Tek kuralı eğlence olan bir yetişkin kreşi: Hareket Alanı
Röportaj: Marlene Janke - Çeviri: Tuana Özcan - Fotoğraf: Sena Kuyucu
Yılın sonuna yaklaşırken Hareket Alanı, Kadıköy Fikirtepe’deki yeni stüdyosu HAHA Coffee & Studio’nun kapılarını açtı. Dans ve akrobasi yoluyla hareketi keşfetmek için geniş bir alan sunan bu mekân, aynı zamanda bir kafe ile topluluk ruhunu da besliyor. Hareket ve sosyalleşme odaklı bu adım; grubun dans, akrobasi ve kolektif yaşamı harmanladığı özgün dünyasını daha da genişletme amacı taşımakta.
Stüdyo açılışı öncesinde Hareket Alanı’nın kurucularından Ori ile sohbet ettik. Diyarbakır’daki ilk adımlarından Kadıköy’de özgür bir hareket alanı yaratmaya uzanan hikâyesini dinledik ve Hareket Alanı için neden “yetişkin kreşi” tanımını yaptığını ve bu tanımın ardında yatanları konuştuk.
“Derse gelen insanlar, bir eğitmen olarak bana karşı bir sorumluluk hissetmemeli. Antrenman yapıp yapmadığınız umurumda değil. Eğer hayatınızda birçok sorun varsa, amuda kalkıp kalkamamak da bunlardan biri olmamalı.”
İki yıl boyunca stüdyo kiraladıktan sonra, kendinize ait bir alan yaratmak neden önemliydi?
Yakın bir arkadaşımız Zeynep, bize kendi yerini kiralamıştı. Orada kendisi de hava akrobasisi dersi veriyordu. Ona desteği için çok minattardık ancak sadece beş sınıfımız olduğu için, bekleme listesinde bize katılmak isteyen insanlar olmasına rağmen daha fazla öğrenci alamıyorduk. Şimdi bu topluluğu büyütme fırsatına sahip olduğumuz için heyecanlıyız.
Hareket Alanı’ndan sadece bir dans stüdyosu olarak değil; bir topluluk olarak da bahsediyorsun. Projenin sosyal yönüne dair neler söyleyebilirsin?
Herkese özgürce hareket edebileceği ve eğlenebileceği bir alan sunuyoruz. Öğrenciler derslerimizde kişiliklerini ve duygularını da ifade ediyor. Bazen seansta ağlayan ya da bağıran kişiler oluyor. Bunu teşvik ediyoruz çünkü duyguların topluluk hissiyle dönüşüm geçirebileceğine inanıyoruz. Ayrıca birbirimize yardım ettiğimiz ve yaratıcı projeleri desteklediğimiz bir grup olarak da bağlıyız.
Bu topluluk anlayışı, Fikirtepe’deki yeni alanla nasıl şekillenecek?
Derslerden sonra genellikle dışarıda birlikte oturup konuşuyor ve bağ kuruyoruz. Bu sohbetleri, daha büyük bir toplulukla da sürdürebileceğimiz bir alan yaratmak istedik. Sosyal anksiyete çok yaygın bir şey. İnsanlar Hareket Alanı’na ilk geldiklerinde genellikle çok çekingen oluyor. Burada kimsenin yargılamadığını fark ettiklerinde rahatlamaya başlıyorlar. İnsanların takılabileceği ve birbirimizi tanıyabileceğimiz bir kafe açmak Batu’nun önerisiydi.
Öğrencilerinizden biri olan Batu, yakın zamanda HAHA Coffee & Studio’ya ortak olarak da katıldı. Bu projeyi kimler yarattı ve arkasındaki felsefe neydi?
Bu alanı iki yıl önce eşim Merve ile birlikte yarattık. İsim fikirlerini tartıştık. “Should I dance or should I flip” (Dans mı etsem takla mı atsam?) gibi bir isimden, daha basit bir Türkçe isim olan Hareket Alanı’na geçtik. Başlangıçta sadece üç öğrencimiz vardı. Ancak Zeynep, profesyonel videolar çekerek sınıflarımızı tanıtmamıza yardımcı oldu. Felsefemiz de basit: Eğlen ve özgür ol. Derse gelen insanlar, bir eğitmen olarak bana karşı bir sorumluluk hissetmemeli. Antrenman yapıp yapmadığınız umurumda değil. Eğer hayatınızda birçok sorun varsa, amuda kalkıp kalkamamak da bunlardan biri olmamalı.
Dans derslerinde belli bir stile bağlı kalmıyor; hip hop’tan geleneksel danslara kadar her şeyi öğretiyorsunuz. Dersler bir koreografik girişle başlayıp akrobasi eğitimiyle sona eriyor. İkisi birbirini nasıl etkiliyor?
Her ikisi de birer hareket biçimi. Hareketi müzikle birleştirdiğinizde dans olur. Dans ve akrobasi, eğlenmek ve bedeninizin nasıl hareket ettiğini keşfetmekle ilgili. Akrobasi, fiziksel potansiyelinizi keşfetmenizi sağlar. Örneğin, kolaylıkla ve kontrol ile hareket etmeyi öğrenirseniz, aynı akıcılığı dansınıza taşıyabilirsiniz. Nasıl düşeceğinizi bilmek, yaratıcı imkânlara yol açabilir. Özgün olmak ve hareketinize özünüzü katmak esas.
