Sabırsızlananlara, Jenny Hval romanı Cennet Çürüdü’den tadımlık bir bölüm
Avangart yaklaşımıyla uzun yıllardır orijinal işler çıkaran Norveçli müzisyen ve yazar Jenny Hval, her albümünde tematik bir işçilik sergileyerek üzerine düşündüren, sorular sorduran sürükleyici anlatılar yaratmaya devam ediyor. 2021’de Håvard Volden ile hayat verdiği art-pop duosu Lost Girls’ün Menneskekollektivet uzunçalarlarını yayımlayan Jenny Hval, 11 Mart’ta yeni solo albümü Classic Objects’i paylaşacak. Müthiş bir haber daha var: 18 Mart’ta ise müzisyenin ilk romanı Cennet Çürüdü de Umami Kitap etiketiyle çıkıyor! Üstelik kitaptan kısa bir tadımlık, ilk kez Bant Mag.’da!
Dünya edebiyatından kuir ve feminist bakış açısındaki eserleri Türkçeye kazandırma motivasyonuyla 2021’de yayın hayatına başlayan Umami Kitap’ın ilk kitap tercihi, yazar Rita Mae Brown’un 1973’te bağımsız yayınevi Daughters Inc. tarafından yayımlanan klasikleşmiş romanı Rubyfruit Jungle olmuştu. Yakut Orman, 48 yıl sonra ilk defa Seçil Epik, Bike Su Öner ve Büşra Mutlu editörlüğünde ve Dılşa Ritsa Eşli çevirmenliğinde Türkçeyle buluştu. Rita Mae Brown’un yazdığı ilk roman olan Yakut Orman, Türkçede basılmış ilk kitabı da aynı zamanda.
“Cinsel uyanışın ve kuir arzunun baş döndürücü bir tasviri” olarak tanımlanan Cennet Çürüdü, Dilek Başak çevirisiyle yayımlanacak. Kapak tasarımı da Volkan Şenozan’a ait. Perlebryggeriet / Paradise Rot ismiyle 2009’da yayımlanan romanın Türkçe baskısı, Umami Kitap kataloğunun da ikinci yayını.
Cennet Çürüdü ne hakkında?
Jenny Hval, ilk romanının baş karakteri olarak üniversite okumak için gittiği yeni ülkede tuhaf günler yaşayan Jo’nun hikâyesini anlatıyor. Baş karakterimiz, sınırları olmayan bir kadınla paylaştığı; duvarları olmayan evinin beklenmedik şekillerde canlandığını fark ediyor. Jo’nun duyuları keskinleşirken bitkiler ile bedenler, iğrenme ile arzu ve rüya ile uyanıklık arasındaki çizgi giderek bulanıklaşıyor.
18 Mart’ta piyasada olacak Jenny Hval – Cennet Çürüdü romanı, an itibariyle Umami Kitap Shopier sayfasından ön siparişe açılmış durumda. Jenny Hval, bir kitabının Türkiye’de basılıyor olmasından dolayı çok mutlu olduğunu söylediği mesajında, İstanbul konserlerindeki dinleyicileri “En iyisi ve şimdiye dek karşısına çıktığı politik ve sanatsal açıdan farkındalığı en yüksek kalabalık” olarak tanımlamış.
Cennet Çürüdü’nün düş ve gerçek arasında mekik dokuyan dünyasına girmek için sabırsızlananlara kütaptan kısa bir tadımlık aşağıda.
Süt ve İpek
Orada, orada değil.
Motelin penceresinden görünen şehir yoğun bir sis altındaydı. Altımızdaki sahil yolu iki bulut arasındaki küçük bir köprü gibi iki yöne doğru beyazların içinde kayboluyordu. Sis ara sıra hafifleyince, denizdeki birkaç adanın silüetini seçebiliyordum, ama bu da en fazla birkaç saniye sürüyordu. Orada, orada değil, orada, orada değil diye fısıldıyorum pencereye ve sözcüklere uyan bir ritimle parmaklarımı cama vuruyorum, dunk, du-dunk, yeni yuvam için yeni bir nabız atışı yaratıyorum sanki.
Aybourne’daki ilk sabahımda alnımı pencerenin camına dayamış halde oturuyordum. Sırt çantamın sapları omuzlarımı ağrıtmıştı. Havaalanı trenine bindiğimde sırt çantamı yere koymadım, yabancı duraklar ve karman çorman renkli reklam panoları önümden akıp giderken orada dikilip eşyalarıma sıkı sıkı sarıldım. Central Station’a kadar olan durakları sayarken ve insanların kapıları açmak için nasıl da hiç düşünmeden, tam zamanında kapı kolunu çevirdiklerini incelerken sırt çantası omuzlarımdan aşağıya iyice sarkmıştı. İnmeden önce işin tekniğini kavramaya çalışmıştım, bu trene ilk kez bindiğimi kimse anlamasın istiyordum, ancak merkez istasyona geldiğimizde vagonun sağdaki kapısında durmuş ve kapı kolunu boşuna çevirmiştim. Yaşlı bir kadın omuzuma dokunup The other side, love[1] demişti ve ben trenden son anda inmeyi becerebilmiştim. Sonra, iş çıkışı kalabalığı tıpkı küçük bir taşın iki yanından akan dere gibi önümden akıp geçsin diye peronda bir müddet bekledim.
