Röyksopp: Hem karnım doysun hem pastam dursun

Röportaj: Cem Kayıran - Fotoğraf: Stian Andersen

Röyksopp, 2014’te beşinci stüdyo albümü The Inevitable End ile “geleneksel albüm formatına” veda ettiğini açıklamıştı. “Kaçınılmaz son” anlamına gelen albüm ismi, Norveçli ikilinin müzik sektöründeki değişimlere verdiği bir reaksiyon olarak yorumlandı. Sekiz yıllık sessizliğin ardından geri dönüşleri tabii ki alışılmışın dışında olmalıydı. 

1 Ocak 2022 günü ilk ayak seslerini işittiğimiz Profound Mysteries, bugüne dek içine daldıkları en geniş kapsamlı proje. Yıl boyunca Röyksopp evreninden yeni seslerle buluştuğumuz bir albüm üçlemesi. Menü burada bitmiyor. Tahmin edeceğiniz gibi söz konusu Röyksopp olduğunda işin görsel boyutu da Profound Mysteries’in en önemli tamamlayıcılarından biri. Kopenhag, Oslo ve Stockholm’den video sanatçılarını bir araya getiren prodüksiyon şirketi Bacon’la ortaklaşan ikili, üçlemede yer alan her parçaya farklı sanatçı ve yönetmenler tarafından çekilmiş kısa filmler yayımladı.

Serinin son halkası Profound Mysteries III, Dog Triumph etiketiyle 18 Kasım itibarıyla artık aramızda. Röyksopp üyeleri Svein Berge ve Torbjørn Brundtland’la bir Zoom seansında buluştuk ve bu akıllara durgunluk veren tutku projesini konuştuk.

Ne yıldı ama!

2022’nin küresel müzik haritasında kapladığı yeri göz önüne alınca, klişe bir tabirle “Röyksopp’un yılı” yakıştırmaları yapmamak elde değil. Yılın ilk gününden bugüne, sürekli bir akış hâlinde, döndüğümüz hemen her köşede çarpıştık Röyksopp ile. Profound Mysteries, nihayetinde ne sindirmesi ne de etkisinden sıyrılması kolay olan bir deneyime evrildi. İçeriksel olarak, sektörün çok satmaya yönelik sunduğu formüllerin ve dayatmaların yakınından bile geçmiyor ama her gün baktığımız feedlerimize daimi olarak sızmanın da kendine özgü bir yolunu buluyor. Torbjørn Brundtland bu durumu İngilizce bir deyimle özetledi: “Have your cake and eat it too” (Hem karnım doysun hem pastam dursun). Şöyle açıklıyor:

“Müziğimizi nasıl yayımlayacağımız konusunda niyetimiz her zaman bu oluyor. Junior / Senior’da çift albüm konseptiyle oynamıştık. The Inevitable End sonrası farklı bir şey yapmamız gerektiğinin de farkındaydık çünkü geleneksel albüm formatıyla işimizi bitirmiştik. Biraz daha büyük bir şey yapmamız gerektiğini hissediyorduk ve bir albüm üçlemesinin bu kriteri karşıladığını söyleyebiliriz. Tabii, günümüzde kimin oturup üçlü bir albüm dinleyecek vakti var? Bu kendimize karşı dürüst olmamız gereken bir konuydu. Böyle olmasını bekleyemezdik ama mümkün olmasını da istiyorduk. Çözüm olarak spesifik bir yayın günü yerine yılın tamamını yayın gününe çevirdik. Yani, hem karnımız doydu hem pastamız durdu. Bunu gerçekten yapabilmiş olmak sıra dışı bir his. Ne yıldı ama!”

Yaklaşık 25 yıldır birlikte ürettiklerini ve modern elektronik müziğin yol gösterici gruplarından birine evrildiklerini hesaba katınca, kendilerine yönelik beklentilerle nasıl başa çıktıkları da merak konusu. Profound Mysteries özelinde de kariyerlerinin genelinde de… Svein Berge, bu durumu dinleyicileriyle kurduğu iletişime bağlıyor. Bir albüm yaratmanın Röyksopp için uzun zaman aldığını kabul etmiş bir kitleleri olduğu ve bunu bilmenin kendilerini istedikleri her şeyi yapmak konusunda özgürleştirdiği görüşünde. Müziği kendileri için yaptıklarını ve dışarıda belirebilecek beklentilerden soyutlandıklarını anlatıyor ve ekliyor: “Stüdyoda görünmez bir kalabalığa müzik yapmaya çalışırsak kendimizi hayal kırıklığına uğratmış oluruz.”

Profound Mysteries en ince detayına kadar muazzam bir özenle işlenmiş. Müzikal parametrelerinin, kendi algıları ve zevkleri olduğunun altını çiziyorlar. Ben de bir albüm sürecinin müzisyenler için kendilerini daha iyi tanımalarına yol açan bir deneyim olduğuna inananlardanım. Röyksopp için aynısının geçerli olduğunu duymak da şaşırtmadı elbette. 

