Nasıl yapılır?: Can Büyükberber
Can Büyükberber, fiziksel ve dijital mekânlar arasındaki bulanık sınırlarda, görsel-işitsel deneyimler kurguluyor. Sanat, tasarım ve bilim ekseninde, disiplinlerarası bir yaklaşımla ürettiği işleri, insan algısına ve doğrusal olmayan anlatılara ulaşabilmek amacıyla yeni yöntemler keşfetmeye odaklanıyor. San Francisco’daki DeYoung Museum’da gerçekleşen artırılmış gerçeklik deneyi “Invisible Exhibition”, sanatçının heyecan verici projelerinden yalnızca biri.
Nasıl yapılır? serimizin bu haftaki konuğu olan Can Büyükberber, hem üretme motivasyonunun zaman içinde nasıl şekil değiştirdiğini hem de bu süreçte takip ettiği metotları anlattı.
Son dönemde çalışmalarına yön ve ilham veren başlıca unsurlar / temalar neler?
Fiziksel ve dijital alanlar arasındaki ilişkiye odaklanan görsel-işitsel çalışmalar üreten bir sanatçı olarak, bu ilişkiyi güçlendiren yeni teknolojiler ve teknikler kullanarak yeni estetik görünümler keşfetmek eserlerimin temel unsurlarından biridir. Ürettiğim formların ve deneyimlerin farklı medyalar aracılığıyla farklı hislere bürünmesi, farklı ölçeklerde ve ekranlarda değişken uzamsal etkileri olması daimi bir deneysel üretim modunu ortaya çıkarıyor. İnsan bilincinin ve kollektif dağarcığımızın ufkunun ötesinde keşfedilmeyi bekleyen her şey benim için ilham verici.
Seni en çok neler bir şeyler üretmeye itiyor / yönlendiriyor?
Ben çalışmalarımı aktif bir hayal gücü pratiğinin çıktıları olarak değerlendiriyorum. Bir başka teknolojik aygıtın hâlihazırda yakalayabileceği ya da oluşturabileceği görüntülerdense, benim için sanatsal görselleştirmeye en değer şey yalnızca insan zihninde ortaya çıkan imgeler. Dolayısıyla zaman zaman rüyalarımda gördüklerim; anlık olarak zihnimde beliren bir vizyon ya da bilimsel teorilerinden aldığım ilham beni üretime geçmek için heyecanlandırıyor.
Hayatının son dönemlerinde üretimlerin ve çalışma pratiklerin üzerine seni yeniden düşündüren ya da dönüştüren neler oldu? Hangi açılardan?
Kariyerimin ilk günlerinden bu yana otonomi, bağımsızlık, yaratıcılık ve özgünlük benim için en yüksek değerler oldu. Bu değerlere gölge düşürecek ortamlardan, ilişkilerden ve etkilerden uzak durmaya gayret ettim. Bu açıdan dijital sanat ve teknoloji benim için özgürleştirici bir disiplin ve araç oldu. Bir süredir uzaktan çalışmayla dünyanın farklı yerlerinde aynı anda eserlerimi sergileyebilen bir üreticiyim. Pandemi sonrasında bu iş modelinin daha da geniş kitlelere yayılması ile kültürel atmosfer buna daha da uygun hale geldi. Bu durum dijital sanat ve dijital ekonomileri de pozitif yönde etkiledi.
Son dönemde üzerinde çalıştığın ve bizimle en çok paylaşmak istediğin projen / çalışman nedir?
İlk olarak yüksek lisans yıllarımda “Mediated Virtuality” konseptiyle geliştirmeye başladığım, sanal gerçeklik (VR) deneyimlerine fiziksel etkileşim katmak için fizik, yüksek boyutlu geometri ve organik formlardan ilhamla tasarlamaya başladığım form çalışmalarım yıllar içinde farklı medyalar aracılığıyla keyifli bir evrim süreci yaşadı. 3D printer kullanarak fiziksel dünyaya aktardığım bu karmaşık dijital formlar sensörler yardımıyla tekrar dijital dünyanın içinde deneyimlenebilir hale geldi. Ardından “Multiverse” konseptiyle bu formlar geleceğin sanatına dair fikir veren spekülatif enstalasyonlara ve kinetik heykellere dönüştü. Büyük boyutlu LED ekranlar sayesinde hayal ettiğim ölçeklerde hayat buldu.
Sonrasında artırılmış gerçeklik (AR) teknolojisinin iPad gibi mobil cihazlara gelmesiyle, fiziksel ile dijital arasında yeni bir kapı daha açılmış oldu. iOS AR Kit ilk sunulduğunda VR için ürettiğim formları bu kez AR’a transfer etmek, farklı bir interaktif sergi olasılığı sağladı. iPad Pro benim için yüksek çözünürlüklü geniş ekranıyla sanal dünyaya açılan ideal bir portal oldu. AR deneyimlerinin hem daha iyi görünebilmesi, hem de daha iyi dökümante edilebilmesi için ideal bir donanım oldu.
