Hoş geldin Umami Kitap!

Pandemi sürecinde uzun yıllardır üzerine konuşulan bir hayalden öteye geçme şansı bulan Umami Kitap, dünya edebiyatından kuir ve feminist bakış açısındaki eserleri Türkçeye kazandıracak heyecan verici yayın macerasına başladı. Umami Kitap’ın amacı, “Adını aldığı beşinci temel tat gibi benzersiz lezzette kurgu ve kurgu dışı kitapları” yayımlamak ve ilk eseri Yakut Orman artık aramızda.

Yakut Orman 48 yıl sonra ilk defa Türkçede

Umami Kitap’ın ilk kitap tercihi, yazar Rita Mae Brown’un 1973’te bağımsız yayınevi Daughters Inc. tarafından yayımlanan ve 2015’te Lee Lynch Klasik Kitap Ödülü alan klasikleşmiş romanı Rubyfruit Jungle’dan yana oldu. Yakut Orman, 48 yıl sonra ilk defa Seçil Epik, Bike Su Öner ve Büşra Mutlu editörlüğünde ve Dılşa Ritsa Eşli çevirmenliğinde Türkçeyle buluştu. Rita Mae Brown’un yazdığı ilk roman olan Yakut Orman, aynı zamanda Türkçede basılmış ilk kitabı da oldu. Yakut Orman, leziz kapağına ise sanatçı Şafak Şule Kemancı sayesinde kavuştu. 

Roman, özünde ana karakter Molly Bolt’un çocukluğundan başlayıp genç bir kadına evrilişini ve dünyadaki yerini keşfetmeye çalışmasını merkeze alan bir büyüme hikâyesi. Kendini tanımladığı üzere: “Farklı olmak ve bunu sevmekle ilgili bir roman.” Yakut Orman’ı buradan alabilirsiniz.

Yayın programına müzisyen Jenny Hval’ın yazarlık kariyerini başlatan Paradise Rot, Caleb Azumah Nelson’ın çıkış romanı Open Water ve Torrey Peters’ın Women’s Prize for Fiction listesine girmeye hak kazanan romanı Detransition, Baby ile devam etmeyi planlayan Umami Kitap’ın yaratıcılarıyla sohbetimizde yola çıkma hikâyelerini, isim tercihlerini, bu ismin yakıştığı kitapları ve elbette Yakut Orman’ı dinledik. Son olarak umami dolu vegan bir mutfak tarifi bile aldık. Hepimize afiyet olsun!

Bağımsız bir yayınevi kurma fikri nasıl ortaya çıktı ve ne zamandır sizinle?

Seçil: Bir yayınevi kurma fikri Bike’yle benim arkadaşlığımızın ilk yıllarından beri bizimle aslında. Bike Amerika’da yaşadığı için hep oradaki kuir, feminist yazını önden takip etme fırsatı oldu. İlişkimizde onun bana önerdiği kitapların her zaman önemli bir yeri vardı, yayınevi fikri Büşra’nın pandeminin ilk aylarında “hadi o zaman neden olmasın” demesiyle gerçek bir fikre dönüşene kadar benim Bike’ye sürekli bana önerdiği kitaplar için“biz bassak bu kitapları keşke” demenin ötesine geçti.

Bike: Evet Seçil sanırım 2017’den beri beni ikna etmeye çalışıyordu ama onu ciddiye almıyordum. Aramızda hep konuştuğumuz bir hayal olmaktan öteye gitmiyordu.

Büşra: Evet aslında bir yayınevi Seçil ve Bike’nin uzun zamandır hayaliydi ve sürekli de konuşulan bir hayaldi. Geçtiğimiz yaz artık pandemiden ve hayattan iyice bıktığımız bir noktada şimdi değilse ne zaman diye düşünüp arkadaşlarımıza söylemeye başladık, böyle bir fikir var ne dersiniz diye. Sonra Metropolis Yayınları’ndan Onur ve Cansen’le tanıştık, onlar sağolsunlar üşenmeden saatlerce anlattılar bize her şeyi. İlk buluşmada kendilerinden aldığımız destek ve gazla gerçek anlamda başladık.

