Karakter galerisi: Mia Hansen-Løve

Yazı: Elif Öz - Kolaj: Mert Boz

Ailevi ve romantik ilişkiler üzerine anlatılarda ustalaşmış, hayatın içinden karakterlerinin kişiliklerini kısık ateşte çözümleyen Mia Hansen-Løve, benimsediği yalın sinema anlayışında her soruya net bir cevap vermiyor; kimi noktaları karanlıkta bırakmayı tercih ediyor. Geçtiğimiz sene Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde gösterilen son numarası One Fine Morning 16 Haziran itibarıyla MUBI kataloğunda yerini alıyor. Vesilesiyle yönetmenin ince ince işlediği karakterlerine yakından bakalım.

Victor

Film: Tout est pardonné (2007) 

Oynayan: Paul Blain

Hansen-Løve’ın daha ilk uzun metrajında her türlü insan ilişkisinin anatomisi üzerine hâkimiyetini kanıtladığı karakterlerden biri Victor. Yazarlık hayalleri kuran fakat uzun zamandır bir işi veya uğraşı olmayan Victor, eşi ve kızıyla yaşadığı evdeki mutsuz ve depresif hâline, geceleri başvurduğu alkol ve uyuşturucularla çözüm arıyor. Aslında etkileyici ve sevecen bir baba olan karakterin bağımlılığa dönen madde tüketimi onu tanınamaz hâle getiriyor. 11 yıllık bir zaman atlaması sonrası öğreniyoruz ki bu kayıp, dertli ama içinde bir yerde sevgisi hiç bitmeyen babanın toparlandığı vakit ilk arzusu, kızı Pamela’yla yeniden bağ kurabilmek. Kendini “işlevsiz” hâle getiren Viktor’un kızına olan sadakati akıllarda “bağımlılıkların öteki tarafına geçmek mümkün müdür?” sorusunu doğuruyor.

Nathalie Chazeaux

Film: L’avenir (2016)

Oynayan: Isabelle Huppert

Yönetmene Gümüş Ayı kazandıran filmde muhteşem Isabelle Huppert kendini işine adamış bir felsefe öğretmeni olarak karşımızda. Hayatını sevdiği insanlar arasında bölmüş Nathalie Chazeaux, eşinin bir anda onu terketmesi ve annesinin kaybıyla bildiği bütün düzenleri unutmak zorunda kalıyor. Duygusal ilişkilerin entelektüel tartışmalarla derinleştiği filmde, kitaplarına âşık, radikal düşüncelerini detaylandırmaktan çekinmeyen, bir geçiş döneminden sonra ilk defa “yüzde yüz özgürlüğüne” ulaşmış bir kadının yolculuğuna eşlik ediyoruz. Yönetmenin kısmen kendi annesinden esinlendiği rolde Huppert daha sakin, daha “hayatın içinden” bir karakterin bütün hislerini ve detaylarını oyunculuğunda ne kadar iyi somutlaştırabildiğini gösteriyor. 

Camille

Film: Un amour de jeunesse (2011) 

Oynayan: Lola Créton

15 yaşındayken kendinden dört yaş büyük sevgilisi Sullivan’la çok yoğun bir aşk yaşayan Camille, yönetmenin en otobiyografik karakteri. Mia Hansen-Løve’ı aslında sinemaya ve yönetmenliğe iten de ilk ilişkisinden sonra yaşadığı derin hüzün ve bunu bir şekilde sanata dönüştürme arzusuymuş. Mantığı henüz duygularına karışmamış Camille; körkütük âşık olduğu, hayatını onunla anlamlandırdığı erkek arkadaşı Güney Amerika seyahatine çıktığında (ve ilişkileri ister istemez bittiğinde) artık yaşamak istemez. Sekiz sene sonrasına gittiğimizde bir profesörüyle ilişki içinde olan karakter, Sullivan’la tekrar buluşur ve yine aklı başından gider; fakat eski aşkının muammalı tavırları onu gerçek hayata yeniden geri getirir. Muhtemel hayal kırıklıklarına rağmen duygularını en saf ve şiddetli biçimde yaşayan Camille, belki de insanın özünde hiç değişmediğinin ve ilk aşkların sihrini kaybetmediğinin bir kanıtıdır. 

Gregoire Canvel

Film: Le père de mes enfants (2009)

Oynayan: Louis- Do de Lencquesaing

Borç içinde yüzen, meşgul bir film yapımcısı; aynı zamanda sevecen, ilgili bir baba Gregoire Canvel. Geçim sıkıntılarına rağmen mesleğinde prensiplerini takip eden, üstlendiği projelerdeki sorunlar bitmek bilmeyen Gregoire vaktinin geri kalanını çok sevdiği eşi Syliva ve üç kızlarına ayırmak istese de aklı hep halletmesi gereken işlerde. Kriz veya panik moduna girmektense ailesinden de aldığı duygusal destekle, her probleme mantıklı bir çözüm bulmaya çalışan karakterin çabaları bir yerden sonra yetersiz kalıyor; sistem onu da umutsuzluk uçurumunun sonuna getiriyor.

Chris

Film: Bergman Island (2021)

Oynayan: Vicky Krieps

Sırada Bergman Island’dan, işinin yanı sıra duygusal ilişkisine de tutkuyla sarılmaya çalışan ama karşı taraftan pek de geri dönüş alamayan Chris karakteri var. Filmde Ingmar Bergman’ın varlığı sadece mekân yoluyla değil yönetmen çift Chris ve Tony’nin ilişkisindeki bir imge olarak da kendini gösteriyor. Yaratma motivasyonu yüksek ve azimli genç sanatçı Chris, kendinden daha tanınmış yönetmen partneriyle ilişkisinde bir şeylerin eksik olduğunun farkında ve tutkusuyla bunları kapatmak istiyor. Fakat karakterin kendini bulması ve kişisel hayatını iyileştirebilmesi için kontrolü bırakması, benliğini iç içe geçmiş kurgularda kaybetmesi gerekiyor.

Sandra Kienzler

Film: One Fine Morning (2022)

Oynayan: Léa Seydoux

Birkaç yıl önce eşini kaybetmiş, çalışan, yalnız bir anne; hasta babasının ilgili kızı; sevilmek isteyen bir kadın… Bütün bu rolleri her an sırtında taşıyan Sandra, babasının ilerleyen hastalığıyla pratik ve duygusal anlamda zorlaşan günlük hayatına birden tekrar giren eski arkadaşı Clément ile sevilme ve arzulanma hislerini hatırlıyor. Kendi ailesini terk etmekte zorlansa da hislerinin önüne geçemeyen Clément, Sandra’nın duygu dünyasında gelgitlere yol açıyor. Görülmek, sevilmek, tercih edilmek, yas, veda etmek gibi kompleks hisler ve ihtiyaçlar sürekli kapısını çalarken, bir de yorgunluğu ve engel olamadığı aşkıyla baş etmek zorunda kalıyor Sandra. Seydoux’nun, gözlerinde bütün duygularını taşıyan oyunculuğu ise Sandra karakterinin inandırıcılığı ve ona duyduğumuz empati konusunda şüpheye yer vermiyor.