Geneva Jacuzzi, Pet Shop Boys ve bu hafta başka ne dinlesek?

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Şevval Öztemur, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal

Yeni Geneva Jacuzzi şarkısının tarot referanslı bir klibi var. Pet Shop Boys, bizi insan yapan benzersiz duyguları” kutlamaya çağırıyor. Ahmet Ali Arslan, Yangı ile aşkın envai çeşit hâlini şarkılaştırmış.

Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.


TEKLİ: Geneva Jacuzzi – Dry
(Dais Records) 

Los Angeles’ta yaşayan müzisyen, tasarımcı, makyaj ve performans sanatçısı Geneva Garvin / Geneva Jacuzzi, güncel teklisini “belirsizlik ve kopukluk hakkında retro-fütürist body music / synth pop” beyanıyla tanımlıyor. Oyunbaz vokali ve dolaysız sözleriyle dışavurumcu ve yarı-gotik dünyasının kapılarını tekrardan aralamış. Hafızalarda hızla kendine birer oyuk açıp oraya tutunan synth melodileriyle dolu yeni Geneva Jacuzzi parçasına Andrew Briggs ve Roderick Edens da el atmış. Nakaratında “kurusun diye asıldığından” dert yandığı, terk edilme aşamalarını anlattığı parçanın klibinde müzisyen, çizili bir ağaçtan baş aşağı asılı bir hâlde sarkmakta. Meraklısından asla kaçmayacak güçlü bir tarot referansı olan videonun rejisi de sanat yönetmenliği de -tabii ki- kendisine ait. 

TEKLİ: Los Bitchos – La Bomba
(City Slang)

Londra çıkışlı Los Bitchos, baharın enerjisini elimize yüzümüze bulaştıracak bir tekliyle çıkagelmiş. “La Bomba,” çimlerde bir o yana bir bu yana yuvarlanırken, grup üyelerinin tabiriyle “twangy gitar tonu, alkışları, ritmik disco bas yürüyüşleri ve rüya gibi dönen synth sesleri”yle dinleyeni keyiften bir yumağa dönüştüren neşeli bir bomba. Yönetmenliğini Tom Mitchell’in yaptığı ışıl ışıl, fütüristik klibe de bir bakın deriz. 

ALBÜM: Ahmet Ali Arslan – Yangı
(Bağımsız)

Ahmet Ali Arslan şefkatini özleyenlere müjde; dördüncü albüm Yangı yayında. Sekiz yeni şarkıda müzisyenin sakin sesi, yumuşacık gitar yürüyüşleri, efsunlu flüt esintileri ve Gülinler ile Şenceylik katkılarının peşinde, coşkusundan sızısına aşkın bambaşka hâllerini tadıyoruz. Yerli sahneden pek çok müzisyenin fikriyle yoğrulmuş albümde Can Güngör’e bir atıf da var. Sözler direkt kalbin içini hedef alıyor; her zamanki gibi kaçış bırakmıyor. “Çiçekler sulanmadan, sevdalar sınanmadan, insanlar tutuşmadan büyümüyor sevdiğim.”

ALBÜM: Tara Jane O’Neil – The Cool Cloud of Okayness
(Orindal Records) 

2017’de California doğasını harap eden dev orman yangınlarında evini yitiren Tara Jane O’Neil, bu albümü Ojai bölgesindeki arsanın kalıntıları üstüne inşa ettiği ev stüdyosunda kaydetmiş. Bu felaketin sonrasında o ve partneri koreograf Jmy James Kidd’in pandeminin izolasyonu sırasında iyileştikleri, hayatlarını yeniden yapılandırdıkları dönemi kapsayan yedi yıl içinde oluşmuş The Cool Cloud of Okayness. Psikedelik ve spiritüel bir deva. Tıngırtıları ve uzayan sesleri içinde bir huşu hâlinde kaybolunan sağlam bas notaları, albümün ağır nabzını daima tutarken tiz vokalleri ve akustik gitar dokunuşları başka, belki de daha ruhani bir dünyadan gelir gibi tınlıyor. Alvvays’den davulcu Sheridan Riley, Hand Habits’ten gitarist Meg Duffy ve multi-enstrümantalist Walt McClements’ın da katkılarının olduğu işten ilk favorilerimiz “Two Stones”, “We Bright” ve “Curling”.