Umami ismini bulduğunuz ve bu isimde karar kıldığınız ânı paylaşabilir misiniz?

Büşra: İsim ararken ilk olarak beş harfli bir kelime arayarak başladık çünkü Seçil bir noktada beş harfli kelimelerin yayınevlerine çok yakıştığına ikna etti bizi. Araştırma gibi bir süreç sonucunda bulmadık açıkçası, kafamda çeşitli kelimeler döndürürken bir anda aklıma düştü. Sonra bir konsept olarak umaminin aslında dolaylı bir yoldan olsa da kuire işaret edebileceğini düşündük. Evet tabii ki fiziksel ve kimyasal bir açıklaması var, bilimsel açıdan muğlak bir konsept değil ama o kısmıyla ilgilenmiyoruz açıkçası. Tecrübe açısından baktığımızda umamiyi tanımlamak, tek bir kutuya koymak çok zor. Domates, mantar, soya sosu, başka birçok şeyde umami tadı var; hepsinin tadını çok farklı tecrübe ediyoruz ve hepsi çok lezzetli.

Seçil: Yayınevini kurmaya karar verdiğimiz an hepimizin içine sinecek bir isim bulmanın bu sürecin hem en önemli hem de en zor kısmı olacağını düşünüyorduk. Ama neyse ki öyle olmadı! Rengimizi belli edelim istiyorduk ama klişe bir ad da olmasın istiyorduk. Üzerine ciddi ciddi düşünmeye başlamıştık, ben bir liste bile yapmaya başlamıştım ki Büşra “umami nasıl?” dedi, hâlâ dört temel tat kadar bilinmemesi, onlar gibi keskin bir ayrımının olmaması  ve tüm bunlarla beraber çok hoşa giden bir tat olması bize kuiri anımsattı ve o an yayınevinin adını bulmuş olduk.

Yayın hayatınıza daha öncesinde Türkçe’ye çevrilmemiş, klasikleşmiş bir kuir romanla başladınız. Yakut Orman ve Rita Mae Brown bu yolculuğun neresinde duruyordu da sizin için başlangıç oldu?

Bike: Sanırım 2016 senesinde, bir İstanbul ziyaretim sırasında, okumayı yeni bitirmiş olduğum Rubyfruit Jungle romanını Seçil’e okuması için bırakmıştım. Yani bu kitabın aklımızda ta o zamanlardan yer ettiğini söyleyebilirim.

Seçil: Yakut Orman’ı en azından ilk kitap olarak biz seçmedik, Yakut Orman bizi seçti desek yalan olmaz. Yayın programımıza Jenny Hval’ın Paradise Rot (Türkçesi Cennet Çürüdü olacak) ile başlamayı planladık. Norveççe aslından çevirmek için Dilek Başak’la anlaştık fakat programı çok yoğun olduğu için aklımızdaki takvime uymayacaktı. Tam bu sırada geçen yaz pandemi yasaklarının biraz hafiflemesiyle queerwaves açık havada bir parti düzenledi. Orada bir süredir görmediğimiz arkadaşımız Dılşa’yı gördük. Son bir buçuk yıldır her arkadaşımıza yaptığımız gibi ona da Umami’den söz ettik. Çok heyecanlanıp neden Rubyfruit Jungle’la başlamıyorsunuz, ben çevirebilirim dedi. Zaten mezuniyet tezinde de bu romanı çalışmıştı. Böylece Yakut Orman ilk kitabımız olmak üzere gündemimize girmiş oldu.

Yakut Orman’la kişisel karşılaşma hikâyelerinizi paylaşabilir misiniz?

Bike: Bir ayrılık sonrası yalnızlık ile başa çıkmaya çalıştığım bir dönemdi. Ayda bir buluşan kuir bir kitap kulübüne üye olmuştum, Yakut Orman onların seçtiği bir kitaptı. Maggie Nelson’ı da mesela onlarla birlikte okumuştum ilk defa. O kitap kulübünde ne okusak Seçil’e yetiştirdiğim bir dönemdi diyebiliriz.

