Gevende, Edwyn Collins ve bu hafta başka ne dinlesek?
Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, Şevval Öztemur, Tuana Özcan, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal
Sekiz yıllık aranın ardından yeni bir Gevende kaydı yayında. Edwyn Collins, belki de bir veda albümü olacak Nation Shall Speak Unto Nation ile aramızda. 2000’lerin Britanya merkezli pop sahnesinin heyecan unsurlarından Sugababes de Jon Shave’in prodüksiyonunu üstlendiği bir parçayla aramızda.
Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor.

TEKLİ: Gevende – Düş
(Baykuş Müzik)
2024’te 20. yaşını kutlamak için sahnelere dönen Gevende ile yaptığımız röportajda yakın gelecek planlarını sorduğumuzda Ahmet Kenan Bilgiç şu yanıtı vermişti: “Şu an nadas sonrası neler olmuş, şöyle bir dolanıyoruz. Çok ara vermeden yeni kayıtlarla devam ama bir tarih vermek için henüz erken.” İlayda Güler’in ekiple yaptığı bu sohbetin üzerinden 10 ay kadar geçti ve “Düş” artık bizimle. Bilgiç’in Türkçe ve herhangi bir dilde olmayan sözleri ile Serkan Emre Çiftçi’nin trompetinden süzülenlerin anlatıcı konumunu paylaştığı parça, sekiz yılın ardınan yayımlanan ilk “yeni” Gevende kaydı. Kapak görselinde de bir Begüm Koçum fotoğrafı yer alıyor. Devamı için hatta kalınız.
TEKLİ: Jeffrey Lewis – Relaxation
(Vintage Voyage)
“Rahatlama bir motivasyon değil. Bir dağılma. Bir yok oluş.” Müzisyen ve çizgi roman sanatçısı Jeffrey Lewis, The EVEN MORE Freewheelin’ albümünü 21 Mart’ta yayımlayacak. Koleksiyonun ilk sesi “Relaxation” ise nefes nefese; “huzursuzluk hep vardır ama bize hep rahatlık dayatılır” fikrine karşı, ona direnen bir var olma çabasını folk-rock ifadeleriyle anlatma peşinde. Matt Colbourn tarafından çekilen klibi de burada.
TEKLİ: Mclusky – people person
(Ipecac Recordings)
Galli gürültü ustaları Mclusky, 21 yıl aradan sonra yeni bir albümle geri dönüyor. Mayıs ayında yayımlanacak olan The World Is Still Here And So Are We’den dinlemeye açılan yeni teklide, yoğun gitar dalgaları ve Andrew Falkous’un alaycı vokalleriyle grubun öfke, mizah ve tahribatla yoğrulmuş sivri punk ruhu yerli yerinde. Falkous, şarkı hakkında esprili bir şekilde, “‘people person’ bana kulak çınlaması yaşatan bir şarkı, bu yüzden bana bunu sormanız gerçekten zalimce. Şarkı muhtemelen dünyanın bizi bunaltmasıyla ilgili, çünkü tüm şarkılarımız öyle.” diyor. Tekliye eşlik eden Remy Lamont’ın yönettiği; çivisi çıkmış bir ofis ortamında çalışanların delirdiği bir absürt eğlenceye dönüşen video buradan izlenebilir.

ALBÜM: Whatever The Weather – Whatever the Weather II
(Ghostly International)
İzin verin, Londralı prodüktör Loraine James termometrenizin ayarlarıyla oynasın. Müzisyenin ambient projesi Whatever The Weather, ikinci albümünde ısı ve hissiyatlarımız arasındaki ince bağ üzerine birlikte kafa yormaya davet ediyor. Neredeyse elle tutulur kıvamdaki synth katmanları ön planda olsa da ritmik unsurlar, albüm boyunca yalnızca bir yapı unsuru olarak değil; aynı zamanda parçaların duygusal dinamiklerini belirleyen bir araç olarak kullanılmış. Nihayetinde mekanik ses kaynakları aracılığıyla sezgisel ve organik bir akış yaşatmayı başarıyor. Yılın şu âna kadarki kısmının elektronik müzik sahnesindeki en ilgi çekici işçiliklerinden birini barındırdığna şüphe yok.