Dans ve akrobatik hareketleri birleştirme fikri nasıl ortaya çıktı?
Bu benim kimliğim. Her zaman hem bir akrobat hem de bir dansçı oldum. Derslerimde, yetenek seviyesine göre bir ayrım yok. Herkes birlikte öğreniyor. İster basit bir amut, ister bir geri takla olsun; bu kendi potansiyelinizi keşfetmekle ilgili. Başkalarının ne yapabildiğine bakmamalısınız.
Peki bahsettiğin kimliğin şekillenmesinde dans ve akrobasinin rolü neydi?
Dokuz yaşındayken teyzem bana bir Jackie Chan filmi izlettirmişti. Jackie Chan’in hareketleri çok karizmatikti ve “Ben de bunu yapabilirim” diye düşünmüştüm. Sokağımızın arkasında, kendi kendine köprüler ve amutlar yapan insanlar vardı. Ben de onlara katıldım. Parkur yapıyor gibiydik ama henüz parkur diye bir şey yoktu. Bir süre sonra takla atabilen arkadaşım Cengiz’le tanıştım. O bana öğretmeye başladı ve birlikte pratik yaptık. Daha sonra Diyarbakır’da Hamdullah adında yetenekli bir öğretmenin yönettiği bir jimnastik dersine katıldık. Orada takla atan herkes ondan öğrenmiştir. İki yıl sonra, spor merkezi kar nedeniyle yıkıldı. Böylece parkta ve sokaklardaki çimenlerde çalıştık.
Diyarbakır’da dansçı olarak büyümek nasıl bir deneyimdi?
Diyarbakır kültürel bir yer ama din dansa eleştirel bir gözle bakıyor. İnsanlar “Kadın mısın, neden dans ediyorsun?” diyordu. Şehirde uyuşturucu satışı nedeniyle tehlikeli durumlar da yaşanabiliyordu. Bir ara breakdance ekibiyle yerel çeteler arasında bir kavga çıktı. Gergin bir dönemdi ama sonunda dans etmeye devam edebildik. Karşılaştığımız zorluklar, bana hip hop’un Bronx’ta nasıl başladığını hatırlatıyor.
Breakdance ekibinden başka fırsatlara nasıl geçiş yaptın?
Yıllar süren performans ve öğretimden sonra, ailemi daha iyi bir mahalleye taşımak için çok çalıştım. Diyarbakır’da bir stüdyo açtım ve Down sendromlu çocuklara dans öğretmek gibi projeler başlattım. Buna “dansa bir artı getirmek” dedik, onların ekstra kromozomunu simgeliyordu. Güzel bir projeydi ama her zaman finansal sorunlarla karşılaştık. Suriyeli mültecilere ve ödeme gücü olmayanlara ücretsiz ders veriyordum, ama bunu sürdüremedim. Sonunda stüdyoyu kapattım ve İstanbul’a taşındım. Kendimi suçladım ama hayatta kalmak için daha fazla kazanmam gerektiğini de biliyordum.
Bir süre dans grubunuzla performanslar için İstanbul’a geliyordunuz. Beş yıl önce de buraya tamamen taşındın. Şehre geldiğin ilk günleri nasıl hatırlıyorsun?
Çok çalıştım. Geceleri Arap kulüplerinde dans ettim, iyi para kazandırıyordu. Gündüzleri evde ve parklarda dans öğrettim. Bir dans öğretmeni askere gitmek zorunda kalınca sınıfını bana devretti. Öğrenciler beni sevdi ve buradan devam ettim. Daha sonra Bostancı Sporium’da ders vermeye başladım. Merve ile de orada tanıştım. Onu dersime davet ettim ve bir ilişkiye başladık. Bir yıl sonra evlendik. Evlenmeyi planlamıyordum – önceleri kariyerime odaklanmaya karar vermiştim. Ama hayat insanı şaşırtıyor.
Bir dans stüdyosu olarak şu an İstanbul’da ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Çeşitli bir insan grubunu çekmek istiyoruz. Yeni mekânımız Fikirtepe metrobüs durağının hemen yanında, şehrin her iki tarafından kolayca ulaşılabiliyor. Ama herkesin derslere katılmaya mali gücü yetmiyor. Maddi durumu olmayan yetenekli öğrencilere destek olmaya çalışıyoruz, ancak sınırlıyız. Enflasyon da bizim için bir sorun. Yine de projeye güveniyoruz
Kendi stüdyonuzu kurarak büyük bir adım attıktan sonra Hareket Alanı için gelecek planlarınız neler?
Büyümek ve belki Avrupa’da stüdyolar açmak istiyoruz. Almanya bir başlangıç noktası olabilir. Diğer bir fikir ise kafeler veya bir pub gibi daha fazla sosyal alan yaratmak. Her şey, topluluğumuzu sonsuza kadar bir arada tutmak ve enerjiyi pozitif tutmakla ilgili.