TEKLİ: Aquaserge – Je Suis Galaxie
(Crammed Discs)

Yavaştan 20. yılını doldurmaya yaklaşan Fransız deneysel müzik oluşumu Aquaserge’nin mayıs sonunda yayımlanacak yeni albümü La Fin de l’Economie’den bir iştah açıcı. Önceki tekli “Le Saut de Tigre”e benzer, Tame Impala-Stereolab kırması bir atmosfere sokuyor sizi. Tabii Aquaserge’in psikedelik ve prog öğreleri kullanışı, bahsi geçen gruplardan daha keskin. Kesinlikle rock sounduna daha yakın olacaklar gibi bu albümde. Takipte kalınız. İyi şeyler dönüyor burada. Yeni parçanın Audrey Ginestet imzalı klibi de hemen burada.

ALBÜM: Brian Eno – Eno 
(Universal Music)

Prömiyerini geçtiğimiz ocakta Sundance Film Festivali’nde yapan Gary Hustwit imzalı yeni Brian Eno belgeselinin ses koleksiyonu. 1971’den bu yana durmaksızın ve oyun oynamaktan hiç vazgeçmeden üreten Eno’nun müzikal dehasını 17 parçayla okumak mümkün olmasa da kendisinin farklı dönemlerine, hem solo işlerine hem de Cluster, David Byrne, John Cale, Fred again.. gibileriyle yaptığı birbirinden nefis ortaklıklara uğrayan bu seçki, onu ve yaptıklarını derinlemesine incelemeye teşvik ediyor. Albümün yıldızı, üç yeni şarkıdan biri olan “All I Remember” bizce. Kendini tutkuyla ifade ederek geçmiş bir ömrün huzurlu yanıyla buruk nostaljisini ilmek ilmek işleyen parçanın klibine de bayılmıştık.

TEKLİ: Seda Erciyes – Bundan Sonra Aşk Yok (Disco Tarantula Remix)
(Bağımsız)

Seda Erciyes’in geçtiğimiz kasım ayında yayımladığı ve yoldaki albümü YABANİ’ye dair heyecanı körükleyen “Bundan Sonra Aşk Yok” şarkısı, Disco Tarantula dokunuşlarıyla dans pistlerine sıçrıyor. “Aşk Yok” ve “Bundan Sonra” olmak üzere iki ayrı remiks ve iki ayrı yaklaşımla şarkıyı yoğurmuş Disco Tarantula. Özellikle ilkinin kavurucu synth bas groove’una karşı koymak mümkün değil. Kapak görseli de Ece Gündoğan imzalı.

TEKLİ: David Gilmour – The Piper’s Call
(Sony)

2024, eski dostlar için dönüş yılı olma özelliğini korumaya devam ediyor. Yen şarkılarla, dokuz yıl aradan sonraki solosu Luck & Strange ile David Gilmour da bunlardan biri. David Gilmour’u Pink Floyd dışı işlerinde harika bir gitarist ve gayet de iyi bir vokalist olarak sevsek de şarkı yazımı ve prodüksiyon konusunda diğer yetenekleri seviyesine çıkamamış bir isim oldu hep. Albümden ilk şarkı “The Piper’s Call” da son bölümüne kadar bu anlamda şaşırtmıyor. Ne zaman ki groove güçleniyor, distortionlar peydah oluyor, keyifleniyoruz. Hürmetimiz sonsuz; eylülde gelecek albümde cevherler olması olasılığı uzak değil. 

