Gecenin karakutusu: Kötü Kızlar

Yazı: Korcan Derinsu

“Biz unutulmuşların artık adı yok. Sanki hiç varolmamış gibi…” Arjantin’de, dikta yönetiminin sona erdiği 1982 yılında doğan, kimsesiz bir annenin eksik şefkati ve alkolik bir babanın şiddeti arasında büyürken, kendini keşfetmeye ve hayatta kalmanın yollarını bulmaya çalışan Camila, Córdoba’nın ünlü Sarmiento Parkı’nda kendine bir yer buluyor. Burada; dostluk, kız kardeşlik, dayanışma ve paylaşmanın anlamını öğrendiği arkadaşlarıyla yeni bir dünya kuruyor. Medusa Yayınları’nın Veronica Raimo’nun Yalan Dolanını takip eden ikinci kitabı Kötü Kızlar ve hissettirdiklerine dair…

Ne hakkında? Hikâye ne? 

Kötü Kızlar, yazar Camila Sosa Villada’nın kendi hayat hikâyesinden ilham alıyor. Camila, Arjantinli orta sınıf bir ailenin sevgi görmeden büyüyen tek çocuğuyken; kadın olduğunu keşfetmesiyle önce aileden kopuyor sonra da Sarmiento Parkı’nı mesken tutan bir grup travestiyle (seçilmiş ailesiyle) aynı evi paylaşmaya başlıyor. Bu evde birbirinden farklı hikâyeleri olan diğer “kötü kızlarla” dayanışmayı, mücadeleyi ve şefkati öğreniyor.

Zaman dilimi ve mekân 

Ağırlıklı olarak 2002 yılı ama geriye dönüşlerle 80’leri de 90’ları da görüyoruz. 

Cordoba, Arjantin. 

Okumadan önce bilmemiz gerekenler 

*Camila Sosa Villada, yazarlığının yanı sıra aynı zamanda ödüllü bir oyuncu ve şarkıcı.

*Kötü Kızlar, Camila Sosa Villada’nın üçüncü kitabı. Öncesinde şiir, otobiyografi gibi türlerde yazan yazar esas çıkışını bu kitapla yakalıyor. Farklı dillere çevrilen roman Guadalajara Kitap Fuarı Ödülü ve Madame Figaro Ödülü gibi ödüllerin de sahibi aynı zamanda.

*Kötü Kızlar, Birdman’in (Alejandro Iñárritu) ödüllü senaristi Armando Bo tarafından yakında bir televizyon dizisine uyarlanacak. 

*Kitabın çevirmeni, Latin Amerika edebiyatı deyince akla ilk gelen isimlerden olan Banu Karakaş

*Kötü Kızlar, sadece kadın yazarların eserlerini yayımlayacak olan Medusa Yayınları’ndan çıkan ikinci kitap. 

Kitaba dair en çok neyi sevdin?

Yazar hiçbir şeyi romantize etmiyor, abartmıyor, büyütmüyor; hayat nasılsa olduğu gibi anlatıyor. Bunu da en başında söylüyor. “Terimleri boş verin, bana ve arkadaşlarıma travesti deyin çünkü aşağılanmalar da benim” diyor mesela. Bu çok şık bir meydan okuma. En çok sevdiğim şey metinde de bunu hissetmek oldu. Zor sayılabilecek bir hayatın altından da sadece anlatma cesaretiyle kalkılabilir gibime geliyor. 

Bir de ne kadar gerçekçi bir hikâye anlatırsa anlatsın, metinde büyülü gerçekçilik öğeleri var. Onların dozunda kullanımı da çok hoşuma gitti. Hem metne katman ekliyor hem de gerçeğin karanlığının az da olsa dağılmasını sağlıyor. 

En az neyi sevdin?

Özellikle sevmediğim bir şey olmadı. Sadece Camila’nın yolculuğunun devamını da okumak isterdim. Kim bilir belki bir gün onu da okuruz. 

Yazıma dair neler söyleyebilirsin? 

