Herkes kendi denizinde yalnızdır: Gemiden Düşen Adam

Yazı: Korcan Derinsu

Holden Kitap; yayımlandığı dönemde kıymeti bilinmemiş, üzerinden onlarca yıl geçtiği hâlde hâlâ modernliğini koruyan ve Türkçeye daha önce çevrilmemiş kitapları Holden#Kuytu çatısı altında sunmaya başladı. Thomas Wolfe imzalı Yalnızlığın Anatomisi ile birlikte dizinin ilk iki kitabından biri olan Gemiden Düşen Adam; Pasifik Okyanusu’nun ortasında tek başına hayatta kalmaya çalışan, tıpkı yazarı Herbert Clyde Lewis gibi unutulmuş bir adamın hikâyesini konu ediyor. 112 sayfalık sımsıkı bir roman.

Ne hakkında? Hikâye ne? 

Henry 35 yaşında, New York’ta yaşayan, evli, iki çocuklu bir borsacıdır. Hayatı dışarıdan kusursuz gibi görünse de kendisi öyle hissetmemektedir. Adını koyamadığı bu huzursuzluğu gidermek adına bir gemi yolculuğuna çıkan Henry için bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Zaman dilimi ve mekân 

Hikâyenin büyük kısmı denizde geçiyor; küçük bir kısmı da gemide ve New York’ta. 1930’ların ortaları. 

Okumadan önce bilmemiz gerekenler 

Herbert Clyde Lewis, birçok öyküsü Hollywood tarafından filme uyarlanmış hatta It Happened on 5th Avenue filmi Oscar adaylığı bile almış bir yazar ancak neredeyse hiç tanınmıyor. Bunda 41 yaşında ölmesinin ve hiçbir yerde doğru zamanda olamamasının payı büyük kuşkusuz. Şöyle ki: İlk romanı Gemide Düşen Adam ile karışık eleştiriler alan yazar savaş karşıtı ikinci romanı Spring Offensive’i 1940’ta yayımlıyor ancak II. Dünya Savaşı’nın yarattığı milliyetçi / militarist atmosferde kitap fazla ilgi çekmiyor. Noel kitabı türünde görülen üçüncü romanı Season’s Greeting ise 1941 sonbaharında çıkıyor ancak 7 Aralık 1941’de Pearl Harbor saldırısı olduğu için kimse Noel kitaplarının yüzüne bile bakmıyor. 

Edebiyatta istediğini bulamayan Herbert Clyde Lewis’in şansı senarist olarak da yaver gitmiyor. Oscar adaylığı sonrası kariyeri tam yükselişe geçeceği sırada Hollywood’da komünistleri fişleyen ve isimlerini kara listeye yazdıran anti komünist cadı avı başlıyor. Yazarın aslında kuvvetli bir politik kimliği olmamasına rağmen hakkında Amerikan Komünist Partisi’ne üye olduğu iddiası ortaya atılıyor. Hiçbir zaman doğrulanamayan bu iddia yüzünden senarist olarak da çalışamıyor ve öldüğünde arkasında 26 bin dolarlık bir borç bırakıyor. Ölüm nedeni kalp krizi olarak görülse de bazı yakınları onun intihar ettiğini düşünüyor.

Yıllarca unutulmuş bir kitap olarak, birkaç baskısı kütüphanelerde zor bulunan Gemiden Düşen Adam, Arjantinli bir yayıncı tarafından 2010’da yeniden basılıyor ve büyük ilgi görerek kısa süre içerisinde başka dillere de çevriliyor. 

Kitaba dair en çok neyi sevdin?

Bu kadar az malzemeyle, bu kadar az sayfada çok şey anlatmasını sevdim sanırım. Bir de ne zaman vapura binsem hep düşündüğüm bir şeydir, şu an denize düşsem ne olur diye; yazar tutmuş bunun romanını yazmış, nasıl sevmeyeyim? 

En az neyi sevdin?

Sevmemek değil de sanki biraz daha uzun olabilirdi gibi bir hissim var. Kitap bu konuda da okuyanları ikiye bölmüş zamanında, bu bir öykü mü yoksa kısa roman mı tartışmaları olmuş. Bir diğer yandan da Evelyn Waugh yazara; lafı fazla uzattığına, bunun 50 sayfada anlatılabilecek bir metin olduğuna dair sert bir eleştiride bulunmuş ki hiç katılmıyorum kendisine. 

Yazıma dair neler söyleyebilirsin? 

Son derece akıcı, okuyucuyu kucaklayan bir dili var Lewis’in. Hikâyeyi de bölümlere ayırarak güzel bir ritim tutturmayı başarmış. Önsöz (bence kitabı bitirdikten sonra okuyun bu arada) ve sonsöz hariç hepsi 85 sayfa olan bu romanda, oldukça derin şeyler anlatabilmesi de tüm bu doğru tercihleri sayesinde zaten. 

Kısa sürede sürüklenerek mi okudun? Yoksa biraz sürünerek mi? 

Tüm kitabı okumam bir iki saat bile sürmedi. Hikâyenin yapısı gereği kendinden gelen bir merak unsuru var, o da ister istemez alıp götürüyor okuyucuyu. 

Çok etkilendiğin / dönüp tekrar okuduğun bölüm(ler) oldu mu? 

Son bölümü iki kez okudum çünkü karakterin ruh hâlini çok iyi aktarmış yazar. Sadece onun da değil üstelik; arada bir gördüğümüz karakterlere dair de incelikli detaylara yer vermiş. Bir de son paragraf gerçekten çok etkileyici.  

Kitap, modunu nasıl etkiledi? 

Gemiden Düşen Adam bir yanıyla saçma, bir yanıyla da hüzünlü bir kitap ama bitirince kötü hissettiğimi söyleyemem. Yine de sonsözü okuduktan sonra, yazarın hayatıyla Henry’nin hayatı arasındaki paralelliği düşününce biraz üzüldüm doğrusu.  

Okurken hiç Google’ladığın şeyler oldu mu? 

Yazarın nasıl biri olduğunu çok merak ettim, önce fotoğraflarına daha sonra Wikipedia ve IMDB sayfalarına baktım. 

Kitabın ismi hakkında ne düşünüyorsun?

İçerikle birebir örtüşen, bu kadar düz kitap isimlerini sevmiyorum. Onun yerine çağrışım yaratan, daha dolaylı isimleri tercih ederim ancak kitabın yazıldığı 1930’lu yılları düşünürsek, bu tercihi de anlayabiliyorum tabii ki.

Bu kitabı seven şunları da sever 

Doğrudan bunu seven onu da sever diyemiyorum çünkü söyledikleri şey birbirinden oldukça farklı. Ancak denizde geçmeleri itibarıyla Ernest Hemingway’in Yaşlı Adam ve Deniz romanını düşündüm kitabı okurken. İki romanda da deniz üstünde girişilen bir hesaplaşma anlatılıyor ve sonunda herkesin aslında kendi denizinde nasıl da yalnız olduğu sonucuna varılıyor. Yazarın da tıpkı Ernest Hemingway gibi erken yaşta maceraya atılması ve denizaşırı ülkelerde gazeteci – yazar olarak çalışıp yaşamış olması, ister istemez bu paralelliği kurmamda rol oynadı tabii ki. 

Yazara bir soru soracak olsan bu soru ne olurdu?

Yazarın hayatında hep yanlış zamanlamalar olduğu için eğer tek bir şeyin zamanlamasını değiştirme hakkı olsaydı neyi değiştirirdi, bunu sormak isterdim.