ALBÜM: Inter Arma – New Heaven
(Relapse Records)

Inter Arma destansı, bir nevi psikedelik / karanlık metal uzunçalarıyla kapımıza dayanmış hâlde. Tırmalayan gitarları, Mike Paparo’nun bağırıp çığırarak ortalığı yıkan vokali, iyimserlik konularından uzak lirikleri, her şeyden fazla fazla yapısıyla New Heaven “dört yıllık sıkıntıların doruk noktası.” 40 dakikalık albüm, hırçın bir açılışın ardından ortalara geldikçe adım adım sakinleşerek ve yavaşlayarak vedalaşıyor. 

ALBÜM: Justice – Hyperdrama
(Genesis)

Fransız prodüktör ikilisi Gaspard Augé ve Xavier de Rosnay, gruplarının adını taşıyan 2007 çıkışlı Justice koleksiyonuyla dans pistlerinde keskin, kirli, ham sesleri işleyen özgün bir müzik tınlattı ancak takip eden albümlerinde meylettiği parlak, katıksız, gösterişli tavır, pek çokları için yeterince etkileyici olamadı. Yayın öncesi fırlatılan teklilerle heyecanlandıran yeni uzunçalar Hyperdrama da benzer bir yaklaşımın çıktısı olan, hızlı tüketilebilir ve radyo dostu şarkılardan oluşuyor. Tatlı konuk katkıları ve eğlenceli dans eşlikçileriyle yer yer zevkli anlar da yaşatıyor tabii. Kapanışı yapan Thundercat ortaklığı “The End”e dikkat.

TEKLİ: Crumb – The Bug
(Bağımsız)

Üçüncü stüdyo albümlerini iple çektiğimiz Brooklynli ekip Crumb, AMAMA’dan ikinci tekliyi de saldı. Aslında 2019 albümleri Jinx’in hazırlık döneminde tohumları atılan “The Bug”, Crumb’dan alışık olduğumuz şekilde, aklımıza kısa sürede kazınan synth yatağında bir psikedelik rock güzelliği. Solist Lila Ramani’nin bir gece bir motelde bir sürü böcek ısırığıyla uyanmasının ardından yazdığı şarkı, seneler içinde daha metaforik bir anlam kazanmış: “Bu böcek bir arkadaş, bir sevgili, gece sizi ayakta tutan herhangi bir his olabilir.” diyor grup. 

TEKLİ: Ezra Collective – Ajala
(Partisan Records / GRGDN Müzik)

Geçen senenin Mercury Prize kazananı Ezra Collective’den bir kıpır kıpır Afrobeat ve caz füzyonu daha. Nijeryalı bir gezgin ve gazeteci olan Ajala’nın adı artık Yoruba dilinde aynı onun gibi yerinde duramayan sürekli hareket hâlinde olma ihtiyacıyla dolup taşanlara veriliyormuş. Şarkının dinleyici üzerinde yarattığı etki de tam olarak bu; perküsyonlara, trompete, saksafona karşı koyabilene aşk olsun. “Ajala”yla biz de sıcak bir iklimde keyifli mi keyifli bir yolculukta gibiyiz. Bu yerinde duramama hâlini ilk elden deneyimlemek isteyenler için Ezra Collective’in 20-21 Temmuz’da gerçekleşecek Babylon Soundgarden’da sahne alacağını hatırlatalım. 

ALBÜM: Ramiro Galas – M​ú​sica Brasileira Intergal​á​ctica
(Tropical Twista Records)

Brezilya’nın dans müziği geleneklerini, incelikli elektronik kurgularla filtreleme egzersizini, “Başka gezegenlerin Brezilya’sını hayal etme” girişimi olarak tanımlıyor Ramiro Galas. Ülkesinden miras müziğe getirdiği kozmik yaklaşıma Forró Red Light projesinden de aşina olabilirsiniz. Kendi adıyla yayımladığı ilk albüm de ritmik nüansları ve çeşitlenen füzyonuyla harekete geçiren bir etkiye sahip.

