Milyonlarca halet-i ruhiyenin özeti: Yeni Gevende albümü “Kırınardı”
Gevende üyeleri Ahmet Kenan Bilgiç ve Serkan Emre Çiftçi’yle, yeni albümleri Kırınardı üzerine…
Röp: Cem Kayıran – Fotoğraf: Özgür Can Akbaş
Her dönem kabuk değiştirme eğilimi gösteren, müziğine yeni fikirleri, farkı sesleri eklemekten çekinmeyen; tam tersine bundan heyecan duyan bir grup Gevende. Grubun Baykuş Müzik ve Shalgam Records ortaklığıyla yayınlanan yeni albümü Kırınardı da bunun en taze ispatı. Dinleyicisini ve odağını hızlı bir şekilde alıkoyabimesi ve geri getirdiğinde büyük bir heyecan içinde bırakabilmesi, belki de albümün en kuvvetli yanı.
Gruptan Ahmet Kenan Bilgiç ve Serkan Emre Çiftçi’yle yeni Gevende albümünü ve onu besleyip şekillendiren unsurları konuştuk.
Baştan sona kurgusuna özen gösterilmiş, kendi içinde bir özgün bir anlatıya sahip bir albüm Kırınardı. İlk notalarıyla dinleyicinin tüm odağını üzerine çeken ve akışıyla birlikte de dinleyiciyi andan uzaklaştırmayı başarabilen nadir albümlerden biri bana kalırsa. Siz bu albümün hazırlık sürecinde zaman ve yer gibi kavramlara ne kadar sadık kaldınız? Bugünün izleri var mı sizce Kırınardı’da?
Ahmet K. Bilgiç: Albümün hikâyesi, “Bir kentin mutluluğu, her gün bir kızın işkence görmesine bağlı olsaydı, o kentin halkı ne yapardı?” sorusundan yola çıkıyor. Bu cümleyle tanışıklığımız da bu sorudan yola çıkarak Ursula K. le Guin’in yazdığı Omelas’ı Bırakıp Gidenler hikâyesiyle oldu. Aynı soru Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’inde de soruluyor. Tam da yaşadığımız bu dönemde içinden çıkamadığımız milyonlarca halet-i ruhiyenin özeti. Albümde “Omelas” isimli bir parça da var. Kırınardı, arkasında ne olduğunu bilmediğimiz bir tepenin ardı değil, bir düzlemin, bir kırın ardı. Mevzu oraya gitmek mi, gitmemek mi, durup onun hakkında devamlı konuşmak mı yoksa harekete geçmek mi? Tam da bugündeyiz albümde.
Serkan Emre Çiftçi: Kırınardı, günümüzün getirdiği tüm zorluklara, mücadelelere ve yaşadığımız üzücü toplumsal olaylara rağmen ve içimize kapandığımız, dışımıza taştığımız, yaşama ve sevdiklerimize tutunduğumuz, sorumlulukları sorguladığımız, coştuğumuz, kaybolduğumuz, umutla umuda sarıldığımız, ayrıldığımız, buluştuğumuz ama içinde oluşan tüm aksiliklere rağmen birleştirebildiğimiz bir albüm oldu diyebilirim. Tüm bu karmaşanın müziğe uyumlu veya uyumsuz yansımaları kaçınılmaz. Şarkıların kendi içinde ve birbirleri arasında benzer veya aykırı hislere bürünmesinde, karışıp başkalaşmasında, kararlı ya da tutarsız tavırlarında, başladığı noktadan farklı yerlere evrilmesindeki asıl mesele; müziğin tıpkı su gibi, hayatın içinden alarak ve hayatın içine katarak kendi akışını bulması.
Böyle bir dönemde müzik yapmaya çalışmanın ve onu bir albüme dönüştürmeye uğraşmanın ilgi çekici yanı da bu olsa gerek.
Kırınardı’yla birlikte Gevende’nin müziğinde en belirgin değişiklik, ses paletine yeni eklemlenen nefis synth katmanları olmuş. Albüm genelinde melodik ve dokusal olarak çok farklı karakterlerde kullanılıyor synthesizer. Parçaları hazırlarken bu katmanı eklemeye nasıl karar verdiniz?
