Ekaterina Solovieva hatıralarını fotoğraf yoluyla koruyor

1977’de Moskova’da doğan ve 2006’dan beri Hamburg’da yaşayan Ekaterina Solovieva, eski Sovyetler Birliği ülkelerindeki kırsal yaşantıları belgelerken, dinî gelenekleri ve folkloru merkeze alıyor. Çalışmaları, enstalasyonları ve gösterimleri bugüne kadar yaygın olarak sergilendi.

Ekaterina Solovieva’dan son dönemde işlerine yön ve ilham veren başlıca unsurları, nelerin onu bir şeyler üretmeye ittiğini, geride kalan bir seneyi aşkın sürecin çalışma pratikleri üzerinde ne gibi düşündürücü / dönüştürücü etkileri olduğunu, bir hikâye anlatıcısı olarak neleri önemsediğini, fotoğraf makinesinin arkasında olmanın onun için ne ifade ettiğini, işlerinde kendisini nasıl konumladığını paylaşmasını istedik.

Ekaterina Solovieva yanıtlıyor

Üç yıl önce, arkadaşlarımdan biri hakkında bir kitap yayımladım, Karelia’dan bir rahip. Yaklaşık on yıldır bu hikâyeyi çekiyordum ve sonu çok hüzünlü ilerledi. Bunun hakkında konuşmakta zorlanıyorum. Hakkında birçok makale ve yayın çıktı. İşte her şeyin iyi anlatıldığı ve gösterildiği bir tanesi

Kitabın kahramanı olan arkadaşımın ölümünden sonra, neredeyse iki yıl kadar depresyondaydım. Rus şehirlerindeki eski evlerin korunmasıyla uğraşan arkadaşlarım sayesinde depresyondan kurtuldum. Onlara yardım etmeye başladığımda fark ettim ki hâlâ belgesel fotoğraf çekiyorum, ama bu sefer daha olumlu bir mercekle. Üzüntü ve yıkımdansa daha çok güzellik görmeye çabalıyorum. 

Bu süreçle birlikte hayatının geçici olduğunu, dolayısıyla da hatıraları korumanın elzem olduğunu anladım. Ve bu hatıralar, fotoğraf yoluyla korunabilir. Bu yüzden arşivlerle çalışmak, işimin önemli bir aşaması oldu. Son birkaç ay içinde, terk edilmiş köy evlerinde birkaç kutu film ve cam tabak buldum. Şimdi bu arşivlerin tarihini tarıyorum ve araştırma yapıyorum. Plan, bu köylerdeki arşivlere ve bulundukları evlere dayalı fotoğraflar çekmek. Bu filmlerdeki insanların anılarının, fotoğraf projelerimde hayat bulmasını istiyorum. 

En temel ilham kaynağım insanlar. Durumlarını görmek ve hissetmek, endişelerini ve hayatlarını nasıl yaşadıklarını anlamak, onları sevmek benim için önemli. İnsan sevgisi olmadan iyi bir fotoğrafçılık olamaz. 

Çektiğim hikâyeye derinlemesine dalmayı da çok önemsiyorum. Çektiğim ve hakkında yazdığım insanların sorunlarını ve ihtiyaçlarını bilmeyi de. Onları sevmek, hayatlarına dâhil olmak. Onları neyin üzdüğünü veya endişelendirdiğini anlamak; onlara karşı, onların insanı olmak. Bu, olan bitenin kalbine inerek içten bir hikâye yaratmak için yakın ama mesafeli fotoğraf çekmenin tek yolu. 

Kameranın arkasında durmak, görünmez olmaktır. Hikâye kahramanlarının fotoğrafçısı değil, arkadaşı olmak. Bir aile veya topluluk üyesi olmak. Onlarla bütün olmak.

Ekaterina Solovieva’yla birlikte Cansu Yıldıran, Cemre Yeşil Gönenli, Aino Väänänen, Devin Yalkın, Civan Özkanoğlu, Ege Kanar ve Cemil Batur Gökçeer’le röportajların yer aldığı 6 derece uzak teorisinden ilhamla 8 fotoğraf sanatçısı dosyasının tamamını okumak için buradan Bant Mag. No:76’ya ulaşabilirsiniz. 

Hazırlayanlar: Cem Kayıran, Ekin Sanaç, Cansu Çubukçu