TEKLİ: dust – Trust U See
(Kanine Records) 

Uğursuz mu uğursuz bir bas hattı ve bir saksafon açılan, derbeder ama usanmış bir psikenin derinliklerine tam gaz bir yolculuk gibi bu şarkıyı, Interpol’le Avrupa turnesine çıkmadan hemen önce yayımladı dust. Avustralyalı post-punk beşlisi, caz unsurlarını uyarladığı deneysellik ve progresifliğini -nereden bakmayı yeğlediğinize göre- hepten kuşanmış ya da tümüyle patlatarak salıvermiş gibi. Grime çağrışımlı ritmi ve kaotik aranjmanıyla vücudu hemen ele geçiren; sözleriyle içine hapsolunmuş varoluşsal bir bunalımın agresif bir betimlemesi olan “Trust U See”, tüm karanlığı ve iniş çıkışlarıyla haftanın en etkileyici ve sürükleyici parçalarından. Nikola Jokanovic tarafından çekilen, gölge ve ışığın birbirine bayadır şahit olmadığımız biçimlerde meydan okuduğu yoğun videosu da hemen izlenmeli. 

TEKLİ: Deniz Taşar – Damlaya Damlaya 
(SOLAS Records)

24 Mayıs’ta yayımlanacak yeni albümü OVERFLOWING’e gün sayan Deniz Taşar’dan bir tadımlık. Groove’uyla hızlıca içine alan bir trap altyapısı üstünde güçlü vokaliyle salınan müzisyen “Gözlerini hep kapalı tutamazsın. Damlaya damlaya deniz olacaksın.” sözleriyle kendiyle yüzleşiyor; ektiklerini biçeceği güzel günleri düşlüyor. Parçanın, Berk Uslu yönetmenliğinde çekilen klibine de bekleniyorsunuz.

ALBÜM: St. Vincent – All Born Screaming
(Total Pleasure Records)

“Hayatta olmak korkunç, hayatta olmak çok mutlu. Her şey bundan ibaret.” Yaşamıyla ne yapacağını bilemeyen, sıkışmış ve gerçek bir şeyler arayan bir kadının 10 parçalık varoluşsal manifestosu All Born Screaming. Albüm, hikâyesinin anlatıcılığını üstlenen kaotik davulları, bir azalan bir yükselen çarpık gitarları, derin basları, umuda tutunan piyanosu, zihnindeki seslerin dışavurumu olan bu otobiyografik albümün kapağında Annie Clark yanıyor; dinledikçe de biz, dünyaya atılmış olmanın sancısıyla. 

TEKLİ: Pallbearer – Endless Place
(Nuclear Blast)

Bütün ağırlığını ve umutsuzluğu yavaş yavaş işleyen yeni Pallbearer parçası. Neredeyse 11 dakikalık kaydın sonuna geldiğinizde, kendinizi başladığınızdan çok daha perişan ve pesimist bir yerde, şarkıda anlatılana benzer bir kaybolmuşluk içinde bulmanız mümkün. İkinci yarıda gelen Norman Williamson’ın saksafon solosunu da ayrıca dikkat. Yeni albüm Mind Burns Alive, 17 Mayıs’ta aramızda olacak.

ALBÜM: Thom Yorke – Confidenza (Original Soundtrack)
(XL Recordings / GRGDN Müzik)

İtalyan yönetmen Daniele Luchetti’nin yeni uzun metrajı Confidenza’yı henüz izlemeden Thom Yorke’un elinden çıkan kusursuz soundtrack sayesinde filmin hissine girdik ve sırtımızdaki tüyler ürpermeye çoktan başladı. Albümün prodüktörlüğünü Yorke’un yanı sıra Sam Petts-Davies de üstlenmiş ve diğer iş birlikçiler arasında London Contemprary Orchestra, The Smile kadrosunda da yer alan Tom Skinner ve saksafoncu Robert Stillman bulunuyor. Ambient ve caz gibi etiketlerle betimlenebilecek koleksiyonda Thom Yorke’un vokallerini yalnızca iki parçada (“Knife Edge” ve “Four Ways In Time”) duyuyoruz.

