Sevgili mektuplar, mektuplaşmalar, mektuplarcalar

Mektuplar… Bu hayli kişisel anlatı türü, en duygusal anlara eşlikçi güncelerin, bir kapı altından sızmış, kulaklarımıza fısıldanmış hâlleri gibi. İç gıdıklıyor, keşfe çıkarıyor ve sevgi skalamızda hayli yüksek puan almış kimi yazarların, müzik insanlarının, ressamların ve bir kuşağı üretimleri / fikirleri ile etkilemiş sayısız ismin inine çağırıyor.

Bu kadar kişisel olanın; her devrin kendi sosyo-politik iklimine çarparak yansıması, değişip dönüşmesi ve âdeta zaman makinesinde bir tur attırması çok ilgi çekici. Hâl böyleyken hangi romantik ilişkiler birbirine aşkın hangi tonunda yakardı, hangi dostluklar upuzun yıllar boyu birbirinden güç aldı, hangi kimlikler var olmanın bir yolunu ararken usulca içini döktü? Shirley Jackson’dan Allen Ginsberg’e, James Baldwin’den Italo Calvino’ya uzanan bir yolculuk bu.

Dost Mektupları, James Baldwin – Engin Cezzar
(Yapı Kredi Yayınları)

Cinsellik, kimlik sorunu üzerine romanların, insan hakları odaklı, ırkçılığa karşı yazıların ve benzersiz bir ruhun taşıyıcısı James Baldwin ile dünyanın en genç Hamlet’i, Engin Cezzar; Baldwin’in ikinci kitabı Giovanni’nin Odası’nın yayımlanmasından bir yıl sonra, 1957’de, New York’ta tanışırlar. Baldwin, Amerikalı beyaz delikanlı David ile İtalya kökenli garson Giovanni’nin ilişkisine dair, sarsıcı anlatısını Cezzar’la birlikte oyunlaştırır. Oyun hiç sahnelenemese de ikilinin İstanbul soslu dostluklarına, Jimmy’nin 30 yıl sonraki ölümüne dek tanıklık etmek zihin açıcı doğrusu.

Mektuplar, Antonie ve Consuelo de Saint – Exupery
(Timaş)

Antoine de Saint-Exupéry ve Consuelo Suncín Sandoval, 1930’da Buenos Aires’te tanışır. Hemen aşka tutulan, kısa sürede evlenen çiftin hayatları, onları bir araya getiren her şeye rağmen, bir balerinin pistin üstünde sergilediği figürleri gibidir; hem öngörülemez hem de istikrar bekler. 160 mektuptan oluşan, renkli çizim / fotoğraf ve belgelerle desteklenen bu yazışmalarda; “Tonio” eşinin bütün ilgisini kendine çekmek için talepkârca çabalarken, Consuelo’nun özgür ruhunun koyduğu sınırlara şahit oluruz. Savaş zamanında birlikte yazdıkları Küçük Prens’e, mektuplar da hayli yakından eşlikçi.

Bir Türk Kadınının Avrupa İzlenimleri Zeynep Hanım, Nuray Fincancıoğlu
(Everest)

Kadın+ hakları konusunda büyük bir isyanı harlayan feminizme, Doğu’dan kor atan Zeynep Hanım’ın, 19. yüzyılda İskoç gazeteci Grace Ellison ile mektuplaşması. II. Abdülhamit döneminde uygulanan baskıcı politikalar ve toplumsal dayatmalara, Fransa’ya kaçarak karşılık veren Zeynep Hanım, 1906-1912 yılları arasında Avrupa’yı baştan başa dolaşıyor, Rodin’den Britanya vekillerine uzanan davetlere katılıyor ve muhtemelen mansplaining’ten kaçamıyor! Pierre Loti’nin Les désenchantées (Bezgin Kadınlar) romanının gizli kahramanı oluşu bile yeterince havalı değil mi?

Dear Papa – The Letters of Patrick and Ernest Hemingway
(Scribner)

ABD edebiyatının en ikonik yazarlarından Hemingway, acaba çocuklarıyla nasıl iletişim kurmuştur derseniz buyrun. Oğlu Patrick 20 yıl boyunca değiş tokuş ettikleri mektupları yeryüzüne saldı. Balıkçılık, seyahat gibi ilgi alanlarını çocuklarının da paylaşmasını -belli ki çook- isteyen bir babayı ve deneyimlemeye açık oğlunu ortaya koyan satırlar, ebeveynliğe samimi bir bakış atıyor. Patrick’in yeğeni Brendan ve torunu Stephen Adams tarafından yayına hazırlanan Dear Papa’ya Hemingway’in girişi ve son sözü de ekli.