TEKLİ: Provoker – Another Boy
(YEAR0001)
Jonathan Lopez’in solo işi olarak başlayıp üç kişilik bir gruba dönüşen Provoker’ın yeni stüdyo albümünün ilk habercisi “Another Boy”. Christian Crow Petty’nin vokalleriyle hemen dinleyeni içine çeken parçada, bir yandan farklı synth dokularıyla ilginç bir dans parçası gibi bir his, bir yandan da reddedilemez bir karanlık var. Bu tezatı parçanın Andrea Riba imzalı videosunda da hissetmek mümkün. Üç müzisyenin performansını izlerken suratlarına kusurlu şekilde yapıştırılmış sentetik derileri, lenslerle büyütülmüş göz bebeklerini, cansız mankenleri görünce içimiz bir huzursuz olmuyor değil. Ses dünyasında yaratmayı başardıkları hem tekinsiz his hem de parçanın kendini dinleten hâli parçayı çekici kılıyor.
EP: Japa – Love Is Never Enough
(Resonus Records)
Çağla Karaali, Oğulcan Akça ve Efe Artun Yüksel üçlüsü Japa, geçen yaz paylatığı “in a cave” teklisinin ardından bir kısaçalarla çıkageldi. Serüvenlerinin en başından beri sahiplendikleri değerleri bir çatı altında toplamak için açtıkları çiçeği burnuna etiket Resonus aracılığıyla yayımlanan Love Is Never Enough; göçler, değişimler ve çeşit çeşit evrimsel süreçler içinden ortaya çıktı. Japa’nın dolu dolu ve engin dünyasında elektronik hassasiyetlerini alacalı bir yelpazede, olabilecek tüm renkleriyle bahşediliyor. Dokuya doygun, hünerde coşkun işin atmosferi çok belirgin ve davetkâr; dünya inşası havadar ama kararlı. Karaali’nin incelikli davulculuğunun yanı sıra reverb dalgalarında alçalıp yükselen vokalleri eşliğinde Yüksel’in gitar cümleleri de kılıktan kılığa bürünüyor. Akça’nın bas ve synthesizer enstrümanlarına yaratıcı yaklaşımıyla etrafımızda yükselttikleri ses duvarına bakmaya doyamıyoruz.

ALBÜM: Selin Baycan – AŞİNA
(Bağımsız)
İçe dönük kazılar vesilesiyle yazılmış parçalar bazen herkese başka şekillerde konuşur. Selin Baycan’ın epeydir beklediğimiz ilk albümü AŞİNA da kırılganlık ve güç teması ekseninde; birinin artık seninle olmamasına, benliğe ve sevgiye dair sorgulamalarının çıktılarını bir araya getiriyor ve dinleyene tesellisi olmayanlara sarılmak için bir alan yaratıyor. Adını bu parçaların uyandırdığı tanıdık nostaljiden alan albümün lansman konserinin, 19 Mart’ta Babylon’da gerçekleşeceğini de hatırlatalım.
TEKLİ: SUMAC & Moor Mother – Hard Truth (feat. Candice Hoyes)
(Thrill Jockey)
Kariyerinin her dönemecinde ters köşe iş birliklerine imza atan Philadelphia çıkışlı şair ve noise sanatçısı Moor Mother, bu kez post metal grubu SUMAC’la güçlerini birleştirdi. İkilinin sekiz parçalık ortaklığı The Film adını taşıyor ve 25 Nisan’da Thrill Jockey etiketiyle yayımlanıyor. Albümden dinlemeye açılan Candice Hoyes eşlikli bu parça, iki dakikadan az sürmesine rağmen kasveti ve tüm bulanıklığıyla merak unsurunu koyultan bir dinleme deneyimi yaşatıyor.
