Z Raporu: Rana Denizer

Büyük gündem yaratan Netflix dizisi Kulüp’ün yönetmenleri Zeynep Günay Tan ve Seren Yüce ile geçtiğimiz aylarda röportaj yapmış, sohbetimizde Rana Denizer adını da sık sık geçirmiştik. Öyküsünü kendi aile tarihinde yaşanlardan ilhamla kaleme aldığı dizinin senarist kadrosunda da bulunan Rana Denizer, “ekrana dair ne var ve yoksa” sloganıyla 2014’ten bu yana yolcuğunu sürdüren RaniniTv’nin arkasındaki isim aynı zamanda.

Denizer hem Kulüp’ün yazım sürecine dair merakımızı giderdi hem de edebiyat, sinema, müzik gibi farklı disiplinlerdeki favorileri sorduğumuz anketimizin sorularını yanıtsız bırakmadı. Buyrunuz Rana Denizer Z Raporu’na.

Aile üyelerinizin yaşanmışlıklarından yola çıkarak hayata geçirilmiş bir proje Kulüp. Öyle ki Raşel karakterinin annenizden, İsmet’in ise babanızdan ilhamla yaratıldığı söyleniyor. Yazar odasında beyin fırtınaları dönerken, öykünün aktarılışındaki öncelikleriniz, gözettikleriniz, olmazsa olmazlarınız neler oldu?

Kulüp, ailemin hikâyesinden esinlenerek kurguladığımız bir drama anlatısı. Benim çeşitli mecralar ve biçimlerde uzun zamandır anlattığım bir hikâye ve karakterlerdi. Necati Şahin’in başyazar olduğu yazar odamızda, 1942 ile 1955 arasındaki zemine oturtulması kararı alındıktan ve herkes tarafından onaylandıktan sonra bir senarist ve hikâye anlatıcı olarak yolculuğa hizmet ettim. “Bu benim annem, bu anneannem” demedim. Kurgusal yolculuğumuzun gerekleri nelerse onları uyguladık hep birlikte.

Gerçek hayat öyküleri uyarlanırken kimi unsurlar ister istemez dışarda kalabiliyorken, anlatıyı zenginleştirmek adına yeni katmanlar da eklenebiliyor. Kulüp’ün olay örgüsündekilerin ne kadarı kurgu, ne kadarı yaşanmışlıktı?

Temelde ve daima anlatmak istediğim hikâye bu üç kadının (anneannem, anne ve Rana’nın) yolculuğu oldu. Kod Adı “Parla Yıldızım” olan bu hikâyenin odağı ve menzili kaymasın diye çekirdek aile dışındaki diğer tüm karakterleri, mekân ve olayları kurgusallaştırdık. Hatta yer yer kendi aile hikâyemi de dramaya uydurmak için eğip büktük, yerleri zamanları değiştirdik.

Kulüp

Aile üyelerinden diziyle ilgili ne gibi geri dönüşler aldınız?

Denizer ve Aseo ailesinin -bildiğim kadarıyla- yaşayan son üyesiyim. Anneannem ve annem “kayades” öğretisiyle büyüdü, yaşadı ve öldüler. Sanırım onlar önce pek memnun olmaz ama hikâyenin yarattığı olumlu, iyimser etkiyle fikirleri değişir; mutlu olurlardı. Babam yaşasaydı şimdi zaten yazar odasındaydı.

Kulüp, dijital platformlar işleri içinde, son yılların en ses getiren projelerinden biri olarak anılıyor. Bu başarı sizin için ne ifade ediyor, ortaya çıkan tabloyu nelere bağlıyorsunuz?