ALBÜM: Sibille Attar – Brutal
(Bağımsız)

İsveçli müzisyen ve besteci, 10 sene önce En İyi Çıkış Yapan Sanatçı kategorisinde Grammy’ye aday olduktan sonra yeni yeni hızını almaya başladı. Son üç yıldaki 3., toplamda da 4. solo albümü Brutal yılın şu âna kadarki en iyi işlerinden biri. Indie hassasiyetlerin kaybetmeyen, bunları da 70’lerin prodüksiyonlarını andıran güzel yaylılarla, çok çeşitli enstrümanlarla bezeyen Attar’ın eski İskandinav filmlerine soundtrack olabilecek sinematografik vokali de çok ilgi çekici. Yer yer melodik dronelar ile psikedelik bir atmosfer de yaratıyor. Özellike “Famla”yı ısrarla öneriyoruz.

TEKLİ: Beings – Flowers That Talk / Happy To Be
(No Quarter Records)

Zoh Amba, Steve Gunn, Shahzad Ismaily ve Jim White. Ne kadro ama! New York müzik sahnesinin heyecan verici figürlerini bir araya getiren yeni grup Beings, ilk albümünü 7 Haziran’da yayımlayacak. Ismaily, birlikte stüdyoya girdiklerinde hissettiklerini şu sözlerle özetlemiş: “Dördümüz gerçekten ruhsal olarak sağlam, çağrışımcı ve çevresel olan birleşmiş bir şeyin içine düştük. Ve bu, herkes bireysel olarak gerekli niteliklere sahip olsa da her zaman gerçekleşmez.” Beings’in ilk parçalarından “Flowers That Talk”, ağır ağır hacimlenen kibar bir yangını andırıyor. “Happy To Be” ise melodilerini, iniş çıkışlarını; sizin doldurmanız için boşluklar bırakan bir serbest düşüş hâli.

ALBÜM: Babehoven – Water’s Here In You
(Double Double Whammy) 

Maya Bon ve Ryan Albert ikilisinden doğan Babehoven’ın ikinci stüdyo albümü bir süreliğine kafa dinlemek, indie-folk dinginliğinde sadece bir nefes almak isteyenlere ilaç gibi gelebilir. Bon’un vokallerinin yumuşaklığı ve akustik gitarın sıcaklığı birbirini albümün her saniyesinde tamamlarken sözlerdeki düşünceli hâlin dinleyene geçmemesi de işten değil. Hüzün, yetersizlik hissi, yalnızlık gibi hislerin ön sıraları aldığı uzunçalar Adrienne Lenker’ın 2020 işi songs’u sevenleri müzikal ve söz yazarlığı açısından tatmin edecektir. 

TEKLİ: Goblin Daycare – Liar, Liar
(Dedstrange)

İlk EP’sinden bu yana yakın takipte olduğumuz Goblin Daycare’in yaklaşan albümünden son tekli de yayında. Sistemi ayakta tutup ondan yararlanan bütün yalancılarla bu synth-punk numarası ile hesaplaşıyoruz. Şarkının eğlence dozu artırılmış, kaçırılmaması gereken videosunu da buraya bıraktık. Her an bir delilik peşinde olan grubun ilk kısaçalarından daha da kaotik, kalabalık, vertigo tetikleyen egg punk koleksiyonu için 17 Mayıs’a kadar kemerleri bağlayalım.

ALBÜM: Trent Reznor & Atticus Ross – Challengers (Original Score)
(The Null Corporation / Milan Records)

Luca Guadagnino’nun yönettiği; Zendaya, Mike Faist ve Josh O’Conner’ın başrollerini paylaştığı Challengers filminin müzikleri. Günümüzün en akılda kalıcı soundtracklerine imza atan Trent Reznor & Atticus Ross ikilisi formunun zirvesinde kesinlikle. İlhamını Berlin’in gece kulüplerinden, 90’lar ravelerinden alan koleksiyon; filmin tenis kortu etrafında filizlenen aşk üçgeninin iniş çıkışlı tansiyonuna kusursuz bir şekilde eşlik ediyor. Zelal Buldan’ın Challengers hakkındaki izlenimlerine buradan ulaşabilirsiniz.

