Günün kısası: Night of the Living Dread (2021)

Elektrik kesintisi uyku rutinini mahvettiğinde, evinde bazı davetsiz misafirler olduğunu fark eden Ruby’nin bir gecesi. Huzurlu bir uyku çekmek için tek çaresi, ziyaretçileriyle bir bir yüzleşmek.

Başını yastığa koyduğu gibi uyuyabilen şanslı azınlıktan mısınızdır? Yanıtınız hayırsa, bizzat kendinizle ya da hayatınızdaki insanlarla kafanızda yaptığınız uzuuun konuşmaların, hafızanızın ansızın avucunuza koyup kaçıverdiği kimi hatıralarınızla baş başa kalıp onları ameliyat etmenin ne demek olduğunu, nasıl duygulara sürüklediğini biliyorsunuzdur muhtemelen. Evet, bazen fazlasıyla zorluyor. Büyük bir kalabalık, ekseriyetle bu kanalları tıkamaya çalışıyor, uyanık olduğu her saniye zihnini boş bırakmamak için elinden geleni yapıyor. Oysa gün sonu raporları aldığımız böylesi zamanlarda -becerebildiğimiz kadarıyla- dürüst olabildiğimizde ve kendimize, şefkati elden bırakmadan yaklaşabildiğimizde pek çoğumuz; içgörümüzün geliştiğini, yavaş yavaş iyileştiğimizi hissediyoruz. Bu gece mesailerini, uyku öncesi arınma seansları gibi düşünerek hafifleyebilir miyiz?

İsveçli animasyon sanatçısı Ida Melum’un stop motion tekniğiyle ürettiği 11 dakikalık kısası Night of the Living Dread, baş karakteri Ruby’nin, etrafındaki uyaranlar birden yok olduğunda kendisine musallat olan geçmiş benlikleriyle tanıştırıyor izleyeni. Zamanın farklı katmanlarında yaşayan Ruby’ler üzerinden insanın başını şişiren, uykusunu kaçıran türlü utanç anlarına, travmalarına, kaygıları tetikleyen eskimiş deneyimlerine dokunarak geniş bir empati alanı açan film, komedi-gerilim hattında incelikle gezinen senaryosuyla 2022’de BAFTA adayı olmuş ve En İyi Öğrenci filmi dalında Annie Ödülü’ne uzanmıştı.