“Seaspiracy”nin yaratıcıları okyanusları koruma hedefli kampanya başlattı

Okyanusa duydukları ortak tutku ışığında, denizlerdeki doğal yaşamla ilgili bir belgesel yapma niyetiyle yola çıkan Ali ve Lucy Tabrizi, Seaspiracy’yle tahmin ettikleri romantik okyanus imajından fazlasıyla uzak, korkunç bir tabloyla karşılaşmışlar. Küresel modern balıkçılığın zalim ve yozlaşmış yapısını gözler önüne serdikleri belgeselle yetinmeyen film yapımcılarının sıradaki hedefi ise bu gidişata bir dur demek. Bu doğrultuda, 2030’a kadar dünya okyanuslarının %30’unu koruma altına almayı hedefleyen bir kampanya başlatmışlar.

İkilinin araştırmalarına dair açıklamalarına ve başlattıkları 30×30 kampanyasına bu adresten ulaşılabilir.

Seaspiracy: Nasıl başladı, nasıl bitti?

Geçtiğimiz ay yayınlanan Netflix yapımı Seaspiracy; Ali ve Lucy Tabrizi’nin, okyanusa duydukları hayranlıklarından doğan, uzun zamandır hayalini kurdukları bir proje olarak başlamış. Ancak çekimler ilerledikçe, -adından da anlaşılacağı gibi- derin suların mucizeleri ve güzelliğinden ziyade, bu doğal habitatın gün be gün insan eliyle nasıl tahrip edildiğine tanıklık etmişler.

Belgesel; Taiji’deki yunus katliamları, trol ağı uygulamaları ve paragat avcılığı gibi trajik süreçlere ışık tutuyor. Küresel balıkçılık endüstrisinin, -1950’den beri kapasitesini iki katına çıkardığı söyleniyor- günümüzde ulaştığı boyutuyla yarattığı tahribatın okyanus hayatını yok ettiği kanaatinde Tabrizi çifti. 

Araştırmalarında aynı zamanda bazı çarpıcı istatistikler de yer alıyor: Balıkçılık sektörünün dünyadaki büyük balıkların %90’ını ortadan kaldırdığı, saat başı 30.000 köpek balığının avlandığı ve küresel balık tüketiminin her yıl %3,1 oranında arttığı bu istatistiklerden sadece bazıları. Özetle Seaspiracy şunu söylüyor: Balıkçılık endüstrisi okyanuslarımızı yok ediyor.

Neler yapılabilir?

Seaspiracy ortaya oldukça karanlık bir tablo koysa da belgeselin yaratıcıları bu durumun iyi yönde değişebileceği inancında. Bunun için sundukları çözüm önerileri ise: endüstriyel balıkçılığın bütçelerinin kesilmesi, tüketicilerin vegan deniz ürünleri ve bitkisel gıdaları tercih etmesi ve okyanusların %30’unda deniz rezervlerinin korunarak avcılığın yasaklanması.  Ali ve Lucy Tabrizi’nin başlattığı 30×30 kampanyası da tam olarak bu son çözüm önerisiyle ilgili.  

Film yapımcıları, şimdi harekete geçerek alınacak önlemlerle 2030’a kadar okyanus hayatının en azından %30’unun korunabileceğini söylüyor. Ayrıca bu önlemlerin sadece deniz canlılarını korumakla kalmayıp; hava kirliliği, küresel ısınma ve doğal yaşamın yok oluşu gibi diğer ekolojik krizlerle mücadelelere de olumlu yönde katkı sağlayacaklarını düşünüyorlar.

Eleştirel yaklaşımlar

Yayınlandığı günden beri Seaspiracy, çokça hararetli tartışmaya konu oldu. Kimileri izlediklerinin etkisiyle deniz mahsulü tüketimini tekrar gözden geçirirken, belgeselin çok katmanlı ve kompleks bir sorunsalı fazla basite indirgeyerek anlattığı görüşünde olanlar da yok değil. Öte yandan belgeselin sunduğu verilerin doğruluğuna şüpheyle yaklaşanlar da var.

Her hâlükârda, okyanus kirliliğinin ve tahribatının günümüzün en ciddi çevre sorunlarından birini teşkil ettiği aşikâr. Bu sorunun çözümünün deniz mahsulü tüketimini kesmekle ne denli çözülüp çözülemeyeceğini bilemeyiz. Ancak filmin, böylesi kritik bir sorun üzerine diyalog başlattığı bir gerçek.

Seaspiracy’nin arkasındaki yaratıcı ekip, aynı minvalde fabrika çiftçiliğinin doğal kaynakları tüketmesi ve sürdürülebilirlik sorunsalını ele aldıkları 2014 yapımı ödüllü Cowspiracy belgeseline de imza atmıştı. Her iki filme de Netflix üzerinden erişilebiliyor.

Yazı: Esra Hiçyılmaz