Bu bir hediye ve bir lanet: Elveda Mr. Monk

Yazı: Utkan Çınar

2002-2009 arası yayımlanan ve sekiz sezon süren Monk, son bir veda bölümüyle geri döndü. Mr. Monk’s Last Case: A Monk Movie, evet bir film uzunluğunda ama aslen uzunca, biraz da zayıf bir Monk bölümü. 

Kasedi başa saralım, 2000’lerin başına

Monk ile ilgili bu kadar yıl sonra ilk aklıma gelen Adrien Monk’un eşinin mezarı başında Willie Nelson’a klarinetiyle eşlik ettiği sahne oldu. İlk sezonun sonlarındaki “Monk and the Red-headed Stranger” isimli bölümden bu sahne sayesinde diziye kapılmıştım. Müzikten başlamışken tabii ki o harika tema müziğine de değinmeli. Aslında ilk sezonda farklı bir şarkıyla başlamıştı. Hatta baya bir izleyicinin de tepkisine neden olmuş başta değiştirilmesi. Ama tabii bugünden baktığımızda Randy Newman imzalıIt’s a Jungle Out There” herhâlde televizyon tarihinin en başarılı açılış müziklerinden biridir. Newman’ın o agresif, çıkıntı vokaliyle Monk’un dünyaya karşı öfkesi çok uyumludur kanımca. Sayısız film müziğiyle bolca da ödül almış pek yetenekli Randy Newman’ı da çoğunluk bu tatlı şarkıyla tanır. 

2000’li yıllar epizodik dizi tarzının zirvesi desek yanlış olmaz. Öncesine göre bir farkla. Artık baş kahramanlarımız birer anti-kahramana dönüşmüşlerdir. Hoş bu özel hayatı sorunlu, dava çözücü mantığının özü Colombo olmalıdır. Ufakken evde “sabahtan beri bir şey yemedim ve kaynanam yine bizde kalıyor” gibi yakınmalarını taklit ettiğimi hatırlarım. O yıllarda karakterlerimizin özel hayatlarına dertler, yer yer karanlık bir geçmiş ve uyumsuzluk bahşedilmeye başlandı. Bunun da kanımca “kutsal üçlüsü” House MD, The Mentalist ve Monk olmalı. 

Dr. House; uyumsuz, empati yoksunu, bencil ve narsist bir kişilikti, topallıyordu ama çok yetenekli ve zekiydi. Bu arada herhangi bir yapımda topal bir karakter görünce aklıma hep Woody Allen’ın Melinda and Melinda’sı ve Will Ferrell’ın karakteri gelir ve sırıtmadan edemem. Filmde hevesli bir aktörü oynayan Ferrell eline geline her rolü topal oynamakta ısrar etmekteydi. (Bu arada “topal” da nedense pek politik doğrucu tınlamıyor kulağıma. İyice mi paranoyak olduk nedir?) The Mentalist’in* Patrick Jane’i de düzgün yürümesine rağmen uyumsuz, bencil, empati yoksunu ve narsist bir kişilikti. Ama çok yetenekli ve zekiydi. Her ikisinin de bir albenileri vardı tabi. Rock’n’roll tipler. Görkemli kaybedenler. Monk da uyumsuz, empati yoksunu, bencil ve yer yer narsist bir kişilik. Hatta buna pintiyi de eklemeli. Ve ağır bir obsesif kompulsif bozukluk (OKB) sahibi. O da Patrick Jane gibi eşini bir cinayete kurban vermiş, travmasını atlatamamış bir karakterdi. 

Monk’un farklı yanı ise daha bir nevi cinsiyetsiz, tehditkâr olmayan bir karakter olması. Lübnan kökenli Tony Shalhoub o dönem için radikal bir seçim. ABD’nin 9/11 sonrası Irak harekatını başlatmaya hazırlandığı sıralarda, tavan yapmış bir zenofobi atmosferinde prömiyerini yapmıştı sonuçta. Arızalarının fazlalığı ve zararsız görünümü onu House ve Jane’den farklı bir noktaya taşıyordu. Onunla değil; ona gülüyorduk ve evet, maalesef ona acıyorduk. House ve Jane’e karşı bu acıma duygusunu hisseden olduğunu sanmıyorum. Yine de bu rolü Shalhoub’dan başkasında hayal etmek zor, harika bir iş çıkardığı aşikâr.

Monk’un diğer ilginç yanı ise diğer iki diziye oranla çok daha aile dostu bir tonu olmasına rağmen altında yatan gayet karanlık altyapı. Çok sevdiği eşini arabasına konan bir bomba nedeniyle kaybeden, ardından çok ciddi bir atak geçirip hayatını paralize eden bir OKB’a yakalanan bir karakterden bahsediyoruz. Bu son cümleyi kâğıt üzerinde bir sinopsise eklediğimizde 8 sezon sürecek sevimli bir dizi havası gelmiyor insana değil mi? Ama Monk bunu becerdi. Hem de ödün vermeden. Monk’un en sevdiğim yanı baş karakterin takıntılı davranışlarını hiç yumuşatmadan, törpülemeden, yarattığı sıkıntıları saklamadan vermesiydi. Oldukça aydınlık ve mizahi tonu yüksek bir yapım olmasına rağmen karanlığı da hiçbir zaman unutmuyordu. Ayrıca OKB sahibi izleyenler için de bir özdeşleşme, görünürlük yarattığını da es geçmemeli.

Veda bölümüne dair kısa ve net

Bu bir buçuk saatlik veda bölümü için söyleyecek fazla bir şey yok. Karanlığı var hâlâ, intihar konusu film boyunca devam ediyor. Onun dışında evet Covid’in herkesi onun OKB’na yaklaştırması güzel espri. Shalhoub kaldığı yerden devam ediyor, ekip arkadaşlarını görmek de keyifli bir nostalji. Ama maalesef çözmek zorunda kaldığı dava oldukça zayıf, Bezos-Musk karışımı kötü adam karakteri ise hiç özgün değil. Yani eski hayranlar seyretmese de bir şey kaçırmış olmaz maalesef. Yeni tanışanlara ise eski sezonları gönül rahatlığıyla önerebiliriz.

Epizodik suç dizilerinin eskinin keyfi olduğu kesin. Dizi sektörü yaratıcı anlamda çok yol aldı o zamandan beri. Ben yine de House MD ve The Mentalist’in de bir geri dönüş potansiyelleri olduğunu düşünüyorum. Aktörleri bu rolleri tıpkı Monk’un o harika catchphrase’indeki gibi bunu “bir hediye ve bir lanet” gibi görüyor olsalar da artık olan oldu. Dizi sektörünün hafif sallandığı şu dönemde fena da olmaz hani. 


*Bu dizilerden sadece The Mentalist’i tekrar döndürmüşlüğüm var birkaç sene önce. Soundtrack’inin de ne kadar başarılı olduğuna inanamadım. 20 yıldır televizyon dünyasında çalışan müzisyen Blake Neely’nin adını burada geçirmek istedim.