ALBÜM: Gregory Uhlmann, Josh Johnson & Sam Wilkes – Uhlmann Johnson Wilkes
(International Anthem)
Sessizliğin ve boşluğun efektif kullanımıyla derinlikli kompozisyonlar yaratan Gregory Uhlmann, Josh Johnson ve Sam Wilkes üçlüsünün doğaçlama ve besteci kimliklerini bir araya getiren bu albüm, grubun iki ayrı konserinde canlı olarak kaydedilmiş. Gregory Uhlmann’ın dokusal gitar işçiliği, Josh Johnson’ın zarif saksafon melodileri ve Sam Wilkes’in kararlı bas yürüyüşleri, sürükleyici olduğu kadar meditatif bir kıvam yaratıyor. İster pürdikkat kesilip her vurguyu yakalayın, ister ilk senkopları takiben akıntıya kapılıp kaybolun; lezzeti uzun süre damakta kalacak.

ALBÜM: Edwyn Collins – Nation Shall Speak Unto Nation
(AED)
En çok 90’lardaki büyük hiti “A Girl Like You” ile tanınan Collins; 2005’te yaşadığı çifte beyin kanamasından geri dönüşü ve devamındaki üretkenliğiyle ayrı bir alkışı hak ediyor. Veda turnesi öncesi yayımladığı 10. solosu gayet pozitif, hareketli, biraz da nostaljik bir çalışma. Collins’in kendine özgü sesi bir tık yorgun tınlıyor belki ama hâlâ şarkıları taşıyabilme yetisine sahip. Bu da bir veda albümü müdür, bilinmez ama Collins’in İskoçya’dan çıkmış en iyi seslerden olduğunu hatırlamak için, hatta geride kalan külliyatına bakmak için de iyi bir zaman.
TEKLİ: Lucy Dacus – Talk
(Geffen Records)
28 Mart’a tarihlenen üçüncü Lucy Dacus albümü Forever is a Feeling’in daha önceki indie-folk tınılı teklilerinin uslu havasını dağıtan yeni tekli “Talk”, kaotik enerjisiyle albümden ne denli sürprizler çıkabileceğinin sinyallerini veriyor. Geri vokallerde boygenius’ı buluşturan, Julien Baker ve Phoebe Bridgers’ın bulunduğu parça, akustik gitarla açılıp masum bir giriş yapsa da kısa sürede yoğun davullar ve distortion’ı sonuna kadar açılmış gitarlarla rotayı sertleştiriyor. “Neden artık konuşamıyoruz? / Eskiden saatlerce konuşurduk. / Seni geriyor muyum, sıkıyor muyum? / Yoksa seni son damlana kadar mı tükettim?” gibi çatışmacı sözleri ve gürültüye bulanmış sound’uyla albümün en dişli parçalarından biri olacağa benzeyen “Talk”, yeni Dacus albümüne karşı heyecanımızı iyice artırmış durumda.
TEKLİ:These New Puritans – Industrial Love Song / Bells
(Domino Recordings / GRGDN Müzik)
Jack ve George Barnett, mayısa tarihlenen yeni albümü Crooked Wing’i bu iki şakrıyla duyurdu. Parçalardan ilki “Industrial Love Song”da oyuncu bir yanıltma var. Nitekim kendisi endüstriyel müzikten epey uzak, fakat ismindeki sıfatı sözlerinin hikâyesinden alıyor. Bir inşaat alanındaki vinç aracının ağzından yazılan parçada vinçlerden birini Jack Barnett, birini Caroline Polachek seslendiriyor. Hareketleri bir başkası tarafından kontrol edildiği için birbirine dokunamayan, ama güneş doğduğundan gölgelerinin değeceğini uman iki âşık. “Bu şarkıya bir zaman dilimi atfetmek zor.” diyor George. “Yüzlerce yıldır var olan enstrümanlarla yapılan ilerici bir müzik. Mekanik çağdan çıkarken, makinelerimizle ne kadar çok ortak noktamız olduğunu, onların ne kadar insan olduğunu fark ediyorsunuz. Birdenbire onların bakış açısından bir aşk şarkısı yazmak o kadar da saçma gelmemeye başladı.” demiş Jack Barnett da. İkinci parça “Bells” ise Yunanistan’daki bir kilisenin çanlarını kaydetmeleriyle ortaya çıkmış. Bu çanların belirlediği narin, masum ton bir piyano yardımıyla şarkı boyunca devam ediyor ve Barnett’ın vokalleri de bir o kadar yumuşakça eşlik ediyor parçaya.