Seyahat yorucu geçti; gereğinden fazla el bagajı, kocaman bir ceket ve duty free dükkânlarındaki mide bulandırıcı tatlı parfüm kokuları. Motelde bedenimin hafiflediğini hissettim, dışarıdaki sis tarafından yutulduğumu, içinde kaybolduğumu hayal ettim. Seyahatten geriye kalanlar etrafa dağılmıştı: Uçak biletleri ve reklam broşürleri masada duruyordu, yatağın üzerinde bir İngiliz moda dergisi vardı, tuz ve karabiber paketleri yerdeydi. Yabancı bir sesin tren hoparlörinden gelen doors closing[2] anonsunun yankısı sokaktaki arabaların gürültüsüne karıştı ve bir sinek perdenin altından vızıldadı. Gözlerimi kapattım. Pencerenin camı soğuk ve kuruydu. Duş almak için doğrulduğumda, camda bulanık, yağlı bir iz bırakmıştım.
Ortak banyo girişin diğer yanındaydı. Yerde koyu renk bir halı vardı. Duvarları bej rengi kâğıt kaplı oda renksiz ve kirliydi. Küvetin emayesi solmuş sararmıştı ve ellerimi yıkarken lavabonun üzerinde ayna olmadığını gördüm, sadece dikdörtgen, karanlık bir iz ve eskiden aynanın asılı olduğu yerde paslanmış bir çivi vardı. Sonra aynayı klozetin rezervuarının üzerinde buldum, sanki biri onu mastürbasyon yaparken kendini seyretmek için kullanmıştı. Şimdi ise karnımın ve kalçalarımın görüntüsünü yansıtıyordu, pantolonumun düğmelerini açarken klozetin önünde bir erkek gibi durdum. Pantolon fermuarının içinden çıkaracak bir penisimin olmaması tuhafıma gitti. Kot pantolonu ve külodumu aşağı indirdiğimde tüylü karanlık üçgen yarım kalmış bir taslak gibi tuhaf bir şekilde boş görünüyordu. Arkamı dönüp klozete oturdum, bacaklarımın arasından tuvalete incecik, ip gibi akan çişe baktım. Tuvaletin içindeki kirli beyaz sıvı yavaşça asit sarısıyla karıştı. Rengin üzerine sifonu çekmeye neredeyse elim varmadı.
Daha sonra kahvaltı salonunun köşesindeki masaya oturdum. Kahvaltı bitmek üzereydi, ilgisiz bir garson içinde reçel ve peynirlerin olduğu kapları buzdolabına yerleştiriyordu. Yüksek sesle konuşan bir grup golfçü etrafımı sarmıştı. Bazıları daha şimdiden siperlikli şapkalarını ve eldivenlerini giymiş, beyaz elleriyle kâğıt bardaklardan kahvelerini içiyorlardı. Uzun, siyah golf çantaları duvar dibine sıra sıra dizilmişti. Oda boşalıyordu ama yine de dopdolu gibiydi. Sigara kokusu sinmiş eski halıyla kahvenin kokusu birbirine karıştı. Kaselerdeki kesme şekerler toz tutmuştu.
[1] Öbür taraf şekerim. (ç.n)
[2] Kapılar kapanıyor. (ç.n)
Jenny Hval 1980 doğumlu yazar ve müzisyen. Edebiyat alanına 2009’da yayımlanan Cennet Çürüdü romanıyla giriş yapan Hval’ın, Sings with Her Eyes (2012) ve Girls Against God (2018) adlı iki romanı daha bulunuyor. Hval Rockettothesky ismiyle iki, kendi ismiyle aralarında Apocalypse Girl (2015), Blood Bitch (2016) ve The Practice of Love’ın (2019) da bulunduğu birçok albüm yayımladı.
Dilek Başak 1962 yılında İstanbul’da doğdu. Darüşşafaka Lisesi, BÜ İngiliz Dili ve Edebiyatı ve Oslo Üniversitesi Tiyatro Bilimi Bölümü’nden mezundur. Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Ana Sanat Dalı’nda öğretim görevlisi olarak; Afa Yayınları, Yapı Kredi Yayınları ve Tavanarası Yayıncılık’ta editör ve telif hakları sorumlusu olarak çalışmıştır. Norveççe ve İngilizceden çeviriler yapmakta, Oslo’da öğretmenlik görevine devam etmektedir.
Umami Kitap ekibiyle yaptığımız söyleşiye de buradan ulaşabilirsiniz.