Cevaplardan çok sorularla ilgilenenlere: Parrhesia 2   

Yazı: Yağmur Ruken Kahraman.- Fotoğraf: Gökhan Civan

“Çocuk henüz çocukken şu sorulara sıra gelmişti.
Neden ben benim de sen değilim. 
Neden buradayım da orada değilim. 
Zaman ne zaman başladı ve uzay nerede bitiyor. 
Güneşin altındaki yaşam sadece bir rüya mı?”

Çocukluk Şarkısı – Peter Handke


Geçtiğimiz ekimde prömiyerini yapan Parrhesia 2, Michel Foucault’nun Doğruyu Söylemek kitabı kılavuzluğunda tasarlanmış. Echoes Sahne & Tiyatro Kast yapımı olan oyunun; yönetmenliği ve hareket tasarımı Salih Usta’ya; performansı ise Çağıl Kaya, Can Güvenç, Deniz Ekinci, Gülnara Golovina, Melike Kutluer, Münibe Millet ve yine Salih Usta’ya emanet. En yakın temsili 11 Aralık’ta Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde olan Parrhesia 2, şüphesiz sezonun görülmesi gerekenlerinden.  

Konu nedir?

Oyun, tanıklık ettiğimiz üzere, bu zamanda hakkında konuşmanın bile gittikçe zorlaştığı hakikatin -ve insan olmanın gerekliliklerinin- peşine düşüyor. Sahne üzerinde hakikate dair konuş(ama)makla ilgilenen oyun, dile gelemeyenleri göstermenin de bir yolunu bulurken; otobiyografik ögelerin de gömülü olduğu hareket-beden-ses ortaklığındaki yapısıyla öne çıkıyor. 

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

-Oyunun ilk versiyonu 2019 sezonunda sahnelenmişti. 

-Uzun bir araştırma süreci ardından tasarlanan oyun, ekibin “korku, ihtiyaç, arzu, mahremiyet, şiddet, masumiyet gibi kavramlara dair yaptığı masa başı çalışmalar ardından bu kavramları fiziksel anlatı ve imajlar aracılığıyla sahneye taşımasıyla”* ortaya çıktı.

En çok neyi sevdin?

Çeşitli sorular etrafında devinen bedenlerin bir aradalığını ve oyunun -finaliyle de altını çizdiği üzere- kendisini pek de ciddiye almayan tonunu.

Ambiyans / ortam / mekân / kurgu / dekor için neler söyleyebilirsin?

Boş bir alan, takım elbiseli yedi performansçı ya da bir koro… Metnin, ışığın ve bedenlerin eş önem arz ettiği oyun, minimal tasarımıyla farklı ambiyansları sahne üzerinde hızlıca yaratıyor. Yer yer birden fazla aksiyonun eş zamanlı gerçekleştiği anlarda; hangisini ne kadar takip edeceğini seyirciye bırakan oyun, ritmiyle ve bir sonraki sahnede ne olacağını kestiremediğimiz kurgusuyla merak duyusunu oyun süresince canlı tutuyor.

Oyun, modunu nasıl etkiledi?

Her geçen gün cevaplamakta ve idrak etmekte zorlandığımız soruların sayısı artarken;  bunlardan birkaçının etrafında, arkadaşlarımla yaklaşık bir buçuk saat kadar buluşmuşuz hissiyle çıktım oyundan. Oyunun zihnime bıraktığı soruların ve sahnede devinen bedenleri keyifle seyre dalmanın verdiği yetkiye dayanarak; ekibe -az ama öz görüştüğüm arkadaş grubu muamelesi yapmayı ve- “bana çok iyi geldi, bunu daha sık yapalım” demek ve sahiden de yapmak istedim. 

Oyunculuk için neler söyleyebilirsin?

Oyun oynamaktan ve yan yana olmaktan hayli keyif alan ekibin sahnede her ânın tadını çıkardığını ilk dakikadan hissediyoruz.

Kimler sever?

Cevaplardan çok sorularla ilgilenenler, bir soru ya da his etrafında yan yana olmayı özleyenler; geleneksel anlatıdan başka türlü, parçalı ve çok sesli bir anlatının kucaklarına bırakacakları onca soruya ve hisse razı olanlar.

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar… 

Kendimizi tanımladığımız şeylerin ne kadarı bize ait ya da ne kadarı kim olduğumuza dair bize söylenenlerden ibaret? İçine doğduğumuz toplumla varlığımız arasındaki ayrımı neresinden  nasıl yapabiliriz? Bir aradalığımızdan ödün vermeden bir kendilik arayışı mümkün mü? Bedenimizi mesken edinip dile gelmeyen şeylerle devam etmenin yolları neler? En çok neyden korkuyoruz? En büyük arzumuz ne?  Mümkünse nasıl? Neden ben benim de sen değilim? Neden buradayım da orada değilim?