Gerry Conway’in süper kahraman serilerini sonlandırma önerisi ve ardındakiler

2020’yle birlikte birçok sektörde yaşanan zorunlu duraklama, geriye dönüp bakmayı; çalışma şartlarının, üretilen işlerin ve kalitesinin sorgulandığı tartışmaları beraberinde getirdi. Bu tartışmalardan biri de çizgi roman dünyasında cereyan etmiş durumda. 

“Tüm süper kahraman serilerini feshetmek, çizgi roman endüstrisini kurtarır.” Gündeme oturan bu sözlerin sahibi Gerry Conway. Öncelikle Conway’in çizgi roman dünyası için öneminden bahsedelim. Kendisi Batman, Superman, Wonder Woman, Flash, Spider-Man, Daredevil, Thor, Hulk ve Iron Man gibi pek çok süper kahramanın hikâyelerinde etkisi olan bir yazar. Küçük yaşlardan itibaren DC ve Marvel bünyesinde çalışan Conway, çizgi roman okuyucularına çok travmatik anlar da yaşatmış bir isim. Nitekim 1973 yılında Amazing Spider-Man #121-122’de Gwen Stacy’nin ölümünü bir anda duyurmuş, böylelikle çizgi roman dünyasının gümüş çağını sona erdirmiş, daha karanlık atmosferli bronz çağını başlatmış. Ayrıca Marvel’ın anti-kahraman karakterlerinden Punisher da onun kaleminden çıkma.

Conway’in ortaya attığı bu iddiayı daha iyi anlayabilmek için de SY-FY Wire’a 2019 yılında verdiği röportaja göz atmakta fayda var: “Filmlerde, televizyonlarda gördüğümüz mitolojiyi yaratan çoğu çizgi roman, kişisel bir isteği ‘kaşıyan’ yazarlar ve sanatçılar tarafından yaratıldı. Stan Lee’nin bir yazar odası yoktu. Jack Kirby’nin bir yazar odası yoktu. Steve Ditko’nun bir yazar odası yoktu. Dr. Strange bir yazar odasında yaratılmadı. X-Men, Hellboy ya da Swamp Thing de öyle.” Röportajın devamında da yazarların izolasyonunun, yaratıcı fikirlerin öldüğü bir alanda hikâyelerin üretilmesine sebep olduğunu dile getiriyor. 2020 ile birlikte Conway mevcut çizgi roman dünyası hakkındaki fikirlerini biraz daha ileriye taşımış.

Bir YouTube canlı yayında “Eğer dünyayı yönetiyor olsaydın neyi değiştirirdin?” sorusunun kendisine yöneltilmesinin ardından, Conway tartışmayı Twitter’a taşıyor ve savına, bir tweet zinciri ile açıklık getiriyor. Conway’e göre yayıncılar, çeşitli nedenlerden dolayı okuyucu kitlelerini, uzun yıllardır hikâyeleri takip eden hayranlar ve koleksiyonerler üzerinden tanımlamış durumda. Bunun sonucu olarak da üç yıllık etkinlikler ile planlanmış, koleksiyoner odaklı kapak tasarımları gibi pazarlama taktikleri ile tek yönlü bir politika izleniyor. Yeniden yapımlarda bile yeni okuyucuların göz ardı edildiğini, mevcut stratejinin bu kitleye yönelik bir çalışmasının olmadığını belirtiyor. Bu yeni okuyucu kitlesinin, asla içine giremediği karmakarışık olay örgüleriyle dolu hikâyelerle kapı dışarı edildiğini savunuyor. 

Conway tespit ettiği bu probleme çözüm önerileri de getiriyor: “Şu anda yayımlanmakta olan tüm çizgi romanları iptal ederdim ve orta sınıf okuyuculara özel, karakterleri ve olay örgülerini basitleştiren, karaktere aşinalıktan fazlasını gerektiren her türlü olayın ayıklanmış olduğu yeni bir sınırlı seri çıkartırdım. Mevcut okuyucular için de eski olay örgüsünün genişletildiği, yaratıcıların ve okuyucuların keşfetmek isteyeceği, daha pahalı bir seri çıkartırdım. Ama bunun ayrı tutulması şart. Aylık olarak çıkmamalı. Ana akım olmamalı.” 

