” hem müzikal fikirleri hem duygu yoğunluğunu zirveye ulaştıran vokal üslubu hem de derinlikli sözleriyle The Line Is A Curve’ün belki de en etkileyici, en iz bırakan şarkısı. Müzisyen gözümüzün önünde kendini gerçekleştiriyor âdeta. Tırmanmaya, yükselmeye devam ediyoruz. Confucius MC ortaklığı “Smoking” ile çocukluk travmalarını deşmek üzere yerin altına geri dönüp bir daha parçalanıyoruz. İlk sapaktan döndüren “Water in the Rain” ise ãssia’nın vokalleriyle tesirini artıran, bir kase ve içinden biriken yağmur suyunu aşk metaforu olarak kullanan, anlatı gücü takdire şayan bir başka parça.

“Move” ve Amerikalı hip hop grubu Brockhampton’ın kurucusu Kevin Abstract’ın katkı verdiği “More Pressure” ile tansiyon gitgide yükseliyor. Kapanışı yapan “Grace”, koleksiyonun en özel parçalarından biri. Arada nefes almaya izin verse de fırtınalar arasında bir görünüp bir kaybolarak geçen 12 şarkılık serüvenin ardından yatıştırarak güvenle yere, sınır çizgisinin tam üzerine bırakıyor dinleyeni. Ne mutlu ki bu sonik yolun ucu, sade bir akustik gitar yürüyüşüyle sevgiye teslim olmaya çıkıyor. Her saniyesiyle anlatısını destekleyen, bir arada dinlendiğinde çok daha fazla şey ifade eden bir albüm The Line Is A Curve.

Yazı: İlayda Güler