Çok büyük bir ekip çalışmasına bağlıyorum. Bu tür yolculuklarda herkes aynı sayfada olmazsa hikâyenin pırıltısı eksik kalır. Çok mutluyum ki bu hikâyeye herkes çok inandı. Pelin Diştaş, Ayşe Durmaz, Saner Ayar, Zeynep Günay Tan, Seren Yüce ve Necati Şahin nezdinde emek veren herkese, bütün ekibe bir kez daha teşekkür ediyorum. Biz hepimiz, istisnasız anlattığımız hikâyeyi çok sevdik ve çok inandık. Yeni bir söz söylemenin kıymetini bilen insanlarız; o yüzden vicdanlı, iyi niyetli bir anlatı olmasına samimiyetle özen gösterdik. Bu samimiyetimiz seyircide karşılık buldu. Matilda, “Aileni seçemezsin derler, aslında seçebilirsin” diyor. Kulüp’e emek verenler, içinden geçip gidenler de dâhil olmak üzere herkes bu seçilmiş ailenin bir parçası benim için. Hepsine minnettarım.

Rana Denizer’in Z Raporu

Hafızanıza kazınmış ilk dizi?

Arsen Lüpen. TRT’de oynardı. Siyah-beyaz dizi. Kibar bir hırsızın maceraları.

Hafızanıza kazınmış ilk film?

Galiba “Uçan Otomobil” adıyla gösterime giren Chitty Chitty Bang Bang. Şimdi yerinde yeller esen Taksim Venüs Sinema’sında izlemiştim. Keşke remake’i yapılsa, nefis bir filmdi.

Son zamanlarda izlediğiniz filmlerden favorileriniz?

Çok uzun zamandır dönem izlemesi ve dönem okuması yapıyorum. O nedenle yeni filmleri eskisi kadar sıkı takipte değilim. İlk aklıma gelenler The Father (Florian Zeller), Netflix filmleri Munich: The Edge of War ve The Hand of God.

And Just Like That

Son zamanlarda izlediğiniz dizilerden favorileriniz?

Pek eleştirilse, sevilmese de And Just Like Thati çok beğendim. Hafifmiş gibi ele aldığı ağır konular, kızların 55 yaş bandına gelmiş olması çok etkiledi. Ne zaman darlansam, sıkılsam, üzülsem hatta sevinsem döner tekrar tekrar The Walking Dead ilk sezonu izlerim. Bence yazmaya meraklı, inandırmak ve seyirciye bir fikri satmak konusunda derdi olan herkesin izlemesi lazım.

Son zamanlarda izlediğiniz çok iyi bir belgesel?

Çok var. Son üç yıldır neredeyse sadece belgesel izliyorum. Öncelikle Jim Haynes gibi 60’lar ve 70’lerin sanat, edebiyat ve popüler kültür dünyasına damgasını vuran bir hayatına odaklanan, sevgili Ece Ger’in ödüllü belgeseli Meeting Jim, nefis bir çalışma. Hasidik yapılanmadan çıkmaya karar verenlerin, hatta çıkmayı başarabilenlerin yaşadığı travmaları anlatan One of Us ile elbette olağanüstü ve kan dondurucu yöntemlerle kadınları dolandıran Simon Leviev hakkındaki The Tinder Swindler.

Belgesel çekecek olsanız neyle ilgili olurdu?

Bir belgesel ve ona bağlı olarak çekilmesini istediğim kurmaca sinema filmi hayalim var. Onu şimdilik açıklamak istemem; geliştirme aşamasında. 

Hayatta yaptığınız ilk iş neydi? Anlatır mısınız?

Para kazandığım ilk iş, lisede yaz tatilindeyken bir avukatın yanında çalışmıştım. Avukat olmak istiyordum, Petrocelli namlı dizi yüzünden. Annem de beni bir avukat ahbabının yanına gönderdi. Yazın üç ay orada çalıştım ve asgari ücret kazandım. İlk ayın sonunda kendi başıma bir ticari dava için dilekçe yazmaya başlayınca okkalı bir ikramiye bile almıştım.

Küçükken nasıl bir öğrenciydiniz?

İlkokuldan beri “sosyal dersleri pekiyi ama matematik iyi” öğrencisi oldum. Delicesine çalışan, başını ders kitaplarından kaldırmayan türden öğrencilerden olmadım. Takdir getirince annem heyecanlanırdı ama babam “Ne gerek var bunca çabaya? Yeterince yap, geç.” derdi.

Küçükken bir idolünüz var mıydı?

