Matt Maeson'ın taptaze "We Were The Same" teklisi ve ilk albümüne dair bilinmesi gerekenler

Norfolk, Virginia çıkışlı müzisyen Matt Maeson, şarkılarını bir günlük tutar gibi yazıyor. Gerçek kişiler, gerçek olaylar, gerçek hislenimler; şarkı yazımının temelini oluşturmakta. Yepyeni teklisi “We Were The Same” de Maeson’ın günlüğünde sayfaları çeviriyormuşuz hissi veriyor.

“We Were The Same”de sevdiği kişiyle geçirdiği bir gecenin sabahında buluşuyoruz Maeson’la. Gecenin akışı esnasında hislerinin değişimini yalnızca sözlerde değil, şarkı söyleyişinde ve şarkının sonik dünyasında da takip etmek mümkün. Coşku, mutluluk, kendine öfkelenme, boşverme arasında dalgalanan anlatıyı işitsel bir forma titizlikle taşımış. İlk albümünü henüz 2019’da yayımlamış bir müzisyenin böylesine yansıtıcı bir estetik benimsemesi çok sık rastladığımız bir şey değil. Bahsettiğimiz ilk albüm Bank On The Funeral’ın benzerlerinin arasından sıyrılmasına sebep olan nüans da burada yatıyor. Gelin kasedi biraz geri saralım.

Çocukluk yılları

“Çocukluğumda profesyonel kaykaycı, dublör ya da rock yıldızı olmak istiyordum. Sanırım üçüncüsü aralarından en mümkün olanıydı.” 

Müzikle iç içe bir ailede büyüdüğü için şarkı yazmanın kanında olduğunu söylüyor Matt Maeson bir röportajında. Çevresinde birlikte müzik yapacağı çok fazla arkadaşı olmaması sebebiyle bestelerini tek başına yapıp tamamlama alışkanlığı doğal olarak gelişmiş. Yine de aklında bir orkestraya sahip olduğunu hayal ederek şarkılarını yazdığını; bunun da dalgalı şarkı formlarının ardındaki sebep olduğu görüşünde. Yine de tek başına bu işe girişmesinin üzerine düşündüğü bir şey olmadığını; doğal olarak geliştiğini söylüyor.

İlk kayıtlar, gençlik yılları

“Şarkılarımın hayatımın spesifik dönemlerini yansıtmasını istiyorum. Çünkü 8-10 yıl içinde tamamen farklı birine dönüşebilirsiniz.”

Kısaçalar formatındaki ilk yayını 18-22 yaşlarına odaklanıyor, onu takip eden The Hearse ise bir yetişkin olmakla ilgili. İkinci EP, Maeson’ın şimdiye dek yayımladığı en karanlık çalışması. Hayatının da kendi deyimiyle en karanlık ve zorlu dönemini yansıtıyor. Bu EP’lerden kimi parçalar, Maeson’ın ilk albümü Bank on the Funeral’ın akışına da sızdı. Bu detayın hem daha geniş bir kitleye müziğiyle iletişim kurma imkânı verdiğini hem de ilk albümünde hayatının tamamını kapsayan bir anlatı yaratmasını mümkün kıldığını vurguluyor.

Bank on the Funeral

Birçokları tarafından “duygusal bir başyapıt” olarak tanımlanan Bank on the Funeral’ın biraz daha canlandırıcı bir tonu var. “Şarkılarım hayatta ne yönde ilerlediğimi yansıtıyor” diyor. Açılış şarkısı “I Just Don’t Care Much”, isminden de anlaşılacağı üzere boşvermişlik hakkında. “Alevler içinde yaşayan biriydim ve bunu o kadar da umursamıyorum” diyor nakaratında. Üçüncü şarkı “Go Easy”ye geldiğimizde ise artık hatalarını düzeltmeye karar vermiş biriyle karşılaşıyoruz. Dinlemenin, affetmenin, sevmenin gücünden alıyor ateşini. Albümün ortalarında karşımıza çıkan “Beggar’s Song”, artık kendi dönüşümünde mesafe kat etmiş ve benzer şeytanlarla boğuşan başkalarına el uzatan birinin ağzından yazılmış. 12 şarkılık Bank on the Funeral’ın kapanışına doğru ilerlediğimizde, şapkasını önüne koymuş ve kendiyle hesaplaşmaya hazır bir Matt Maeson’a kulak veriyoruz. Hatalarından dersler çıkardığını söyleyerek ve artık o karanlık kuyulara dönmek istemediğinden emin bir şekilde final yapıyor ilk albümüne.

Hem kendine dair hem herkesin ilişkilenebileceği sözlerindeki açıklığın yanı sıra melodik zenginliğiyle de parlıyor Bank on the Funeral. Bu ilk albümle, Bob Dylan benzetmeleriyle karşılaştığını belirtmekte fayda var.  Listelerde, web sitelerinde “alternatif rock” başlığında kendine yer bulsa da sonik anlamda bu tanımdan çok daha fazlasını vaat ediyor. Kendi kırılganlığını doğrudan yansıtan, zengin prodüksiyon anlayışı; şarkıların yaratmasını istediği hislenimleri eksiksiz bir şekilde iletmesine vesile oluyor. Kendisine sıkı sıkı bağlı hayran kitlesinden aldığı mesajların bazen şaşırttığını; dillendirdiği cümlelerin farklı bünyelerde farklı etkileri olduğunu idrak ettiğini ve bundan büyülendiğini söylüyor. Artık tüm dikkatleri üzerine çekmiş, yıllardır kendi başına verdiği çabanın ardından uzun soluklu turneler ve milyonlarca kez izlenmiş videolarla hayatında önemli değişimler geçiren bir müzisyen. Şarkı yazarlığını bir günlüğe benzetmiştik. Bu günlüğün boş sayfalarının nelerle dolacağını merak etmemek elde değil.