Seçil: Evet Bike bana kitabın ilk kez basıldığı bağımsız feminist yayınevi Daughter Press’ten çıkan bir kopyasını getirmişti, daha doğrusu okumam için ödünç vermişti. Kitap bir kuir klasikti ve Türkçede yoktu, benim de mutlaka okumamı istemişti. Sonra ben o kitabı Bike’ye hiç geri vermedim. Aradan zaman geçti, Umami kuruldu, Dılşa’yla karşılaşmamız sonrası kitap tekrar gündemimize girdi ve aslında ilk kitabımız olacak Rubyfruit Jungle’ın yıllardır kitaplığımda olduğunu fark ettik. Yine bizi de şaşırtan bir diğer tesadüften de söz etmeden olmaz; kitapta karar kıldığımız an kapağının Şafak Şule Kemancı tarafından yapılmasını hayal etmeye başladık. Tasarım teklifiyle Şafak’a gittiğimizde ise heyecanımızı katlayan bir evet cevabı aldık çünkü Rubyfruit Jungle onun için de İngilizce okuduğu ilk kitap olmasıyla özel bir yere sahipti.

Büşra: Açıkçası benim pek heyecan verici bir hikâyem yok, Yakut Orman’la yıllar önce beni bir araya getiren Google. En iyi lezbiyen kitapları, en iyi queer kitaplar, LGBTİ+ klasikleri gibi aramaların sonuçlarında tekrar tekrar karşısına çıkıyor insanın. Benim de kendimi anlamaya çalıştığım, reddit sayfalarında saatler geçirip yeni arkadaşlar edindiğim bir dönemdi. Tabii ki hemen atlayıp okudum o dönem.

Umami, “Adını aldığı beşinci temel tat gibi benzersiz lezzette kurgu ve kurgu dışı kitaplar yayımlayan bağımsız yayınevi” olarak kendini tanıtıyor. Nasıl kitapların size bu tadı anımsattığını biraz açabilir misiniz?

Büşra: Aslında bunu tanımlaması zor, çok keskin sınırlarla tanımlamak da istemiyoruz açıkçası. İlk dört kitabımızın hepsi çıkış romanı, hiçbiri birbirine benzemiyor, hepsini sevmemiz dışında bir ortak noktaları var mı emin değilim. Yakut Orman’ı ana karakteri Molly Bolt’un gözü karalığı sebebiyle seviyorum sanırım; bir dönemi ve o dönemin bakış açısını çok net ve çok eğlenceli bir şekilde gözler önüne seriyor. Çok yakında çıkacak ikinci kitabımız Paradise Rot, Türkiye’de daha çok müzisyen olarak tanınan Jenny Hval’ın ilk romanı. O romandaki çarpık ve tekinsiz atmosfer, kuir arzuyu ifade biçimini çok lezzetli buluyorum. Üçüncü kitabımız Caleb Azumah Nelson’ın çıkış romanı Open Water’a umami tadını katansa şiirselliği ve ritmi bence. Hepsi farklı tecrübeler sunuyor ve kendi adıma, ben o yeni tecrübelere heyecanlanıyorum sanırım.

Yayınlamak istediğiniz, olmazsa olmaz başka dediğiniz kitaplar/yazarlar var mı? Yola dünya edebiyatından kitaplarla mı ilerleyeceksiniz?

