Krzysztof Kieślowski başyapıtlarına 4K restorasyon çalışması

Üç Renk (Trois Couleurs) üçlemesi, bilindiği üzere, Polonyalı auteur Krzysztof Kieślowski imzalı başyapıtlar arasında. Bleu / Mavi (1993), Blanc / Beyaz (1994) ve Rouge / Kırmızı‘dan (1994) oluşan unutulmaz seri, görsel dünyasının hakkını verecek 4K restorasyona nihayet kavuşuyor. Hem de efsanevi görüntü yönetmeni Sławomir Idziak’ın gözetiminde hazırlanmış bir çalışmayla… Yeni kopyalardan nefis bir tanıtım hemen aşağıda:

Dünya sinemasından birçok başyapıtın ABD haklarını elinde bulunduran Janus Films, kopyaların ilk gösterimini New York’ta bulunan Lincoln Center’da düzenleyecek. Bleu’nün prömiyeri 8 Temmuz’da, Blanc’ın 5 Ağustos’ta ve Rouge‘un 26 Ağustos’ta gerçekleşecek. 4K kopyalar umuyoruz ki yakın gelecekte, Türkiye sinemalarında da gösterim şansı bulabilir.

Üç Renk üçlemesi üzerine

Üçlemenin filmleri Bleu, Blanc ve Rouge; isimlerini Fransız bayrağındaki renklerden alıyor. Filmlerdeki temalar da buna paralel olarak, Fransız İhtilâli’nde yeniden anlam kazanmış olan özgürlük (Bleu), eşitlik (Blanc), kardeşlik (Rogue) gibi kavramlarla doğrudan bağlantılı. Restorasyon çalışması için hazırlanan sinopsislerden faydalanarak, üçlemenin duraklarını tek tek anımsamak istedik.

50. Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan ödüllü Bleu‘da Juliette Binoche, eşinin ve küçük kızının trajik ölümünün ardından sarsılan Julie rolünde karşımıza çıkıyor. Hemen her rolünde olduğu gibi yine olağanüstü bir performans… Ancak Bleu‘dan yalnızca yas üzerine bir filmmiş gibi bahsetmek haksızlık olur. Julie, besteci olan eşinin kişisel yaşamıyla ilgili gerçeklerle yüzleşirken, bir yandan da kendini geçmişten kurtarmaya çalışıyor. Bir başka deyişle film, Julie’nin kurtuluş hikâyesini anlatır. Sławomir Idziak‘ın safir tonlara sahip sinematografisi ve Zbigniew Preisner’ın kendini hemen belli eden müzikleri ile Bleu, ezici ve yoğun bir duyusal deneyim yaşatıyor.

44. Berlin Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülüne uzanan Blanc için, Kieślowski üçlemesinin en eğlenceli ve en cesur parçası denebilir. Fransa’da yaşayan Polonyalı göçmen kuaför Karol Karol’un (Zbigniew Zamachowski) maceralarını takip ediyoruz. Eşi Dominique (Julie Delpy) ona boşanma davası açtığında, yalnızca eşini değil, onunla ortak olduğu güzellik salonunu da yitirmiş ve beş parasız kalmıştır. Neredeyse bir dilenci konumuna düşmüştür ve memleketi Varşova’ya gitmeye niyetlidir. Fakat hazırladığı ayrıntılı planla, anlatıda farklı bir yöne direksiyon kırılıyor. Blanc, hem Doğu ve Batı Avrupa’nın ekonomik eşitsizlikleri hem de çarpık aşk hakkında bir kara komedi – dram.

En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo ve En İyi Görüntü Yönetimi dallarında Oscar adaylığı elde etmiş olan Rouge ise üçlemenin son harikası. Seriyi, kader ve şans üzerine göz kamaştırıcı bir hikâye ile tamamlamayı seçiyor Kieślowski. Irène Jacob’un canlandırdığı Valentine’in Cenevre’deki yaşamı, emekli bir yargıç (Jean-Louis Trintignant) ile dramatik bir biçimde kesişiyor ve bizler de ikilinin kurdukları bağı keşfe çıkıyoruz. Öte yandan eş zamanlı olarak, Valentine’in komşusu Auguste’nin yaşadıklarından da bahsediliyor. Auguste, kız arkadaşı Karin’in ihanetine uğramış. Odakta yer alan ikili ilişkiler düşünüldüğünde Rouge, sahte yakınlıklara derin bir bakış olarak hafızalarda yer ediyor.

Yazı: Hatice Melike Gürer