EP: Serra Bilgincan – Disintegration
(Bağımsız)
Avangart caz sahnesinde üretimlerini sürdüren besteci ve vokalist Serra Bilgincan’ın kendi bestelerini bir araya getirdiği ilk EP’si. Beş parçalık EP’de müzisyene davulda Çağdaş Topal, kontrbasta Eren Turgut, saksafonda Gürtuğ Gök, piyanoda Koray Üsgülen eşlik ediyor. Miks ve mastering işlemleri Can Kuman’a, kapak tasarımı ise bizzat Bilgincan’a ait. “Sisli sabahlardan gece patikalarına” çıkan bir yolculuğa ortak eden koleksiyon, çok katmanlı ve girift yapısında duygu aktarımının bir an olsun sekteye uğramadığı bir ses manzarası yaratıyor. Kapanışı yapan “Convergence”, canlandırıcı vokal armonileriyle ilk dinlemelerdeki favorimiz.
TEKLİ: Ty Segall – Fantastic Tomb
(Drag City)
Zamanının en üretken müzisyenlerinden Ty Segall, 30 Mayıs’a randevu verdiği yeni albümü Possession’dan ilk sinyali bu tekli ile veriyor. Altı dakikaya yayılan bu epik anlatı, klasik rock tınılarında akustik ve elektrik gitarların iç içe geçtiği, saksafon sololarının sürükleyici bir atmosfer yarattığı bir ses manzarasına seriliyor. Segall’ın önceki çalışmalarına kıyasla daha geniş bir enstrümantasyon barındıran parçanın sözlerini Segall, yönetmen Matt Yoka ile birlikte kaleme almış. Amerikan noir etkileriyle şekillenen “Fantastic Tomb”, karmaşık şehir manzaralarından kırsal bölgelere uzanan bir hikâye anlatıyor.
TEKLİ: Bon Iver – If Only I Could Wait / Walk Home
(Jagjaguwar)
Eğri oturup doğru konuşmalı, Bon Iver’ın 2016’daki albümü 22, a million grubun ve Justin Vernon’ın zirvesi oldu. Hiç kimseye benzemeyen bir sound’a sahip grup deneysellikle pop hassasiyetlerini ustaca birleştiren harika bir albüm yapmıştı. O zamandan beri bir kendini tekrar durumu hissediliyordu. Nisanda yayımlanacak yeni albüm SABLE, fABLE’den gelen bu iki tekli sevenlerinin moralini düzeltecektir. Her ikisi de aslında artık klasik Bon Iver diyebileceğimiz tarzda şarkılar ancak daha direkt, minimal yaklaşım her ikisinde de işliyor. Özellikle “If Only I Could Wait”te Danielle Haim’in geri vokallerinin de çok yakıştığını söylemeli. Bon Iver’ın işleri her zaman merak uyandırır. Bir forma geri dönüş albümü de ne güzel olur!