A.K.B: Her albümde bir öncekinden farklı seslerin arayışı içinde olduğumuzu çok daha sonrasında anlıyorum. Ararken bunun farkında olmuyorum. Herkes enstrümanıyla yeni sesler araştırıyor. Provalarda bazen hangi ses kimden geliyor anlamıyoruz hatta. Albüm provaları sırasındayken Tunç Çakır ile yollarımız kesişti. Bir süre onunla beraber de parçaları kurcaladık. Modular-synth parçalara bir boyut daha kattı! Hepimizin kafasında yeni dünyalar açıldı. Ekip olarak, Seko (trompet) dışında, synth-modular ile belli bir mesafemiz vardı. Tunç ve Seko’nun başka elektronik projeleri de vardı zaten. Tunç, bu synth mesafesini ekibin üzerinden kaldırdı, sonrasındaysa yollarımız ayrıldı. Synth’in parçalarımız içindeki bu güzelliğini tatmışken ne yaparız diye bile konuşmadan Seko inanılmaz bir atağa kalktı ve kurduğu ufak synth setup ile gruba altıncı bir üye gibi dahil oldu. Bir katman yaratmak için, sahadaki bütün oyuncuları bütünleşik düşünüp hareket etmek zorundasın. Kontrolü zor bir işin altına girdi. Prova ve kayıt süresince her gün daha da fazla şaşırttı Seko ve albümde o bahsettiğin katmanı yarattı.
S.E.Ç: Geçtiğimiz sene, arkadaşımız Tunç Çakır’ın stüdyomuza ve sahnemize synthesizer’larıyla katıldığı ve karşılıklı müzik ve fikir alışverişlerimizden faydalandığımız bir süreç içindeyken, bir yandan da yeni filizlenen şarkı fikirlerimize şekil vermeye başlamıştık aslında. Fakat, olayların çok yoğun ve yıpratıcı olduğu zaman çalışmalarımıza ara vermek zorunda kaldık. Doğru bildiğimiz işimize sarılmaya güç bulabildiğimizde, tekrar beş kişi olarak şarkılarımıza yoğunlaştık. Şarkıların tümünde synthesizer’ın Gevende’nin müziğine hemhal olabilecek veya müzikal kontrastlar oluşturabilecek renklere bürünmeye müsait yapısından olabildiğince faydalanmaya çalıştık ve albümdeki son haline bu şekilde getirdik.
Gevende’nin önceki albümlerinden de aşina olduğumuz, şarkı yazımında yapı bozumcu yaklaşım Kırınardı’da da kendini fazlasıyla hissettiriyor. Şarkılarda kendinizi bir döngünün içinde bulduğunuz anların ardından kimi zaman naif kimi zaman destansı kırılma ve/veya açılmalar yaşanıyor. Bu tür nüanslar sizin şarkı yazımınızda nasıl bir rol üstleniyor? Müzikal anlamda “tahmin edilebilenden uzak durmak” bu süreçte dikkat ettiğiniz bir unsur mu?
A.K.B: Tahmin edilebilenden uzak durmak gibi bir çabamız hiç olmadı aslında. Biz “Evet, bu şekilde çok iyi tınlıyor parça” dediğimiz zaman kayda giriyoruz. Sonrasında dinleyen, “Tahminimden çok farklı gidiyor kompozisyonlar” diyor. Bu noktada prodüktör Sinan Sakızlı giriyor devreye. İlk o dinliyor bu fikirleri. Sinan bizi çok iyi tanıyor. Fikirlerimizin dağınıklığını o kadar iyi topluyor ki, yaptığı her harekette yeni bir dinamik oluşturuyor her zaman. Yaptığımız saçaklı kompozisyonların çok daha sade ve rahat dinlenilebilir hale gelmesinde Sinan’ın büyük payı var. Bunu yaparken de Gevende’nin müzikal yaklaşımı hiçbir zaman deforme olmadı.
S.E.Ç: Daha çok uyumlar ve karşıtlar üzerine ve biraz da çeşitliliğe önem verdik diyebilirim.
Albümün ilk single’ı olarak seçtiğiniz “Vertigo”, Kırınardı’da tansiyonun en yüksek olduğu, suratına tokat gibi çarpan şarkılardan biri. İlk olarak “Vertigo”yu yayınlamaya nasıl karar verdiniz?
A.K.B: “Bir kentin mutluluğu, her gün bir kızın işkence görmesine bağlı olsaydı, o kentin halkı ne yapardı?” “Vertigo”, bu sorunun karşısında kafası karışmış şizofrenik halet-i ruhiyeyi veriyor. Hiç bu kadar bağırmamıştık!
S.E.Ç: Güzel şarkı, değil mi!
Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:55’e ulaşabilirsiniz.