PRÖMİYER: Kit Sebastian - Yeter

İkinci albümü Melodi’yi geçtiğimiz yıl Mr. Bongo etiketiyle yayımlayan Kit Sebastian, beklenen ilk İstanbul konserini 5 Mart’ta Salon’un yeni sezon açılışını yaparak verecek. Kit Martin ve Merve Erdem’den oluşan grubun, 70’ler Türkiye sinemasına ait bir film müziği gibi tınlayan “Yeter” parçası için çekilen klip, prömiyerini Bant Mag.’da yapıyor.

Görsel kimliği de bizzat Kit Martin ve Merve Erdem tarafından şekillendirilen grubun, taptaze videosunun yönetmenliğini de Merve üstleniyor. Paris’teki ilk konserleri için yola çıkarken yanlarına üç rulo Super 8 film alan Kit Sebastian, Londra’ya dönüp bu filmleri yıkattığında rulolardan birinin tamamen siyah çıktığını fark etmiş. Neticesinde, toplamda beş dakikalık malzemeyi kesip biçerek, kendi dokunuşlarını ekleyerek “Yeter” klibini ortaya çıkarmışlar.

“Yeter” klibi aşağıdan izleyebilir; Kit Sebastian üyesi ve klibin yönetmeni Merve Erdem’le sohbetimizi okuyabilirsiniz. 5 Mart’taki Salon konserine dair kimi ipuçları da aldık tabii kendisinden.

“Agitate”, “Mantra Moderne” gibi kliplerin ardından bir kez daha her şeyiyle bir Kit Sebastian mahsulü bir iş izliyoruz. Bir klip için hayal kurmaya nereden ve nasıl başlıyorsunuz? Görsel estetiğinizin olmazsa olmazları neler sizce? 

Genellikle aklımızda birkaç fikir oluyor ve bu fikirler çevresinde klibin nasıl bir mekânda geçmesini istediğimizi düşünüyoruz. Belli bir süreç, bu mekânı nasıl bulabiliriz ya da dekorlarla nasıl oluşturabiliriz gibi daha pratik kaygılarla geçiyor. Görsel ve anlatısal olarak renkler, referanslar, objeler ve metinlerle oynamayı seviyoruz. Tanıdık durumların içine daha alışık olmadığımız unsur ya da eylemler eklemeyi seviyoruz. Yaptığımız kurgunun da bu ritmi ve atmosferi yaratmakta etkisi büyük oluyor. Keza “Kuytu” hariç tüm kliplerimizin kurgusunu kendimiz yaptık. “Mantra Moderne”, “Kuytu” ya da “Agitate”, bunları daha stilize şekilde yaptığımız klipler. “Yeter” ise bunu aslında biraz da olsa kırmak ya da daha doğal bir şekilde yapmak istediğimiz bir klipti. Selüloit film kullandığınızda ve dış mekânlarda çekim yaptığınızda zaten kendiliğinden gelen görsel bir sıcaklık oluyor.

Ayrıca 60’lar ve 70’ler sinemasının hem estetik hem de içerik olarak üzerimizdeki etkisi çok büyük. Bu filmlerde, dili ve tekniğiyle izleyiciyi bir yandan belli bir mesafede tutan fakat bunu duygusal yakınlığını ve samimiyetini kaybetmeden yapan bir yan var.

Super 8 film kullanma tercihi (ki klibin hazırlık sürecinde kaybolan görüntüler de önemli rol oynamış) parçanın retro atmosferiyle fazlasıyla uyumlu. Yalnızca estetik miydi yoksa sizin için başka çağrışımları da var mı? Daha önce de haşır neşir olduğunuz bir teknik mi Super 8? 

Analog ekipmanlarla çalışmayı seviyoruz. Bunun sebebi geçmişi romantize etmekten ziyade analogun ses ve görsele getirdiği özellikleri tercih ediyor olmamız. Dolayısıyla yaptıklarımızın yalnızca geçmişi yinelemesinden ziyade, bir yandan da günümüze ait olması bizim için çok önemli.