Seçil: Bizim için bu kitaplardan ilki Yakut Orman’dı, Rita Mae Brown’ın kitabın önsözünde de dediği gibi “İşin bu kısmı bitti”. Planımız çeviri edebiyattan ilerlemek yönünde. Türkçede olmazsa olmaz dediğimiz yazarlar arasında Audre Lorde vardı örneğin, hâlâ çevrilmediğine çok şaşırdığımız bir kitaptı ki yakın zamanda Notabene Yayınları’nın gelecek yayın programında olduğunu öğrenip çok sevindik. Türkçede hâlâ olmadığına şaşırdığımız, tarihsel anlamda kuir ve feminist edebiyatın önemli noktalarında duran başka isimler de var. Bununla beraber hiç de öyle büyük edebi başarılar kazanmamış olsa da anlattığı hikâyelerde kuirler olarak kendimizi görüp heyecanlandığımız, işte birisi de oturmuş bizim gündelik yaşamımızı yazmış diyerek peşinde düştüğümüz kitaplar da var.

Bike: Güncel de eski de olsa daha önce Türkçeye kitabı çevrilmemiş ‘yeni’ yazarlar genel olarak odağımızda. Giderek büyüyen bir listemiz var, şu an olmasa da zamanla hepsini paylaşmak için heyecanlıyız.

Kuir ve feminist eserleri odağına alan bir yayınevi olarak, bu alandaki eserlerin Türkçeye kazandırılmasına dair (bugüne kadarki) ortamı nasıl değelendirirsiniz?

Seçil: Bugüne kadar çok değerli kuir ve feminist metinlerin Türkçede yayımlanmadığını söylemek hem yanlış hem de haksızlık olur. Bu kitapların Türkçeye kazandırılmasında feminist ve LGBTİ+ editörlerin, çevirmenlerin kişisel çabasının ve ısrarının da ayrıca altını çizmek gerek. Sırf bu kitapları, içinde kuir karakterler olan hikâyeleri yayın programına alabilmek için yayın yönetmeniyle ya da yayınevi patronuyla ters düşen, hatta işinden edilen yayınevi emekçileri olduğunu biliyoruz. Ya da kuir, feminist yayınların sesi olarak gördüğümüz bir yayınevinin meğer hem maddi hem etik anlamda sömürüye devam edebildiğini. Bu anlamda yayıncılık da iyisiyle kötüsüyle bir sektör aslına bakarsanız, her sektör gibi. Bundan sonra da elbette bu kitapları en iyi şekilde Türkçe okuruyla buluşturmaya çalışacak yayıncılar olacak, biz de sektörün iyi örneklerinden olmak, çeviri edebiyata yeni eserler kazandırmak için doğrudan ve sadece bu alanda çalışabilmeyi hayal ediyoruz.

Son olarak, Umami ekibinden (eğer isterlerse) bizimle favori ve umami dolu bir mutfak tarifi paylaşmasını da isteyebilir miyiz?

Büşra: Ben bu konuda sözü Bike ve Seçil’e bırakmak zorundayım. Mutfakla tek ilişkim yapılanları yemekten ibaret açıkçası.

Seçil: Mutfakta vakit geçirmeyi seven biri olarak soru bilmediğim yerden gelmediği için mutluyum! Aklıma hemen umamisi güçlü bir tarif olarak hem pratik hem de lezzetli “tofu menemen” geldi. Bir paket tofudan en az üç kahvaltılık menemen çıkıyor. Tofuyu açtıktan sonra suyunu dökmeden bir saklama kabına aldığınızda neredeyse bir haftaya kadar bozulmadan muhafaza etmek mümkün oluyor. Tarife gelince çok basit, düz menemen mantığında. Doğranmış biberleri, ardından ufalanmış tofuyu zeytinyağı koyduğumuz tavada birkaç dakika çeviriyoruz. İki-üç adet soyulmuş ve küp küp doğranmış domatesi de ekliyoruz. Burada domatesi rende değil de doğrayarak kullanmak umamisi daha yoğun bir lezzet yakalamanın sırrı. Tuz, karabiber ve bir çay kaşığının ucu şekeri de ekleyince yaklaşık 10-12 dakikada hem doyurucu hem de lezzetli bir menemenimiz oluyor. Menemen soğansız olmaz diyenlerdenseniz biberlerden önce soğanı da dahil etmeniz yeterli olacaktır.

Röportaj: Senay Arslan