Müşterek paydalar, güvenli alanlar: Life from Istanbul

İster bir dans pistinde, ister bir stüdyoda ya da dijital ortamda aksiyonlarını sürdürme ve bu ekosistemdeki tüm bireylere güvenli alanlar yaratma motivasyonuyla hareket eden bazı kolektiflere Bant Mag. No:74’te sorduk: COVID-19 bildiğimiz anlamdaki dans/parti/etkinlik kültürünü kalbinden vurdu. Bu yoksunluğun geldiğimiz noktada ekonomi, sosyal güvence, kültür ya da yalnızlaşma adına etkilerini nasıl değerlendirirler? İnsanları bir araya getirme ve dayanışma kurma bağlamında deneyimleri nasıl? Önümüz nasıl görünüyor?

Life from Istanbul yanıtlıyor
“Bu süreçte birlik olmadan, müşterek payda yaratmadan, samimi olmadan ayakta kalmak imkânsız. Onu gördük.”

“Bizler en başından beri kendimizi ve kültür sanat sektöründe çalışan dostlarımızı ‘kültür işçisi’ olarak tanımladık. Barmenden valeye, güvenlikten ışıkçıya, yer göstericiden biletçiye, makinistten DJ’e, ışıkçıya, manava, buzcuya, taksiciye; kocaman bir sektörün yani ‘kültür’ün işçileri dünyanın her yerinde en derinden ve en uzun süreli etkilenen kesim oldu. En derinden çünkü malesef tek sermayesi emeği ve bilgisi olan bu ekibin bir birikimi yok. En derinden çünkü değişik mekânlarda işler yaptığımızdan dolayı sosyal güvencesiziz. En uzun süreli çünkü tam bir yıldır bazılarımız yarı zamanlı iş bulabildiği gibi bazılarımızın iş yerleri (barlar ve kulüpler) hiç açılmadı. Yurt dışı örneklerde devlet yardımlarının önemini gördük. Almanya Başbakanı ‘kültürsüz yaşayamayız’ dedi ve bir günde kültür işçilerine faizsiz, kredisiz, geri ödemesiz hibe yoluyla yardım etti. Tabii burada örgütlü olmanın, dernekleşmenin, sendikalaşmanın da önemi çok fazla. Bizde bunun eksiği de çok ciddi miktarda var. Bugün stüdyosunu bozup satanlardan intihar edenlerle, maddi, manevi ve kültürel olarak beslendiği şehirden göçmek durumunda kalanlarla çok ciddi kayıplar verdi sektör. Meslek birlikleri gerekli şekilde (aslında bir yıl önce de çok farklı değildi örgütler ama) organize olamadı. Bu da ister istemez hepimizi karamsarlığa ve yalnızlığa sürükledi. Tüm bu süreçlerin kültür üzerindeki etkileri kadar sosyolojik etkisini yarın görmesek de önümüzdeki on yılda çok ağır etkilerini göreceğimizi, yeteneklerin bir an önce kendilerine başka denklemler kurabilmek için bu topraklardan gideceğini öngörmemek imkânsız.”

“Life from İstanbul ekibi olarak 23 Mart 2020’de change.org’da bir manifesto yayımladık. Az önce bahsettiğim sebeplerden ötürü bunu bir yardıma bağlayamadık. Çünkü bir dernek veya vakıf değiliz, meslek birliği değiliz, ancak sesimiz duyulsun istedik. DJ’ler olarak, gece hayatının biraz daha marjinal tarafında, elektronik müzik mekânlarında çalan kişiler olarak birlik olabiliriz dedik. Amacımız ticaret ile para kazanmaktı. İlk başta herkesin kendi imkânlarıyla evlerinde çektiği video setlerle YouTube kanalımızı 25 Nisan 2020’de açtık. Sonra araya yaz girdi ve ‘kontrolsüz’ açılmayla bazı restaurantlar bar ve kulüp gibi işlemeye başladı. Yine bazı oteller malesef kendilerine verilen imtiyazlı hakları denetimsizliğin verdiği serbestlikle suistimal etti. Bundan dolayı da bizlerin sesi hiç ama hiç duyulmadı. Ne zaman ki ekim ayına geldik ve tekrardan kapanma ortaya çıktı, bizim aynı zamanda dostlarımız da olan iş ortaklarımız bizlere destek vermeye başladılar. Şimdi biz gerçekten iyi prodüksiyonları herkesin para kazanabileceği bir denklemde ekrana taşımayı beceriyoruz. Rakamlar çok küçük de olsa bizim dünyamızda çok anlam ifade ediyor. Bu bağlamda tüm partnerlerimize, elini taşın altına koyan tüm dostlarımıza, bugüne kadar bizimle birlikte yürümüş olan 300’e yakın DJ ve sektör emekçisine teşekkür ediyoruz. Dayanışmanın, paylaşmanın, çalışırken geleceğe yatırım yapmanın, yatırımın sadece kişisel değil kolektif olması gerektiğinin önemini ve değerini hep birlikte öğreniyoruz.”