Torbjørn Brundtland’a göre bu uzun soluklu projeyle hâlâ dönüşebildiklerini bir kez daha anlamışlar ve bu idrak, yaratıcı anlamda en büyük kazanımları olmuş. En büyük gayreti kendilerini tekrarlamamak konusunda verdiklerini ve şu an tam olarak olmak istedikleri yere vardıklarını söylüyor heyecanla. Bunca yılın ardından hâlâ birlikte müzik yapmayı ilgi çekici kılan nüans da tam olarak bu. 

Kendilerine koydukları büyük hedeflerin ya da iddiaların hakkını verebildiklerini görmek ikisini de oldukça rahatlatmış. Svein Berge’ye kulak verelim:

“Kişisel olarak da müzikal olarak da benzer bir endişe taşıyoruz: Geçmişte yaptığımız şeyleri kopyalamamak. Daha önce yapmadığımız şeyler denemek istedik. Profound Mysteries II’daki Tell Him’ şarkısı, buna iyi bir örnek. Bugüne dek hiç böyle bir şarkı yapmamıştık. Ama merak ettiğimiz için denemek istedik, altından kalkabilecek miyiz, görmek istedik. Kendimizi ileri taşıyabilmenin en iyi yolu bu.”

30 şarkılık bir külliyat Profound Mysteries. Berge ve Brundtland ikilisi, şarkıları yazmaya başlamadan önce üç kısım için de bir plan çıkarmış. Yani tematik anlamda projenin çatısı ve rotası en baştan belirlenmiş. Takip eden süreçte de şarkılar için doğru anları kovalamışlar. O gün nasıl hissediyorlarsa, ona uygun bir şarkıya odaklanmışlar. Yani üç bölümün ortaya çıkışı kronolojik bir akışla değil; iç içe geçen zaman çizgileriyle mümkün olmuş. 

Profound Mysteries III
Röyksopp’un bugünü ve geleceği

Röyksopp’un yeni projeleriyle yaptığı ilk duyurularda da bu sohbetimizde de üzerinde durduğu detaylardan biri, Profound Mysteries projesinin kendilerini şekillendirmiş müzik akımlarına saygı duruşu niteliği taşıması. “Spesifik bir sanatçıya hürmet sunmuyoruz ama daha geniş anlamıyla farklı dönemleri geziyoruz. 70’lerden bestecilere dair ipuçları da duyabilirsin, 80’lerin Italo Disco’sunu da 90’ların rave müziğini de.” diyor Brundtland. 

Üçlemenin son halkası Profound Mysteries III ise önceki ikiliden ayrıksı bir temayla kesişen 10 şarkıdan oluşuyor. Biraz daha hayalperest, biraz daha bulutlu bir akışa sahip. Dillendirdikleri referansları albümün genelinde yakalamak mümkün yine ama kapanışı yapan Pixx düeti “Like an Old Dog”, tüm koleksiyonun belki de en fütüristik tınlayan şarkısı. Bu konumlandırmanın bilinçli bir şekilde yapıldığına dair en ufak bir şüphem yoktu doğrusu. Torbjørn Brundtland hızla araya giriyor:

“‘Like an Old Dog’ albümün genelinden farklı olarak, kesinlikle herhangi bir referansı olmayan bir şarkı. Tam anlamıyla geleceğe bakıyor ve bu da tabii ki kasıtlı olarak yapılmış bir şeydi. İyi yakaladın!”

Svein Berge de Part III ile daha güncel bir Röyksopp resmi çizmek istediklerini şu sözlerle anlatıyor:

“Bu kısmı Röyksopp’un bugünü ve geleceğini yansıtacak şekilde kurgulamak istedik. İlk iki bölümdeki şarkıların büyük kısmı geçmişe bakış olarak yorumlanabilir. Bahsini geçirdiğimiz referansları Part III’de de duymak mümkün ama bu şarkıların ortak meselesi gelecek. En azından estetik açısından. ‘Like an Old Dog’un da bu fikri barındırması gerekiyordu.”

Yine de bu finalin yeni bir dönemin başlangıcı olduğu gibi bir söylemden uzak duruyorlar. Bir deyim de ben sıkıştırayım buraya: Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer. Svein Berge, The Inevitable End ile bu “hataya” düştüklerini ifade ediyor. Bu anlamda Profound Mysteries’i bir döngü olarak yorumlamayı daha çok seviyormuş. Bir başlangıcı ve zaman içinde farklı anlamlar kazanacak bir sonu olduğuna dikkat ediyor.

İnsanlık hâlleri

Girişte bahsettiğim kısa film projesi büyük bir titizlikle hazırlanmış. Bir senenin sonunda grubun YouTube kanalı, her zap yaptığınızda şaşırdığınız bir Röyksopp televizyonu gibi! 