Bu serinin en yeni uzantısı “Luminous” ile bu heykellere daha çok bir ışık enstalasyonu gibi yaklaşmaya; form, ışık ve gölge ile mekansal bir ilişki kurmaya çalıştım.
Bu projeyi üretirken eskizden / taslaktan / fikirden “son” hâle gelene kadar nasıl bir süreç işledi senin için? Aşamalar neler? Bu aşamaların farklılık gösterdiği durumlar oluyor mu? Aşamaları belirleyen ne oluyor?
Öncelikle klasik bir heykeltıraş gibi form üzerine yoğunlaşıyorum. Tablet ve kalem bu süreçte eskizler için faydalı olabiliyor. Ardından formun 3D’ye aktarılması, hareketlendirilmesi, materyaline karar vermek, ışık hesaplarının yapılması ve hangi mecrada sergilenecek ise buna göre hazırlanması gerekiyor. Sürecin ekran içine sıkışıp kalmaması ve çok boyutlu düşünebilmek açısından 3D baskılar almak, yüksek çözünürlüklü 2D test baskılar, mekânda daha büyük boyutlu görmek için projeksiyon testleri, zaman zaman VR ya da AR ortamını kullanmak çok yararlı olabiliyor ve esere farklı açılardan bakabilmeyi sağlıyor.
Eskiz sürecinden, hızlı AR prototiplemeye kadar pekçok aşamada iPad Pro’yu çok yararlı buluyorum. Mobiliteyi ve stüdyomu sırt çantama sığdırabilmeyi çok önemsediğim için, minimum yük ile maksimum işlem gücünü yanımda bulundurabilmek daha esnek ve spontane üretim biçimleri için olasılıkları genişletiyor. iOS AR Kit ile San Francisco Golden Gate Park’taki DeYoung Museum’da bir hafta sonu deneyi olarak gerçekleştirdiğimiz “Invisible Exhibition” bunun en iyi case study’lerinden. Alanda kaydettiğimiz 360 derece fotoğraflarla oluşturduğumuz reflection map’leri gerçek zamanlı oyun motoru Unity’ye aktarıp, dış mekanda hızlıca yarattığımız artırılmış gerçeklik uygulamasını iPad’e yükledik.
Böylece oluşturduğumuz dijital karakterler gerçekten “oradaymış” gibi göründüler. Aynı anda hem uygulamayı çalıştırıp hem de ekran görüntüsünü gerçek zamanlı olarak kaydettik. Çok kısa süre önce bile bunları bir tabletin ekran kartı gücüyle yapabilmek mümkün değildi. Aynı zamanda büyük ekran boyutu sayesinde müzede bulunan ziyaretçilerin de ilgisini çektik ve pek çok kişi az önce orada oluşturduğumuz uygulamayı bu sayede gerçek zamanlı olarak deneyimleme fırsatı buldu.
Nasıl bir çalışma ortamın var? Çalışma masanda ya da ortamında olmazsa olmazların neler? Seni işe motive eden bir obje var mı mesela?
Çalışma ortamımı tasarlarken, dijital eserlerde kullandığım aynı estetik yaklaşımı uygulamaya gayret ettim. Bir laboratuvar ve galeri arasında, oldukça fonksiyonel ve üzerinde çalıştığım projeye göre kolay modifiye edebildiğim, minimalist ve modüler bir ortam tasarladım. Ekipmanlarımın ve koleksiyonlarımın masamın çevresinde olması genel olarak beni yaratıcı kimliğimle ve geçmişim ile bağlantıda tutuyor. Stüdyodaki 2D ve 3D baskıları yenileyerek ortamın aurasını yenileyebiliyorum. Işıklandırmayı modifiye etmek de özellikle geceleri çalışırken istediğim atmosferi oluşturmak için etkili oluyor.
Bir şeyler üretmek için işin başına oturmada modun etkili oluyor mu? Ne şekillerde?
İş moduna girebilmek için öncelikle ortamı resetlemem gerekiyor. Dikkat dağıtıcı öğeleri minimize ediyorum. Genel yaklaşımım öncelikle olması gereken parçaları hazırlamak ve genelde ilk önce, en son yapılacak şeyleri aradan çıkarmak. Gerçekçi ön-görselleştirmelerle final görünüme dair net bir fikrim oluyor. Böyle ilerlediğimde öğeler hızla bir araya geliyor.
Başında olmadığında da devam eden zihinsel bir süreç var mı? Biraz açar mısın?
Evet, benim için yaratıcılık bir hayatta kalma stratejisi. Bu nedenle çalışmalarım ve hayatım birbirinden ayrılamaz bir bütün. Zihnimde ya da beyaz tahtada devamlı olarak ilerleyen bir mindmap var. Genel olarak kendi hayatımı, insan evrimini ve varoluşu bütüncül bir perspektiften algılıyorum; ortaya çıkan fikir ve eserler bu sürecin ara çıktıları oluyor.