TEKLİ: Sugababes – Jungle
(Bağımsız)
Mesaide bastırdığımız kişilikleri pistte coşturmak şerefine bu tekli ve klibiyle dönüşlerini resmiyete döken Sugababes’in orijinal kadrosundan Mutya Buena ve Siobhán Donaghy’yi, grubun tüm formasyonlarında bulunmuş Keisha Buchanan’ın yanı başında görmek sevindirici. İngiliz ekibin klüp hassasiyetlerinde, house enerjili bir bop ile çıkagelmesi de fazlasıyla tazeleyici. “Ay ay ay ay” girdisi başta tekdüze bir nakarat türetir gibi gelse de o nidalar ağza hızlı takılıyor, kaçış yok. Prodüktör ise en son BRAT’e olan katkılarıyla kulaklarını çınlattığımız Jon Shave.
ALBÜM: clipping. – Dead Channel Sky
(Sub Pop)
Jonathan Snipes – William Hutson – Daveed Diggs üçlüsünün yeni uzunçaları, her nasılsa aynı anda ekibin hem en ürkütücü hem de en enerji dolu işi olmayı başarıyor. Wriggle (2016) kısalarından beri en “banger” ve dans odaklı işleri. Belli ki onlar da özlemiş bu havaları. Matrix / Zion enerjisi zaten katmer katmer olan, ama adını William Gibson’ın Neuromancer romanının açılış cümlesinden alan Dead Channel Sky, yolculuğa tam gaz başlayıp ayağını pedaldan hiç kaldırmıyor. İronik, soyut ya da sanatsal hiçbir yanı olmadan drum&bass ve techno sularına bodoslama dalınmış. Statik ve frekans efektlerinin yarattıkları yoğun distopyayı en ince detayına kadar betimledikleri koleksiyonda baştan beri hep hikâye odaklı bir tavırla ilerlemişler. Diggs’in flow’u nöbet tetikleyecek hız ve dolulukta, üslubu ise her zamankinden daha kışkırtıcı. Grubun şimdiye kadarki miti nezdinde zaten bir anti kahraman iken, Dead Channel Sky’da yozlaşmış bir medeniyetin gölgelerdeki lideri gibi geliyor hepten. Ona eşlik eden konuklarsa sırasıyla Bitpanic, Nels Cline, Tia Nomore, Cartel Madras ve Aesop Rock.
TEKLİ: Kazy Lambist – Annecy (Menachem 26 Remix)
(Cinq 7 / Wagram Music)
19 Nisan’da Zorlu PSM’de sahne alacak Fransız electropop müzisyeni Kazy Lambist, 2018 çıkışlı 33 000 FT. albümünün hit parçalarından “Annecy” için yapılan yeni bir remiksle karşımızda. Daha önce de sık sık yollarının kesiştiği Menachem 26 imzalı yeni “Annecy” remiksi, derin sub frekansları ve sürükleyici synth padleri ile düşsel bir atmosfer yaratıyor. Aldığımız duyumlara göre Kazy Lambist, İstanbul konserinde parçanın bu versiyonunu çalacakmış üstelik.

ALBÜM: Circuit des Yeux – Halo On The Inside
(Matador Records / GRGDN Müzik)
Haley Fohr ya da bildiğimiz adıyla Circuit des Yeux evreni bu sefer daha tüyler ürpertici. Hepsinde yalnız bir ruhun dolaştığı dokuz parçalık Halo On The Inside, aydınlığı elektronik seslerin arasında büküyor. Bir genişleyip bir daralan vokaliyle, saç köklerimize kadar inen bir gerginlik yaratıyor; bazen geri adım atsa dahi soluğunu ensemizden bir an bile ayırmıyor. “Seks, aşk ve melodinin samimi ritmine” ulaşan albüm, karanlığın tam ortasında duruyor. Yaklaşsan tekinsiz, uzak dursan aklından çıkmayacak; işte öyle cezbedici.