Jack Kerouac ve Allen Ginsberg Mektuplar, Bill Morgan
(İthaki)

Hayatın ufaltıcı anlarına pek de izin vermeyip politik ve ahlakî baskılara, modern köleliğe ve savaşa karşı durarak; yaşam tarzlarıyla asıl afyonun otoriter rejimlerle alışıldık düzenler olduğunu işaret eden bir kuşaktan bahsediyoruz: Beat Kuşağı. Amerikan yazım biçimini etkilemiş, kült üretimi Yolda ile anılan Jack Kerouac ve aktivist, şair Allen Ginsberg. Bu fiyakalı girişe sıkı bir küfür savuşturacakları kesin ikili; sadece muzip hitaplar, şakalar ile yoğun dostluklarını işaretlemiyor; anlaşılma, sevgi, eylemlilik gibi derin toplara giriyor. Ve âdeta kulaklara bir de beat ritmi salıyor: “Hepimiz birer bebeğiz! İyi hissettiriyor. Kelam nihayet!”

Between Friends: The Correspondence of Hannah Arendt and Mary McCarthy, 1949-1975
(Harcourt)

Amerikalı yazar Mary McCarthy ve Almanya doğumlu siyaset filozofu Hannah Arendt için pusulamız yine, yeniden New York. Şehirde rastlaşan, muhtemelen biraz laflayan ve kısa sürede arkadaş olan ikilinin, 25 yıllık mektup diyaloglarının kaydı tutuluyor Between Friends’te. McCarthy’nin özenle oluşturulmuş, algı dedektörü mektupları ve Arendt’in daha da özenli yanıtları, tekrar tekrar ahlak felsefesine, politikaya ve birçok entelektüele geri dönüyor. Çeyrek asırlık bir dostluğa bolca dedikodu ve bu ev hâlidir denecek uçuşuk cümleler de dâhil elbet.

Freud – Spinoza Mektuplaşması 1676-1938, Michel Juffe
(Metis)

Bilinçdışı, dürtüler, Oidipus kompleksi… Spinoza’ya ne ifade ederdi? Freud, Ethica’da ifadesini bulan duygu teorisi hakkında ne düşündü? Michel Juffé, bu soruları yanıtsız koymuyor, aralarında iki yüzyıl bulunan, biri filozof diğeri psikanalizi kuramının yaratıcısı iki düşünürün metinlerini birbirleriyle konuşturuyor. Araya zaman girdiğinde dahi sınanmayan bu hayali arkadaşlık, ortaklaşmaların yanında ayrışmalar ile kızışırken, birbirlerinin fikirlerine getirecekleri fütursuz eleştirileri ortaya çıkaran ağız sulandırıcı bir izlek.

Italo Calvino: Letters 1941-1985
(Princeton University Press)

İtalyan fantazist Calvino, tüm kurgularında klasik edebiyatın geniş alanlarına dolaylı yollardan saptı, bir büyücü formuna büründü ve bizi çok uzakta yer alan başka dünyalara bir çırpıda postaladı. II. Dünya Savaşı ile Calvino’nun yaşamının sonu arasında yazılmış yaklaşık 650 mektuptan oluşan bu cömert seçkide; Umberto Eco, Primo Levi, Gore Vidal, Natalia Ginzburg ve Michelangelo Antonioni gibi muhbirler kendisine eşlik ediyor. Calvino’nun kısa denemesi, Why Read the Classics?, tatlı bir merak ve yazarın arkadaş canlısı, gösterişsiz tavrıyla şuracıkta tınlıyor.

The Love That Dares: Letters of LGBTQ+ Love & Friendship, Rachel Smith, Barbara Vesey
(Ilex Press)

Tarihteki kuir aşk hikâyelerini açığa çıkaran ilham verici bir mektup koleksiyonu. Tutku patlamaları dolu aşkın her formuna, yok saymalar ve püskürtülmüş nefret söylemleri ile karşılık verildiği her çağda, yeniliyoruz: Cesaretimiz yeter, alışın gitmiyoruz! Audre Lorde, Radclyffe Hall gibi yazarların yanı sıra, John Cage, Benjamin Britten gibi müzisyenlerin az bilinen mektupları bir arada. Ve birlikte, yüzyıllar boyunca, onu yaşayanların romantik, arada komik ve her zaman dokunaklı sözleriyle tüm kuir ilişkilere işaret fişeği yolluyorlar.