Petroçelli’yi ve babamı saymayacaksak, Nesrin Topkapı diyebilirim. Ortaokula başlayana kadar çok net ve kararlı bir şekilde dansöz olmak istiyordum.

The Lost Daughter

Son zamanlarda keşfettiğiniz harika bir yönetmen?

Keşifleri genelde festival takip ederek yapardım. İKSV’nin ilk yılından beri hummalı takipçisiyim. Günde beş film izleyen, festival zamanı hayata ara veren cinslerden. Son zamanlarda keşif demeyeyim, saygısızlık olmasın ama kariyer yolculuklarını merak ettiğim yönetmenler var. Mesela Maggie Gyllenhaal. The Lost Daughter’dan sonra ne yapacak? Bong Joon-ho mesela? Okja, Parasite, şimdi? 30 yıla yaklaşan kariyerindeki üçüncü “popüler” hamlesi ne olacak?

Son zamanlarda içinde en çok vakit geçirdiğiniz kitap?

Klara Perahya’nın hazırladığı ve Karen Gerson Şarhon’un editörlüğünü yaptığı Judeo İspanyolca – Türkçe Sözlüğü.

Son zamanlarda keşfettiğiniz harika yazarlar?

Arkadaşlığı keşif değil ama romancılığı keşif oldu. Başar Başaran’ın Amsterdam’ı.

Son zamanlarda en çok dinlediğiniz müzikler?

Rap müzik dinliyorum ama 2000’ler daha çok.

Son zamanlarda keşfettiğiniz harika grup/müzisyenler?

Geçmişe dönük dinleme yaptığım için pek bir keşfim yok ama “keşif” diyebileceğim tek şey -şarkı çıkıp patladıktan çook sonra farkına vardığım için de utanıyorum-: “Martılar”!

Ekranda görmeye bayıldığınız biri?

Oyunculardan ekrana çok yakıştırdıklarım var. Idris Elba, Brat Pitt, Natalie Portman… “Ekran hayvanı” tabir ettiğim, tartışmasız her durumda parlayanlar. Elbette bana göre…

Gökçe Bahadır (Kulüp)

Son zamanlarda sizi en çok etkileyen oyunculuk performansı?

Taraf tutmak istiyorum: Gökçe Bahadır’ın Kulüp’te canlandırdığı Matilda benim için tüm zamanların en iyi performansı. Çok zor bir rolü, sarsılmaz bir inançla savundu.

En iyi yaptığınız yemek?

Kalkan kızartırım. Tavada yağı görmeseniz ızgara zannedersiniz. O derece iddialıyım.

Son zamanlarda edindiğiniz bir mutfak alışkanlığı?

Şekeri hayatımdan çıkarmak. Glutensiz beslenmek ve süt mamüllerini en aza indirmek.

En çok söylediğiniz yalan?

Galiba bir süredir yalan söylenecekler yaşına girdim. Her ne kadar az başvursam da en çok mesleki yalan söylüyorum sanırım. 

Son zamanlarda keşfettiğiniz bir podcast?

Üzülerek söylüyorum podcast dinleme alışkanlığını edinemedim.

Son zamanlarda içinizde kalan bir şey?

Madonna’nın konserine gidecektim, COVID patladı. Çok içimde kaldı.

Yeniden yaşamak isteyeceğiniz bir gün/an?

Ne iyi günleri ne de kötü günleri yeniden yaşamak istemem, bunun hayalini kurmam. An, yerinde ağırdır.

Hiç yıldız haritanızı okuttunuz mu?

Okuttum. Gelecekten spoiler almayı hiç sevmem. Fal da baktırmam. Ahir ömrümde sadece iki kez Dinçer Güner’e tarih sordum. Biri RaniniTv’nin lansman günü, diğeri de Kulüp için O3 Medya ile imza atacağım gün. İkisinde de verdiği tarihlere uydum.

Bu aralar size en iyi gelen şey?

Gitme duygusu… Tatile gitme duygusu… Çok gidesim var.

Giriş fotoğrafı: Emre Yunusoğlu