Floresanlı monotonluk: Severance 2. sezon 2. bölüm
Hazırlayan: Meltem Demiraran, Utkan Çınar
-Günaydın Mr. Scout
-Günaydın Judd
-İyi geceler Mr. Scout
-İyi geceler Judd
17 Ocak’ta start alan ikinci Severance sezonunu hafta hafta kurcalamaya devam ediyoruz. İlk bölümle ilgili yorumlarımızı okumadıysanız, buraya bir uğramak isteyebilirsiniz.
Dizinin son bölümü “Goodbye, Mrs. Selvig”i henüz izlememiş olanlar için de büyük harflerle SÜRPRİZ BOZAN yani SPOILER uyarısı yapalım.
Meltem Demiraran: Ne diyorsun yeni intro’ya?
Utkan Çınar: Ona sevindim hakikaten. İlk bölüme koymamış olmaları sinirimi bozmuştu. Aslında bu genel açıdan bu bölümden sonraki hislerimi de anlatıyor. İlk sezonda kaldığımız yerden başladığımız için her şey çok daha net oldu. Bu bölümü izlemeden ilk bölümü izlediğimiz için; geçen hafta fazla gizem yaratıldığından şikâyet etmiştim. Eğer bundan sonra ilk bölümü izleseydik taşlar daha güzel yerine otururdu. Yeni ekip mesela ilk bölümde çok havadayken, bu bölümde daha çok yerine oturdu gibi hissettim.
Meltem: Dr. Who’da da ara Christmas bölümleri olurdu; ne tam hikâyeye hizmet ediyor, ne de bütçeyi boşa harcıyor. Bu bölüm dışarıdakilere odaklandığımız kuş bakışı, ilk bölüm ise içeriden gelen bir çırpınış gibi daha çok. Jeneriği ben de beğendim. Sezonun devamında olacaklarla ilgili de doneler veriyor sanırım.
Utkan: Patricia Arquette’i, Christopher Walken’ı tekrar görmek güzeldi. Walken’ın bu sezonda yer alacağından çok emin değildim. O 5 saniyelik görüntüsü bile etkileyiciydi. Problem olacak gibi… Bu gizem yaratma işine geri gelmek istiyorum; geçenlerde dizinin yaratıcısı Dan Erickson’un The Guardian’daki röportajını okurken Lost’tan bahsettiği bir yere denk geldim. Burada onun gibi çok dağılıp toplayamama, “hepsi bir rüyaymış”a gelme tehlikesi var mı gibi bir soruya “Olay örgümüz belli, varacağımız yer belli.” diye cevap veriyordu ki bu biraz rahatlattı beni. Bu benim genelde çok sevmediğim bir şeydir. Diziyi yazanlar çok fazla gizem içeren bir kurgu yarattıklarında izleyicinin üzerinde çok güç sahibi oluyor. Biz izleyici olarak karakterleri veya senaryonun akışını değerlendirirken her şeye bir cevap uydurma kolaycılığına sahip oluyorlar. Bunu yaratıcı yazarlığı lekeleyen bir şey olarak görüyorum. Türkiye yapımı dizilerin de vardır ya bazen; hemen ikinci bölümden itibaren hastane veya karakolda geçmeye başlar. Çünkü kendiliğinden dramatik mekânlardır. Kolaycılık. Severance’ın da özellikle sezon öncesi recaplerde çok fazla fan teorisi içeren bir yapıma dönüşmesinden korkuyordum ama bu ikinci bölüm daha net bir akış koydu ortaya.
Meltem: Ben aslında severim fan teorilerini! Edebiyatta buna “deus ex machina” diyorlar, bir anda olağanüstü bir müdahale olması. Ama korkutmaz; yeter ki hikâye “yok artık” demeden çözülmesin. Bu bölüm odağımda hep Helly vardı.
Utkan: Dışarıdan içeriyi izleyebilmesi çok büyük güç.
Meltem: Mark çok daha kırılgan bir karakter. Dışarıdaki Helly’nin (Helena) kendi kendiyle olan savaşı, içeriyi manipüle edebilmesi ve güvenlik kamelarını izleyip “Big Sister” rolü oynaması tam bir kim kime dum duma hâli. Geçen bölüm içerideki Helly değil Helena’ydı basbaya; ne yapmaya çalışıyor, yakında bir reality şov mu başlatacak, merakla izliyorum.

