RASTGELE: Begüm Berdan’a göre tarihten top 10 queer ikon

Annesi Deniz Berdan’la kurduğu markası DB Berdan’la sürreel moda anlayışını gözler önüne seren, tasarımlarına toplumsal mesajlar ve farklı dönem ve kültürlerden birçok etkileşim sığdıran Begüm Berdan, RASTGELE köşemiz için tarihten favori queer ikonlarını yazdı.

“Bu listeyi oluşturma amacım, tarihin hangi yüzyılına bakarsak bakalım queerlerin yer aldığını hatırlamak ve ikonik bulduğum bazı tarihî kişileri sizinle paylaşmak.”  

Philippe 1, Orléans Dükü (17. yüzyıl)

“Moda ve trendleri bulan kişi bir tasarımcı değil, 17. yüzyılın dünyasının en güçlü kralı 14. Louis’dir. Politikada kıyafetleri kullanıp, tüm asilleri borca sokup, o ayın trendine göre giyinilmediği takdirde onları saraydan azad ederken kardeşi Philippe de çocukluğundan beri giydiği kadın kıyafetleriyle bilinirdi. Hatta annesi ona “benim küçük kızım” diye seslenir, ona kız çocuğu kıyafetleri giydirirdi. Bu alışkanlığını sonraki yıllarda 14. Louis kral olduğunda da devam ettirdi. Saray partilerine ve balolarına farklı kadın kıyafetleriyle geldiği bilinirdi. Hatta Chevalier de Lorraine ile bir aşk birlikteliği olduğu da sarayda açıkça bilinirdi.”  

Anne Lister (19. yüzyıl)

“19. yüzyılda, cinsiyet rollerinin inanılmaz baskın ve keskin biçimde belirlendiği zamanlarda, Anne Lister dönemi için tamamen maskülen sayılabilecek kıyafetler diktiriyordu. Onu tanıyanlar erkek ismi olan ‘Fred’ ya da ‘centilmen Jack’ lakabını takılıyordu. Onun için ‘ilk modern lezbiyen’ denilmekte.” 

Frances Benjamin Johnston (Geç 19. yüzyıl) 

Frances, dönemin ilk kadın haber fotoğrafçısı, Amerikalı bir feminist. Feminizmin temellerinin atıldığı zamanlarda ‘New woman’ hareketine katkısı bulunmuş.

Claude Cahun (1910’lar)

“Nabinary denince ilk akla gelen fotoğrafçılardan biri Fransız Claude Cahun. Claude, ismini cinsiyetsiz bir isim olması nedeniyle kendisine kendi koymuş ve ‘maskülen miyim feminen miyim’ sorusuna ‘hiçbiri’ yanıtını vermiş bir sanatçı. Kendi portre fotoğraflarını çekerken cinsiyet kavramlarını ve seksüaliteyi konu alıyor. Baya başarılı.” 

Sylvia von Harden (1920’ler)

“Otto Dix portresi deyince aklımıza ilk getirdiğimiz görüntü. İşte o kişi Alman şair ve gazeteci Sylvia Von Harden. Weimar Cumhuriyeti dendiği zaman akla gelen en belirgin dönemin ikonu da diyebiliriz aslında. Nabinary tavrını da görmezden gelemeyiz.” 

Anita Berber ve Sebastian Droste (1920’ler)

Weimar Cumhuriyeti’nin örnek çifti. Anita ve Sebastian, cinsiyet rollerini değiş tokuş eden, 20’lerin moda ikonları. İkisi de biseksüel olarak biliniyordu. Anita smoklar ve ceket-pantalon-kravat giyerken, Sebastian’ı da kaftanlar,  elbiseye benzer kıyafetler ve makyajlarıyla görmek mümkündü. 

Önce Anita’dan bahsedeyim. Anita inanılmaz bir cabare performans sanatçısı, film yıldızı ve androjen ikon. Kıpkırmızı saçları, şok eden dansı ve düşünülebilecek en umursamaz tavrıyla kendisine ‘Gecenin Tanrıçası’ lakabı verilmişti. Hem kadınlarla hem de erkeklerle birlikteliği konuşulurdu. 

Bu arada bilindik bir dedikodu: Marlene Dietrich’in giyim tarzını ve tüm performansını Anita’dan kopyaladığı söylenir ve bilinir. O yüzden Marlene Dietrich’e burada yer vermedim. Sorry not Sorry. [Üzgün olmadığım için üzgünüm.]

Sebastian Droste, şair, aktör ve dansçı olarak biliniyor. Özellikle saçından başlayarak gözlerine kadar yaptığı dramatik sahne makyajı gerçek anlamda onu ikonlaştıran özelliklerinden biri. Ve elbette Anita ile yaptıkları o dönem için çok ilerici dans şovları. 

Marsha P. Johnson (1969)

LGBTQ+ hareketinin en büyük ikonu, her şeyi başlatan, devrimci, Stonewall isyanının en başında elindeki taşı ve dolayısıyla isyanı ilk atan muhteşem kadın. Tabii ki Marsha’dan bahsetmeden queer ikonlar listesini bitiremezdim, deli misiniz. 

Stonewall ayaklanmasına ve LGBTİ+ örgütlenmelerine önderlik eden kişi ve sonrasındaki Onur yürüyüşlerinde de en başta yürüyen ikonik kadın. 

Divine (1970’ler-1980’ler)

Kendine has makyajı, saç takma stili ve kıyafetleriyle döneminin çok önünde bir drag queen. John Waters ile birlikte yaptığı filmlerdeki şok edici performansıyla ikonikliğine tavan yaptırmıştır. Birlikte “Female trouble”, “Pink Flamingos” , “Hairspray” gibi acaip kült filmler çekmişlerdir. 

Bir ekleme: Disney’in küçük deniz kızı animasyonundaki Ursula’nın çizimi tamamen Divine’dan çakozlanmış, ya da esinlenmiş diyelim.  

Leigh Bowery (1980’lerden 1990’lara)

İnanılmaz bir yetenek. Olağanüstü bir yaşayan sanat diyebiliriz Leigh için. Leigh Bowery’nin performansları için ayrı bir top 10 ikonik anlar listesi paylaşabilirdim. Bunu çok hak eden sanatçılardan biri çünkü. Tasarımcı, performans sanatçısı, aktivist, müzisyen, aşık, inanılmaz bir kişilik gerçekten. 

Sahnede kendi karısını doğurma performansı mı desem, suratından ayağına kadar bütünlemesine giydiği bol işlemeli kostümlerinden mi bahsetsem, vücudunun farklı yerlerini bantlayarak şekillendirmesini mi ayrıntılı anlatsam. Her haliyle çok büyük bir sanatçı. Çok genç yaşta ölümünün ardından başta McQueen olmak üzere birçok tasarımcıya esin kaynağı olmuştur.