Gerry Conway’in çizgi roman dünyasındaki etik mücadelesi

Conway’i sadece kariyerindeki unutulmaz işlerle değil; çizgi roman dünyasındaki yazarların, çizerlerin hakları konusunda verdiği mücadelelerle de tanıyoruz. Bu mitolojik dünyayı yaratan emekçi ekip için koşulların ne kadar adaletsiz olduğunu her fırsatta dile getiriyor. 1960’lı yıllarda, henüz 16-17 yaşlarındayken içine girdiği çizgi roman dünyasındaki çalışma koşullarının ne kadar adaletsiz olduğunu şu sözlerle açıklıyor: “Marv Wolfman, Len Wein, Mike Fredrich gibi isimlerle aynı zamanda çalışmaya başladık. Sonraları öğrendik ki bizim işe alınmamızda başka bir faktör de etkili olmuştu – bizden önce çizgi romanları yazanlar ve çizenler sağlık sigortası talep etmiş. Bu yüzden, DC yöneticileri editörlere onları kovamalarını ve bizi işe almalarını söylemiş. Çünkü biz gençtik ve onlar gibi kaygılarımız yoktu. Sadece çizgi roman yaratmak istiyorduk.” 

Ancak 1975 yılında imzalanan eşitlik anlaşması Conway gibi yazarlar için son derece önemli bir dönüm noktası olmuş. Bu yılın öncesinde çizgi roman yayıncıları, karakter ile ilgili tüm hakları yaratıcısından satın alıyor ve devamında bu karakterlerin yazarları-çizerleri, karakterle ilgili gelecekteki hiçbir işten bir ücret talep edemiyormuş. DC Comics’in 1975 yılındaki öncü hareketinin ışığında, karakterin yaratıcıları ile imzalanan ortaklık anlaşması ile artık karakterin kullanıldığı her hikâyede, yaratıcıya da belirli bir miktar telif ödeniyor. Nitekim 2013’te bu sistemin de yeteri kadar efektif çalışmadığı, Arrow dizisinde Conway’in yarattığı bir karakter olan Felicity Smoak’un, karakterin yaratımına katkıda bulunmuş diğer hiçbir yazar ve çizere karşılığı verilmeden kullanılmasıyla ortaya çıkmıştı. Conway bunu hayranlarından biri sayesinde fark etmiş ve Comics Equity Project başlıklı bir blog kurarak çizgi roman takipçilerine, karakterlerin başlangıçlarının izini sürmelerini ve Felicity Smoak’ta olduğu gibi, yazar ve çizerlere yapılan bu tür haksızlıkları ortaya çıkarmaları çağrısında bulunmuştu. Aynı dönemde DC’nin Titans serisinde, dizideki karakterlerin yaratıcılarının emeklerinin karşılığını alamadığını ortaya çıkaran yine Conway’den başkası değildi. Bu olaylar, çizgi roman dünyasının aslında ne kadar eski kafalı olduğunun ortaya çıkmasıyla daha farklı bir arşivleme ve kredi verme çalışmasının gerekliliğini ortaya çıkarmıştı.

Conway’in mücadeleleri bunlarla sınırlı kalmıyor. 2019 başında gündeme geldiği bir tartışmaya daha değinelim. Bu sefer konu Punisher karakteri ile ilgili. Bildiğiniz gibi Punisher, Vietnam ve Afganistan’daki savaşlarda yer alan bir asker ve ailesinin öldürülmesinin ardından, adalet sistemine olan inancını da kaybetmesiyle birlikte, yozlaşan yargının göz yumduğu suçlulara kendince yargı dağıtmaya başlıyor. Ancak Conway’in öngörmediği bir şekilde, karakter zaman içinde asker ve polislerin sembolü hâline geldi. Punisher’ın kurukafa simgesi, 2000’lerle birlikte, Orta Doğu’ya taşındı. Sembol, pek çok askerî gücün ekipmanlarında hâlâ yer almakta. Ancak Conwey’e göre bu çok yanlış bir tutum. Çünkü Punisher adalet sisteminin çöküşünü temsil eden bir karakter. Kendi cümleleriyle aktarmak gerekirse: “Punisher, temelde adalet sisteminin bir eleştirisi, sosyal başarısızlığın bir örneğidir. Bu nedenle polisler Punisher kafataslarını arabalarına yerleştirdiğinde veya ordu mensupları bu logoyu giysilerine işlediklerinde düşmanlarıyla iş birliği yapmış oluyorlar.” 

Yazı: Biçem Kaya