Bu konsepti uzun zamandır hayal ettiklerini söyleyen ikili, kürasyonu Bacon ekibindeki dostları Magne Lyngner’le birlikte üstlenmiş. Sanatçılardan kimisi şarkılardan kısa kesitleri kullanmış, kimisi tüm şarkıya eşlik etmeyi tercih etmiş. Tabii bu kısalar dışında kapak görsellerini tasarlayan Jonathan Zawada’nın iç gıdıklayan görsel eşlikçileri de var.

Alışılmış video klip formatını parçalayan, avangart video galerisiyle birlikte Profound Mysteries, işitsel çağrışımlarının ötesinde kapılar açıyor. Örneğin ilk dinlemede hayalî bir John Carpenter filminin müziği gibi tınlayan Part III şarkısı “Speed King”i, Markus Tangre imzalı videosu ile hatıralara dair sürreel bir yorumlama olarak okumak mümkün. “Me&Youphoria” parçasını duyduğumuz Emilie Norenberg kısası “How To” ise çocukluğun tortularının üstünde dansa kaldırıyor. Jørgen ve John isimli iki çocuğu izlediğimiz videoda, Röyksopp müziğini en sade şekilde tanımlayan cümleyle çarpışıyoruz: “Dansımızda farklı yollara yöneldik. John ‘shuffle’ yapmayı öğrenmek istedi, ben ‘robot dansı’ yaptım.” 

İkiliye, kendilerini en çok şaşırtan filmin hangisi olduğunu sordum. Söze ilk giren Svein Berge:

“Söylediklerini çok sevdim çünkü bu tam olarak arzuladığımız şey. Müziği yaptığımız zaman ne gördüğümüze dair net bir vizyonumuz var. Bu, tek doğru veya tek cevap olduğu anlamına gelmiyor; bizim yorumlamamız sadece. Dinleyicilerin her biri parçalara dair farklı yansımalar görebilir. Bununla birlikte benim için en şaşırtıcı video ‘Unity’ oldu. Böyle bir etki yaratmasını asla beklemiyordum. İlk başta aklımda olan görsellikten çok uzakta ama kesinlikle çalışıyor.”

Berge’nin bahsettiği video, Øyvind Holtmon tarafından çekilen “good human”. Sırt çantalı bir dansçıyı, karşı kaldırımdan gözetlediğimiz kliple ilgili Torbjørn Brundtland da benzer hisler içinde:

“Bence de bu iyi bir örnek. ‘Let go of control’ (Kontrolü bırak) sözleriyle uyum içinde, klipteki kişi de kesinlikle kontrolü bırakmış birine benziyor. Bacon projesiyle ilgili beni en çok sevindiren şey, her açısıyla insanlık hâllerini barındırıyor olması. Bu anlamda Profound Mysteries evreninde kendine has bir yerde konumlanıyor. Çok soyut olmadan, insan seviyesinde anlatıyor hikâyelerini. Bu, Röyksopp müziğinde de korumaya çalıştığımız bir denge. Ne kadar gerçekliğimizden kopuk tınlasa da müziğimizle insan olmaya dair bir şeyler söylemek, düşündürmek niyetimiz.” 

Aphex Twin’e saygılarla

Röyksopp ile sohbet ettiğim gün, Aphex Twin’in klasik Selected Ambient Works (85-92) albümünün 30. yıl dönümüydü. Profound Mysteries koleksiyonunun temel referans noktalarından biri olan 90’lar rave kültürü için de bir dönüm noktası olan albümün Röyksopp için ne ifade ettiğini anlatmalarını istedim.

Svein Berge: Çocukken birlikte müzik yaptığımız bir arkadaşımız albümü çıktığı gün almıştı. Çok büyük bir Aphex Twin hayranıydı. Selected Ambient Works (85-92) kesinlikle hayatımda devasa bir yere sahip. İlk dinlediğim anda bayıldım. Richard D. James’in yaptığı her şeyi çok seviyorum. İlla yaptığı müzik olması gerekmiyor, bir sanatçı olarak kendini konumlandırdığı yer ve seçimlerini çok seviyorum. Elektronik müzik anlamında çok geniş bir kapsama sahip. Selected Ambient Works (85-92) gibi bir albüm de yapabilir, “Polynomial-C” gibi breakbeat-vari bir şarkı da daha deneysel, sert ya da endüstriyel şeyler de. 90’larda da şimdi de çok büyük ilham kaynağı. Fun fact: Albümü hem CD hem plak olarak almıştım. Ama CD’de birçok kez almam gerekmişti. Hep yanımda gezdiriyordum ve çok fazla dinliyordum. Bazen kaybediyordum bazıları da çok fazla dinlememden dolayı arızalanıyordu ve yeniden almam gerekiyordu. O dönem benzer bir durum Busta Rhymes’ın The Coming albümü için de geçerliydi. Tuhaf bir ikili ama hayatımda en çok satın aldığım iki albüm bu.

Torbjørn Brundtland: Gerçek bir klasik. Norveç’te yazları sıklıkla dışarıda uyurduk. Uzun bisiklet turlarında bu albümü dinlerdik. Şimdi de ne zaman bu albümden bir şarkı duysam, ne istersek onu yaptığımız yaz günlerine gidiyorum.