“Bu süreçte birlik olmadan, müşterek payda yaratmadan, samimi olmadan ayakta kalmak imkânsız. Onu gördük. Aynı zamanda son dönemin popüler tabirlerinden olsa da bu dönem bizim için bir turnusol kâğıdı gibi herkesin her yönünü göstermekte etkili oldu. Bildiğimiz ama görmezden geldiğimiz her şeyle yüzleştik. Bazı dostların sadece tanıdık; bazı tanıdıkların kardeş kadar yakın olduğunu gördük. Uzanan ellerin bir kısmına şaşırırken uzanmasını beklediklerimizin sessizliği bize yeni perspektifler kazandırdı. Her ne kadar bunlar bugün için geçerli olsa da öğrendiklerimizi geleceğe taşımak için bizler çaba harcayacağız ama malesef çoğunluk bir an önce o çok da güzel olmayan ‘eski’ hâlimize dönmek için can atıyor. Önümüzdeki süreçte bu yaşananları idrak edebilenler var olmaya devam edecekler ve umuyoruz ki bir değişim, bir birleşim olacak. Olmadığı takdirde meslek olarak bunu sürdürmek pek çoğumuz için gerçekçiliğini kaybettiğinden, eskisi kadar üretimin olmayacağını da düşünüyorum. Kültür erozyonu ve eksikliği çok daha hızlı olarak devam edecek. Asıl korkum bu.”

“Yine bu süreçte talep etmemeyi, en azından anladığım şekliyle talep etmemeyi öğrendik. Onun yerine ticaretin derinleşmesi, emeğin tekrardan hatırlatılması ve değerlendirilmesi, birlikten doğabilecek bir güç ile bir değişim aslında beklentimiz. 365 gün önce mükemmel bir dünyada yaşamıyorduk, yarın da olmayacağını bilecek kadar realist yaklaşmaya ve hayal kırıklıklarımızı azaltmaya çalışıyoruz. Planlı ama temkinli, doğru iş birlikleri ve iş ortaklarıyla bizler ayakta kalmaya devam ettik ve edeceğiz. Tek talebimiz bizim dinleyicilerimizden, seyircilerimizden, yıllardır bizimle birlikte kulüplerde eğlenen dostlarımızdan bizleri yalnız bırakmamaları, bizi en azından şimdilik izleyerek belki sonrasında bize ‘merchandise’larımızdan alarak destek vermelerinden ibaret.”

“16 Mart 2020’de sadece içki satışı olan mekânlar – tüm dünyada olduğu gibi – bir anda kapandı. Bu yıl hiçbir şekilde açılmayan tek sektör bizlerin iş yerleri. Bu durumu kutlayacak da bir durumumuz olmadığından biz güzel online bir festivalle kendimiz hatırlatmak istedik. Online elektronik müzik festivalimiz 24 Hours of Istanbul’un fikri de bu ve İstanbul’un pandemi öncesine kadar 24 saat yaşayan bir şehir olmasından çıktı. Artık öyle değil ve bir süre daha olamayacak. Üstüne 20 Mart’ın bahar gündönümü olması da eklenince elimizde güzel bir hikâye bulduk. İki ayrı sahne (aslında YouTube stream), toplam 30 DJ, 48 saat durmadan müzik çaldılar. Biraz geçmişe dem vururken evde kaldığımız süre boyunca uzak kaldığımız dinleyicilerimize aynı anda farklı alternatifler sunarak bahara merhaba demeyi amaçladık. Bizden desteğini esirgemeyen partnerlerimize de izninizle teşekkür etmek isterim. Onlar olmadan böylesi büyük bir organizasyona; bu kadar çok DJ’in katılımıyla ve çalışan herkesin hakkını sonuna kadar aldığı bir işe kalkışamazdık. Başta Yüzdeyüzmüzik ve Limitsoff ekipleri olmak üzere House of Superstep, Jotun Türkiye, Nissan Türkiye, Red Bull, Mudo Concept, Gezi Hotel Bosphorus, Estee Lauder, Fashion Federation ve tüm duyuru partnerlerimize sonsuz teşekkürler.”

“Müşterek paydalar, güvenli alanlar: Çeşitli kolektifler anlatıyor” dosyasını okumak için buradan Bant Mag. No:74’e ulaşabilirsiniz.