İlk albümümüz Mantra Moderne’in arkasında yatan fikirleri ve süreci anlatan kısa filmimiz C’est Quoi le Mantra Moderne?, ilk Super 8 denememizdi. Sonrasında sosyal medyamız için de çeşitli kısa Super 8 çekimleri yapmıştık. Filmle çalışmak dijital bir kamerayla çalışmaktan çok farklı ve riskli. Çekim sürecinden montaja kadar her aşamada farklı bir kafa yapısında ilerlemeniz gerekiyor. Pahalı bir materyal olduğundan dolayı neyi ne kadar çekeceğiniz konusunda çok dikkatli oluyorsunuz ve montaj esnasında elinizde çok daha az malzeme oluyor. En azından bizimki gibi çok küçük bütçelerle yapılan projelerde durum böyle. Saatlerce uzunlukta materyalle çalışmaktansa, daha az ve öz olanla oynamak da daha keyifli. Bu durumun hem kısıtlayıcı hem de deneyselliğe itici bir yanı var.

Görsel anlamda, Super 8 ya da 16mm ve 35mm’nin majın dokusuna ve renklerine getirdiği zenginliği, sıcaklığı seviyoruz. Dijitalin birçok pratik avantajı ve kendine has güzellikleri olsa da yarattığı neredeyse gerçeklikten daha gerçek, keskin ve kusursuz görseller bize aynı derecede etkili ve ilginç gelmiyor.

Kit Sebastian
kit sebastian

“Yeter” klibi için “sınırlamalar deneysel olmaya yol açar, bu da güzel sürprizleri beraberinde getirir” demişsiniz. Bunun müziğinizdeki yansımaları nasıl? Kit Sebastian, üretim sürecinde sınırlarla nasıl başa çıkıyor?

Sınırlamalar çalışma biçimimizin birçok yanına gizlice sızmış durumda. Ev stüdyomuzda çalıştığımızdan ve kendi kendimizi kaydettiğimizden dolayı, kayıtlarımız ya da performanslarımız nadiren kusursuz oluyor. Teyp cihazlarının sınırlı sayıda kanala sahip olması bunun bir örneği. Bu, birden fazla enstrümanı tek bir kanala anında mikslemeniz gerektiği anlamına geliyor. Bu durum miks sürecindeki birçok ihtimali ortadan kaldırsa da aslında 60’lardan sevdiğimiz albümlerin sounduna yaklaşan, enstrümanlar arası hoş bir harmanlamaya sebep oluyor. Piyanonun akordu bozuk bir şekilde kaydetmek zorunda kaldığımız parçalar ya da teyp cihazının zaman zaman dilediğimizden fazla yalpalaması gibi şeyler de başımıza geldi. Bu tür kusurların müziğimizde tesadüfi bir özgünlüğe ulaşmamızdaki rolünün büyük olduğunu düşünüyoruz.

5 Mart’ta Salon sahnesinde ilk İstanbul konserinizi vereceksiniz. Nasıl hissettiriyor İstanbul’da çalacak olmak? Konsere dair ipuçları alabilir miyiz? 

İlk İngiltere turnemizi yeni noktaladık ve sahnede hiç olmadığımız kadar rahatız. Konserlerimizde bize üç tane harika müzisyen eşlik ediyor ve her biri canlı soundumuza yeni kahtmanlar ve büyük bir enerji katıyor. Dolayısıyla stüdyo kayıtlarımıza oranla daha enerjik bir set sizi bekliyor diyebiliriz.

Müziğimizi nihayet evine getiriyor olmamız büyük bir onur ve inanılmaz heyecanlıyız. Uzun süredir bu ânı bekliyorduk. Ayrıca bu Kit’in (Martin) ilk İstanbul ziyareti olacak!

Röportaj: Cem Kayıran