Jean-Paul Belmondo (1933 - 2021)

Siyah beyaz Paris sokaklarında üzerinde takım elbisesi, başında fötr şapkası, parmağından sigarası eksik olmayan, bir miktar Humphrey Bogart özentisi bir anti kahraman… Jean-Paul Belmondo efsanesini À bout de souffle’un serseri aşığı olarak anımsıyorsunuz belki; belki Pierrot le Fou’nun çılgın kahramanı, belki de La ciociara’nın komünist entelektüeli. Fransız Yeni Dalgası filmleri ile başladığı kariyerine 100’e yakın performans sığdıran; çok yönlü filmografisi, eşsiz gülümsemesi ve ekran karizması ile yedinci sanatın sembol figürlerinden olan Jean-Paul Belmondo’yu da sonsuzluğa uğurladık.

Sicilya kökenli bir ailenin çocuğu olarak 1993’te, Paris’in batısında bir banliyö olan Neuilly-sur-Seine’de dünyaya geldi Belmondo. 20’li yaşlarına kadar oyunculuğa ilgisi olmasa da kendini konservatuarda buldu, bazı tiyatro oyunlarında irili ufaklı rollerde oynadı. 1956’da mütevazı yapımlarla sinemaya adım attı, 4 yılın ardından Jean-Luc Godard ile yolları kesişti. Godard’la kısa metraj deneyiminin ardından, Yeni Dalga’nın en ikonik yapımlarından birinde (À bout de souffle) başrolde yer almasıyla şans yüzüne güldü ve kısa sürede Avrupa sinemasının uluslararası arenadaki meşhur simalarından biri olmayı başardı.

Casino Royale, Moderato cantabile veya La ciociara gibi farklı ülkelerden yönetmenlerin dâhil olduğu bir yelpazede performanslar verse de Belmondo’nun odak noktası her daim Fransa sinemasıydı. Godard ile iş birliklerini devam ettirdiği Une femme est une femme ve Pierrot le Fou’nun yanı sıra Louis Malle, René Clément ve elbette Jean-Pierre Melville gibi isimlerin kadrajında da yer edindi. Bir yıl arayla gelen Melville filmleri Léon Morin, prêtre ve Le doulos’da en iyi performanslarından ikisi yer almaktadır.

Pierrot le Fou

L’homme de Rio’nun başarısı sonrası filmografisinde aksiyon/maceranın komediyle kesiştiği, daha gişe odaklı yapımlara sıklıkla yer verir oldu. “Rio gibi macera filmleri çekmeyi Alain Resnais veya Alain Robbe‐Grillet’nin entelektüel filmlerine tercih ederim.” diyordu röportajlarında. Le Cerveau çokça seyirciyi sinemalara topladı. Bu süreçte François Truffaut (La sirène du Mississipi), Claude Lelouch (Un homme qui me plaît) ve Jacques Deray (Borsalino) gibileriyle çalışmayı ihmal etmedi. Bu arada, Fransa’nın bir diğer meşhur jönü olan, Borsalino’daki rol arkadaşı Alain Delon ile çokça kıyaslanırdı.

80’lerin ortalarında sonra kariyeri eski verimliliğini yitirse de saygınlığından hiçbir şey kaybetmedi Belmondo. Gerçi ödül konusunda şansı pek yaver gitmemişti: Pierrot le Fou ve Léon Morin, prêtre’deki performanslarıyla 2 kez BAFTA adaylığı elde etti; Claude Lelouch filmi Itinéraire d’un enfant gâté ile kariyerinin ilk ve tek César ödülüne uzandı. Ödülü tasarlayan sanatçının, heykeltraş babasına zamanında hakaret ettiği gerekçesiyle César’ı reddetti.

2011’de Cannes Film Festivali’nce Onursal Altın Palmiye, 2016’da Venedik Film Festivali’nce Altın Aslan Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne layık görüldü. 2019’da ise Fransa’nın en büyük onur nişanı olan Legion d’Honneur ile onurlandırıldı.