Müzisyenlerden mektuplar: Sezgin İnceel

Bant Mag. No:74’te müzisyenlerin farklılaşan hisleri, gerçeklikleri ve deneyimlerine kulak verelim istedik. Pandemi ve yaşanan türlü gelişmeler müziğe olan yaklaşımlarını nasıl değiştirip dönüştürüyor? Yeni üretimlerinde nasıl izler sürülebiliyor? Neler onları motive ediyor? Neler öğreniliyor? Neler çok can sıkıcı? Neler “devam” dedirtiyor? Sorularımızı Türkiye ve dışarıdan pek çok müzisyene, DJ’e yolladık. Yanıt alabildiklerimizden size mektuplar topladık.  

“Kaldırım” isimli yepyeni şarkısını üç farklı versiyonuyla yayımlayan Sezgin İnceel yanıtlıyor.

“Benim için karantinanın en güzel kazanımı ve favori kelimesi ‘dayanışma’ oldu.”

“Korona süreci hayatımın en enteresan dönemini yaşattı bana. Pandemi ile beraber üretkenliğim kamçılandı. Bunda birçok işin çevrimiçine dönüşmesi ve farklı ülkelerde yaşayan insanlarla birlikte iş yapabilmenin de etkisi oldu. Fakat diğer yandan yaratıcılığın getirdiği haz, gelecekle ilgili kaygılarla birleşince duygu dünyamda yepyeni kombinasyonlar ortaya çıktı.”

“Karantinanın hemen öncesinde konserler ve eğitimlerle dolu çok yoğun bir dönemdeydim. İçe dönük bir insan olduğum için kendimle kalmayı, evde olmayı, bir yerlere yetişme kaygısı olmadan yavaş yavaş akmayı çok özlüyordum. Bu nedenle o süreç bana başlarda çok iyi geldi. İlker Hepkaner ile beraber hazırlayıp sunduğumuz Yine Yeni Yeniden 90’lar’a istediğimiz ağırlığı verebildik. Pandemi öncesinde ‘Yaşlanıyoruz’ diye bir tekli ve Squareplatz grubumla beraber Nostalgia isminde albümümüzü hazırlamıştık. Bunları yayımladım. 60 kişilik uluslararası bir sanatçı kolektifi olan Alligator Gozaimasu’nun parçası oldum. Birbirimize sesler, gürültüler, şiirler, melodiler yollayıp bunları miksledik ve albümler serisi olarak bandcamp’te yayımladık. Dünyanın farklı yerlerinden hayata aynı pencereden baktığım insanlarla tanışıp uzun uzun sohbet etme şansım oldu, yeni “çocukluk arkadaşları” kazandım ve bir kısmı ile beraber işler ürettik. En çok özlediğim şeyse canlı konserler oldu. Şarkıları yayımlamak bir haz, ama kanlı canlı insanların karşısına geçerek tepkileri direkt gözlerden okuyabilmek farklı. Onun yerine o tepkileri bilgisayar ekranındaki emojilerden okumaya başladık. Alkışların yerini ‘yorumlar’ aldı. Bunu da bir öğrenme süreci olarak kabul ettim. Ama kasımdan itibaren geçen süreç, birçok kişiyi olduğu gibi beni de zorlamaya başladı. Yalnız kalmakla ilgili derdim olmamasına rağmen, bunun dışardan bir zorlama değil, tercih olmasını isteyenlerdenim. Arkadaş sohbetlerinden, bir kafeye gidip kitap okumaktan, sinemaya, tiyatroya gitmekten ne kadar beslendiğimi hatırladım. Sanırım tüm bu süreçten öğrendiklerim bir şekilde yeni çıkan üretimlerime yansıyor. Kendine dönüş, kaygı, yalnızlık, belirsizlik, sessizlik, mutluluk, mutsuzluk temaları gibi. Ama benim için karantinanın en güzel kazanımı ve favori kelimesi ‘dayanışma’ oldu. Böyle olağanüstü zamanlarda, birbirimize tutunmak, yalnız olmadığımızı hissettmek/hissettirmek ve hayatlarımıza dokunmamızı sağlayan dayanışma ileride bu dönemi hatırlarken ve anlatırken sıklıkla altını çizeceğim şey olacak.”

“Nasıl günler bu günler: Müzisyenlerden mektuplar” dosyasının tamamını okumak için buradan Bant Mag. No: 74’e ulaşabilirsiniz.