Utkan: Oyuncuyu (Britt Lower) da önceden tanımıyordum. Enteresan, yer yer robotik bir oyunculuğu var. Özellikle Patricia Arquette ile gergin sahneleri yüksek anlardandı. Bir de içeriye niye girdiğini, esas ajandasının ne olduğunu da merak ediyorum.
Meltem: Çok da sert bir de. “Sen insan değilsin” tabiri çok sert.
Utkan: Ayrıca beyaz yaka da olsalar; işçi olma, 9-5 mantığıyla çalışıyor olma hâlleri de iyi veriliyor. Hiç gün ışığı görmüyoruz neredeyse. Dıştakiler gece yaşıyor. İçtekiler kapalı, floresanlı ofislerde. Bu çalışma psikolojisi ile ilgili de etkileyici bir anlatım şekli. Bir negatif yorumum ise müziğin çok fazla kullanılması. Hiç susmuyor gibi geldi. Neden öyle bir tavırları var anlayamadım.
Meltem: Kullanılan parçalar iyi aslında. Ama ara ara tema müziğini niye duyuyoruz onu ben de anlamadım. Benim de garip bulduğum; Mark’ın “O yaşıyor” patlamasının üzerinde biraz daha durulmaması. Bebekten bahsettiğine nasıl bağlandı? O kadar da değil. Kardeşiyle bir daha buluştu, yine konusu açıldı. Bir yere varmadı.
Utkan: Bence de kız kardeşi bunun için fazla akıllı biri. Mark’ın kız kardeşine eşinin cesedini gördüğü ile ilgili çıkıştığı sahne de gayet iyiydi. Adam Scott gerçekten beklenmedik bir şekilde iyi bir seçim olmuş burada. Geçen hafta senin değindiğin Cold Harbor meselesi yine bir açıldı. Benim oradaki teorim; herhalde bir tek Mark’ın yapabildiği bir iş var o datalarla ilgili ve o yüzden bu kadar mevzudan sonra onu bir şekilde ellerinde tutmaya, çalışmasını sağlamaya çalışıyorlar.
Meltem: Benim için en büyük gizem Gemma. Eğer Mark cesedi gördüyse içerideki Gemma neyin nesi? Bir klonlama mı, yoksa hafıza kartı takılmış bir Gemma 2.0 mı izliyoruz? Robotik de davranıyor ya. Helly mesela ortalığı yıkmıştı. Mark’tan öğrendikleri bir şeylerle mi bu kadını besliyorlar acaba? Tam bir USB bellek gibi şu anda; içeride ne var, öğrenmek için sabırsızlanıyorum.
Utkan: Severance prosedürünü tam anlamıyla öğrenmek isterim.

Meltem: Irving’in rüya tasvirleri, çizimleri önemli. Bir de yine semboller var takıldığım. Ananasın olayı nedir mesela? Başta bir “Persephone” muhabbeti de yapıldı. Alttan alta bir şeyler dönüyor orada sanki. Cobel de takıldı o ananas meselesine.
Utkan: Patricia Arquette’i izlemek büyük keyif. Escape from Dannemora, The Act gibi kalite dizilerle geri dönüşü mutlu ediyor. John Turturro ve Christopher Walken’dan da bir yan hikâye izlemek çok büyük lüks. Bir de yönetmenden bahsetmek isterim. Bu bölümü çeken Sam Donovan daha önce Utopia, Humans gibi İngiliz yapımı, gayet başarılı işlerde çalışmış bir isim. Severance için de isabetli bir seçim. Özellikle Utopia, estetiğiyle efsane bir diziydi. Burada bir tek yer yer, özellikle dış çekimlerde kamerasını biraz fazla uzağa koyduğunu ve diyaloglu sahnelerde de sıradan bir iş çıkardığını söylemeliyim. Ben Stiller’ın çektiği ilk bölümden çok farklı bir yaklaşım vardı. Ofis dışındaki dünya çok steril, çok sıradan geliyor bana. Oyunculukların bu kadar “gerçekçi” olmaya çabaladığı yerde dış dünyayı da bu bilim kurgu havasından kurtarmak lazım. Ama sanırım zaten sadece dışarıda geçen bir bölüm de olacak. Sonuçta ben bu bölümü beğendim ve beni havaya soktu. Büyük bir ilgi de var yapıma. 200 milyon dolar bütçelerden bahsediliyor. Sanırım üçüncü, dördüncü bölümle birlikte daha net bir fikrimiz olacaktır.
Meltem: Bu kadar yıldan sonra çok fazla heyecan yarattı. Aşk noktasından bağlanmasın isterim!