TEKLİ: Tropical Fuck Storm – Bloodsport
(Fire Records)
Geçtiğimiz yıl diskografisinin ilk konser albümünü yayımlayan Tropical Fuck Storm, yeni takvim yılıyla birlikte yeni bir sayfa açtı. Avustralyalı psikedelik rock grubu, artık Fire Records ailesininin bir parçası olduğunu geçtiğimiz haftalarda bir tekliyle duyurduktan sonra, sıra bir de albüm duyurusuna geldi. Fairyland Codex adlı koleksiyonla yaz aylarında buluşacağız. Şimdi ise günde birkaç tur döndürmekten kendimizi alıkoyamadığımız yeni bir freak-out ile aramızdalar. “Bloodsport” adını taşıyan yeni TFS şarkısı, kaotik danslarınıza eşlik etmek üzere, Nespy 5Euro imzalı klibiyle birlikte yayımlandı.
TEKLİ: Gruff Rhys – Y Gwenan Gorn
(Rough Trade Records / GRGDN Müzik)
Galler’in medar-ı iftiharı Gruff Rhys ne zaman yerel dilinde bir şarkı yapsa sanki diğerlerinden daha güzel oluyor. 2014’te 1700’lerin sonlarında yaşamış Galli kaşif John Evans üzerine yaptığı ve o dönem pek de iyi karşılanan American Interior albümün elden geçerek tekrar yayımlanması şerefine, albümün bonus kotası için yaptığı şarkı da diğerleri yanında sırıtmıyor. Üflemeliler ve koroyla beraber bir marş tadında. Tabii aramızda hâlâ Super Furry Animals özlemiyle tutuşanlar vardır ama Rhys’in solo kariyeri de yabana atılmamalı.

TEKLİ: Duckwrth – Hurricane J.I.M.
(Them Hellas / The Blind Youth / STEM)
2 Nisan’da çıkacak All American F*ckBoy’un ne istikamette gideceğini geçen ay paylaştığı “Toxic Romantic”’le haykırararak duyurmuştu batı yakalı rapçi ve tasarımcı Duckwrth. Bu kez öncekine kıyasla daha belirgin bir şekilde pop punk sularına dalan bir tekliyle listemizde. Seke seke zıplamaya müsait parçanın klibinde kendine özgü emo kovboy stilini de sevdiren Jared Leonardo Lee, en son SuperGood (2020) uzunçalarıyla duyulmuştu. Kendrick, Outkast ve D’Angelo gibi isimler için masa başına geçmiş Austin çıkışlı BLK ODYSSEY ile ürettikleri parça loop’a alacağınız şarkılarınız arasına hızla girecektir. Odalarda mosh pit keyfi!
TEKLİ: Barry Can’t Swim – Different
(Ninja Tune / GRGDN Müzik)
Ninja Tune etiketiyle 11 Temmuz’da yayımlanacak yeni Barry Can’t Swim albümünün ismi Loner. 12 şarkıdan oluşan koleksiyon hakkındaki hislerini bizzat şöyle özetlemiş: “İlk albümüm için büyürken sevdiğim ve ilham aldığım tüm müziklerin bir kolajı denebilir. O hâlde bu albüm, geçtiğimiz yıl boyunca kendimi ve hayatımı en otantik şekilde ifade edebildiğim eserim.” Albüm duyurusuna eşlik eden “Different”ta kesip biçtiği vokal sample’larıyla bir tür tekerleme yaratan Barry Can’t Swim, atmosferik synthesizer katmanları, sirenler ve baştan çıkarıcı bas bloklarıyla ayağa kaldırıyor dinleyeni.
TEKLİ: HAIM – Relationships
(Polydor Records)
Kadınların birlikte oturup hayat, aşk, ilişkiler üzerine konuşmasından ve bunlara ortak olmaktan daha keyifli, insanı yaşama cesaretlendiren başka ne olabilir ki? Calabasas çıkışlı kız kardeşlerin yeni teklisi “Relationships”, onların “Kafamın içinde sürekli bir ses duyuyorum: ‘Neden bu ilişkideyim?’” sorusuna, indie pop seslerine eklemlenen ışıltılı synthler içinde cevap arıyor. Kendi başına ve özgür.