Teftiş: Jack White @ Volkswagen Arena, 7 Kasım 2014

İstanbullular, uzun süredir izlediği en görkemli sahne performanslarından birini izledi dün. Jack White ve ekibi, tek kelimeyle Volkswagen Arena’yı altüst etti!

Jack White geride kalan on beş yılda yaptıklarıyla, evrensel müzik sahnesinin sayılı figürlerinden biri haline geldi. Dün de Volswagen Arena’da bunun nasıl olduğuna dair bir buçuk saatlik bir şov izledik bir anlamda. Hem bu kadar deneyimli bir müzisyenin, konser tecrübesini seyirci için nasıl özel bir hale getirebileceğini gördük hem de kelimelerle anlatmanın imkansız olacağı ihtişamda bir kariyerin birtakım işitsel köşelerinde bir yolculuğa çıktık.

Volswagen Arena’nın fuayesinde Nekizm’in üç kişilik formuyla sergilediği kısa konserle gün başladı. Giriş kapısının önünde günün erken saatlerinde kuyruk oluşturan Jack White hayranlarının da kapıların açılmasıyla anında kalabalık hale getirdiği fuayede, Nekizm’in performansının ardından önce Radyo Babylon – Radyo Eksen özel yayını ardından da The Away Days’in akustik performansı gerçekleşti. The Away Days’le aynı anda Volkswagen Arena sahnesinde de Jack White’ın açılış performansını sergilemek üzere Umut Adan ve ekibi çalmaya başladı. Bu seçimin nasıl yapıldığı biraz merak konusu. Zira Umut Adan’ın hem şarkı yazımı ve hem de performansı, böylesine büyük heyecan vaat eden bir konser öncesi için çok da doğru seçim değilmiş hissiyatını yaşayan tek kişi ben değildim.

Jack White’ın sahne saatinin yaklaşmasıyla fuaye alanında ve dışarda bekleyen kalabalık da konser salonunda yerini aldı ve seyircilerin devasa perdenin aralanmasını beklemeye koyuldu. Perdenin ardından çıkan ilk kişi Jack White konserlerinden önce seyircilerle açılış konuşması yapan biri oldu. Seyircilere az sonra izleyecekleri konserin yalnızca orada izleyebilecekleri bir şey olduğunun vurgusunu yapan konuşmacı, kalabalığın konserleri iPhone’larının ekranlarından değil de kendi gözleri ve kulaklarıyla takip etmeleri gerektiğini hatırlatan konuşmasıyla gönülden bir alkışı kazandı.

Jack White’ın son albümü Lazaretto ile birlikte belirlediği yeni renk kodu olan maviyi hem seyircilerin üstüne hem sahnenin her yerinde görmek mümkündü. Müziğine ilk baştan beri konseptler dahilinde yaklaşmayı seven White’ın, izleyeceğim ilk konserinde de bunun ön plana çıkacağını görmek beni heyecanlandırdı. Sahnede inanılmaz yüksek bir enerjiyle çalmaya başlayan ekibine –davulda Daru Jones, steel gitar, teremin ve yaylılarda Fats Kaplin, basta Dominic Davis, klavye ve piyanoda Dean Fertita ve keman ve geri vokallerde Lillie Mae Rischie- sonradan dahil olan Jack White, bir The White Stripes klasiği olan ”Dead Leaves And The Dirty Ground”u çalmaya başladığında, tüm kalabalığın aynı anda çığlık çığlığa bağırması da önümüzdeki bir buçuk saatin nasıl bir yoğunlukta geçeceğine dair yeterince fikir verdi. Hem ekibinin hepsinin enstrümanlarının hakkını veren, seyirciyi performanslarıyla heyecanlandırabilen kişiler olması hem de Jack White’ın sahne hakimiyeti ve nefis şarkı seçimleriyle konser hem seyri hem dinlemesi acayip keyifli bir hale geldi. Lazaretto‘dan şarkıların yanı sıra ”Hotel Yorba”, ”Icky Thump”, ”Fell In Love With A Girl” gibi The White Stripes klasiklerinin yanı sıra The Raconteurs şarkısı ”Top Yourself”’i de canlı canlı dinleyebilmek geceyi keyifli kılan önemli detaylardan biriydi. Her ne kadar ”Keşke bir iki The Raconteurs daha çalsa” desek de her yeni şarkısında seyircisini yeniden heyecanlandırmayı başardı Jack White.

141107_JWIII_Istanbul_0839

Sesin bazı noktalarda kulakları zedeleyecek kadar tiz ve yüksek olduğu konserden sonra da çevremde fazlaca konuşulan şeylerden biriydi. Açıkçası bunun bilinçli bir karar olduğunu düşünüyorum. Eski dönemlerindeki çiğliğe nazaran daha detaylı işlenmiş prodüksiyonlarla daha geniş bir ses skalasında üretimler yapan Jack White’ın, aslında hiçbir zaman uzaklaşamadığı rock’n roll hissinin bir tür getirisi bu bana kalırsa. Bir rock konserinin, dinleyicinin kulaklarında hasar bırakması gerektiğini düşünüyor olabilir Jack White. Dün de İstanbullulara gerçek bir rock’n roll deneyimi yaşattı şüphesiz ki. 70 milyonun merakla beklediği ”Seven Nation Army” ana riff’ini bölerek ve hızlandırarak yaptığı yorumla geceyi bitiren Jack White, konserde geçtiğimiz ay Meksika’daki turneleri sırasında hayatını kaybeden önceki klavyecisi Ikey Owens’ı da anmayı ihmal etmedi. Owens’ın ardından ilk konserini İstanbul’da veren Jack White ve ekibi, bu burukluğu seyirciye hiç yansıtmadan nefes kesen bir performans sergiledi. Konserden sonra bir arkadaşımın söylediği şu cümle, galiba dün geceyi yeterince iyi özetleyebilecektir:

”Yıllar sonra torunum Jack White plaklarımı dinlerken ona bu geceyi uzun uzun anlatacağım”

Dün gecenin heyecanını atamamış olanlara ikram olarak da ”Icky Thump”ı dinlemek üzere aşağıya iliştiriyorum.

Yazı: Cem Kayıran

Fotoğraflar: David James Swanson