The Letters of Shirley Jackson
(Random Hose)

Son yüzyılda kadın deneyiminin en büyük tarihçi / yazarlarından Shirley Jackson’ın bu olağanüstü derlemesi, üniversite yıllarından 48 yaşındaki erken ölümüne kadar yaklaşık 30 yıl boyunca birikenlerle, hiç yazmadığı bir otobiyografi. Jackson yetişkin yaşamının çoğunu Vermont’ta dört çocuk sahibi bir anne kimliğinde geçirdi. Ve buradaki manzara gürültülü tatiller, kimi Noeller, yeni köpekler ve yeni bebeklerdi. Koleksiyon büyük oğlu Laurence Jackson Hyman ve araştırmacı Bernice M. Murphy ile hazırlanmış, Jackson’ın kendi muzip çizimleri de mektuplara eşlikçi.

Written in History: Letters that Changed the World Simon Sebag Montefiore
(Weidenfeld & Nicolson)

İngiliz tarihçi Montefiore, antik çağlardan 21. yüzyıla uzanıyor ve küresel olayların akışını değiştiren ya da aşk, sanat, seks ve inanca değinen mektupları incelikle bir araya getiriyor. Bazıları asil ve ilham verici, bazıları şüphesiz rahatsız edici, bazıları kaba, aşırı ve erotik, bazıları yürek parçalayıcı. Dünyanın dört bir yanına dağılmış insanlığın, geçmişiyle bolca yüzleşme seansı mı desek kısaca. Hemen birkaç çift sayalım; Büyük Katerina’dan Mandela’ya, radikal feminizm kuramcısı Emmeline Pankhurst’tan Rosa Parks’a, Puşkin’den Balzac’a…

Kalp Zamanı: Mektuplar, Ingeborg Bachmann – Paul Celan
(Kırmızı Kedi Yayınevi)

Ingeborg Bachmann ve Paul Celan’ın inişli çıkışlı aşk ‘masalı’ odağında yazılan mektuplar, II. Dünya Savaşı sonrası işgal altında yaşanan zor zamanların yoğun melankolisi yüklü. 1949 tarihli bir mektupta, “Beni Seine nehrine götür, küçük balıklara dönüşene ve birbirimizi yeniden tanıyana kadar bakalım sularına.” diye sesleniyor Bachmann, 1970 yılında aynı nehre kendini bırakarak intihar edecek Celan’a. Aşkın sahici ama çaresiz, kesif ama toksik hâllerine dair satırların ihtiyatla okunması tavsiye olunur.

Mektuplar, Hermann Hesse – Thomas Mann
(Timaş)

Hesse ve Mann, yıllar boyu savaşın anlamsızlığına, diplomatların basiretsizliğine, vahşete, hegemonyadan beslenen tecrit ve ötekileştirmeye karşı durdular, çağı sorguladılar ve bolca ürettiler. Korkunun tüm duyguları alt edebildiği karanlık zamanlarda umudun göz alıcılığına yaslanan bu mektuplar; biricik anların açtığı kişisel alanlardan sanat dünyası, yayıncılık sektörü ve politik gelişmelere uzanan notlarıyla, ayrıcalıklı bir misafir koltuğundaymışsınız gibi hissettirecek.

Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar
(Yapı Kredi Yayınları)

Evet o mektuplar, o mektuplar… Özlü’nün Leyla Erbil’e bütün başkaldırışları, bütün isyanları açık yüreklilikle yazdığı bu kâğıtlar, sadece kendisinin satırlarını içerse de aslında bir origamiye eşdeğer. Tek bir parça mı, ah daha neler. Eril dilin daima karşısında duran iki yazar, 1980’lerin başlarında Özlü, Zürih ve Berlin’de olduğu sırada yazışıyor. Duyguların, duyumların, düşüncelerin, dolaysız, sade, birebir aktarımını sunuyor. “Ama gene de her ülkede seni ben, beni sen anlıyorsun. Olay beş on bin kişinin dışına çıkmıyor” diyen Özlü’ye, biraz kırgınız.

Theo’ya Mektuplar, Vincent Van Gogh
(Yapı Kredi Yayınları)

Van Gogh, ruh sağlığını iyileştirmek için kullandığı ilaçların etkisinde, düş dünyasını o sarı, titrek çiçeklerine hapsetmeseydi, ya üretimleri ile intiharından önce ilişki kurabilseydik? Sanatçının 17 yıl boyunca, ölümünden iki gün öncesine dek kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplar, yaşamından ve yaratım sürecinden bir kesit sunuyor. Utanmazca, sonradan değer biçilen hayatlara karşılık, Van Gogh’un kendi cümlelerini hatırlatıyoruz: “Hep bana bakan gözleri düşündüğümde (..) yalnızca yüzlerindeki anlam neler diyecek? Sana yardımcı olduk, ışık verdik, elimizden gelen her şeyi yaptık senin için, gerçekten dürüst bir çaba gösterdin mi? Hak ettiğimiz karşılık nerede?”

Yazı: Esin Çalışkan
Bant Mag. No:78 (Eylül 2022)