Hem dil hem anlatım oldukça sade. Kısa cümlelerin ağırlıkta olduğu su gibi akan bir metin. Güzel olmak için hiçbir çaba sarf etmeden güzel olan şeyler vardır ya, tam öyle. Banu Karakaş’ın çevirisinin de payı büyük kuşkusuz çünkü kuir jargonunu bu denli kusursuzca aktarmak kolay iş değil. 

Kısa sürede sürüklenerek mi okudun? Yoksa biraz sürünerek mi? 

Kötü Kızlar günlere bölünebilecek metinlerden değil bence. İlk sayfadan itibaren okuyucuyu içine alıyor ve asla bırakmıyor. Bu yüzden ben de tam bir gecede okuyup bitirdim. 

Çok etkilendiğin / dönüp tekrar okuduğun bölüm(ler) oldu mu? 

Böyle güzel bir şeyler söylediğini okuyucunun gözüne sokmadan, aforizma tembelliğine düşmeden kullanılan bazı cümleler var, onları tekrar tekrar okudum. Özellikle bir tanesi beni çok etkiledi. Camila travestilerden bahsederken “biz güneş gözlüksüz bir günbatımı gibiyiz” diyor. Çok basit ama çok derin, işte Kötü Kızlar’ın kısa özeti. 

Kitap, modunu nasıl etkiledi? 

Ayrıksıya, aykırıya ve azınlığa karşı olan tavır, hemen hemen dünyanın her yerinde sistematik şiddetten geçiyor. Ülkeler, şehirler, isimler, yüzler değişiyor ama bu durum asla değişmiyor. Birkaç ay önce Beyoğlu Küçük Bayram Sokak’ta, trans kadınların evlerinden nasıl sökülüp atılmak istediklerini hatırladım mesela. İster istemez içimi bir keder kapladı. Yani Kötü Kızlar sadece kalbimi kırmadı aynı zamanda beni düşünmeye de itti. 

Okurken hiç Google’ladığın şeyler oldu mu? 

İsmi çok geçtiği için Sarmiento Park’ına baktım. Gerçekten de büyüklüğüyle hayran olunası duruyor. Sonrasında seyahat sitelerinde parka gidenlerin yorumlarını okudum. Genel olarak beğenilse de bakımsızlıktan dem vurulmuş. Parkların ve süs havuzlarının kaderine terk edilmesi de bazı acılar gibi evrensel sanki.  

Kitabın ismi hakkında ne düşünüyorsun?

Kitabın orijinal adı “Las Malas”. Çeviriyi birebir karşılıyor. Toplumun travestilere nasıl baktığına dair güzel bir ironi taşıyor bence bu isim; “bizden” değilse kesin “kötüdür”! 

Bu kitabı seven şunları da sever 

İçerik olarak birbirinden farklı olsalar da benzer karakterleri ele aldığı için aklıma Mehmet Murat Somer’in Hop-Çiki-YaYa serisi geldi. Başrolde yerli edebiyatın en ilgi çekici karakterlerinden, travesti bir dedektif olan Burçak Veral’ın yer aldığı polisiye seri, özellikle sıcak yaz günlerinde hafif bir şeyler okumak isteyenler için doğru seçim olabilir.

Bir de roman boyunca ister istemez Pedro Almodóvar filmlerini düşündüm. Todo Sobre Mi Madre / Annem Hakkında Her Şey aklımda dönüp durdu. Ve tabii Atıf Yılmaz filmi Gece, Melek ve Bizim Çocuklar da ona eşlik etti. 

Yazara bir soru soracak olsan bu soru ne olurdu?

Son yıllarda özellikle Arjantin edebiyatından harika şeyler okuyoruz. Mariana Enriquez, Samanta Schweblin, Dolores Reyes, Claudio Pineiro, Valeria Tentoni ilk aklıma gelenler. Bu isimleri nasıl buluyor, etkilendikleri ya da başka sevdikleri var mı, bunu sormak isterdim.  

Ve tabii bir de en yüksek sesle “Nerdesin aşkım?” diye sorardım.