TEKLİ: Nilüfer Yanya – Like I Say (I Runaway)
(Ninja Tune / GRGDN Müzik)

Salıntısına bir kere kapıldıktan sonra loop’tan çıkmanın hiç kolay olmadığı yeni Nilüfer Yanya parçası. Üç dakikalık akışın tamamına yayılan canlandırıcı perküsyonların üzerine sarmal gitarlarla bir halı seriyor ve sırtını bu döngüye yaslayıp akıtıyor içindekileri Londralı müzisyen. Nakaratta yükselen distortion da parçayı iyiden iyiye harlıyor.

ALBÜM: Adult Jazz – So Sorry So Slow
(Spare Thought) 

Müjdemizi isteriz: 2014’te bir albüm yayımlayan ve özgün soundlarıyla gönlümüzü çalan Adult Jazz dağılmamış, müziği bırakmamış; 2017’de çalışmalarına başladıkları ikinci stüdyo albümüyle işte karşımızda! Geç olsun güç olmasın diyelim. Geleneksel şarkı formülleri, kulağımızın alıştığı dinlemesi kolay melodileri ve ritimlerle hiçbir zaman ilgilenmemişti zaten Adult Jazz; So Sorry So Slow’da da yine deneysel kaslarını çalıştırmışlar. Dinleyicilerini zorlamıyor ama bir yandan da “her an yeni bir şeye hazır tetikte olun” diyorlar âdeta. Albümün geneline işlemiş ekolojik felaket teması sonik dünyanın da -özellikle gotik ve avangart etaylarla- yarattığı biraz rahatsız ve tekinsiz havaya da karışmış. 

TEKLİ: Marina Allen – Swinging Doors
(Fire Records)

Californialı müzisyen Marina Allen, 7 Haziran’a tarihlenen yeni albümü Eight Pointed Star’dan şarkılar paylaşmaya devam ediyor. Çıkışını 2021’de yapan müzisyene en yakın referanslar Courtney Barnett ve Laura Veirs olsa gerek. İlk tekli “Red Cloud”dan sonra ham ama net kaydıyla tam bir pozitif, “güneşli günler” şarkısı “Swinging Doors”, ilkine göre biraz gösterişsiz kalıyor gibi. Allen rekabeti yoğun bir kulvarda gidiyor, bakalım albümde farkını gösterebilecek mi? 

ALBÜM: Six Organs of Admittance – Time is Glass
(Drag City)

Gitarist Ben Chasny’nin 90’larından sonundan bu yana ağır duygu durumlarını tasvir etmek için yeni yaklaşımlarla zenginleştirdiği Six Organs of Admittance külliyatının en taze halkası. Son 10 yıldaki işlerinde farklı sistemler ve metotları şarkı yazarlığının merkezine koyarak tematik işler ortaya çıkaran Chasny, bu kez kaseti başa sarmış; erken dönem işlerini anımsatan bir koleksiyonla karşımızda. “Slip Away” ve “Spinning In A River” gibi parçalar, puslu vokalleri ve Chasny’ye özgü sarmallarıyla en derine attığınız, belki üstünü örtmeye çalıştığınız bir şeylere dokunuyor. Özlemişiz.

ALBÜM: Pet Shop Boys – Nonetheless
(Parlophone Records)

Synth pop’a boyadığı 80’leri takip eden 40 yılda yeni ufuklar keşfetmeye, üretmeye tam gaz devam eden Pet Shop Boys’un, prodüktörlüğünü James Ford’un üstlendiği yeni albümü. “Bizi insan yapan benzersiz duyguları” kutlayan 10 parçalık Nonetheless, Neil Tennant – Chris Lowe ikilisinin yarattığı sihrin asla sönmediğinin bir ispatı. Karakter tasvirleri, isabetli referansları ve pop parıltısıyla duygu aktarımını pürüzsüz, çabasız bir şekilde mümkün kılıyor.

TEKLİ: Jakuzi – Yarım Kalan
(Bağımsız)

“Güneş battı çoktan, zehri kaldı geçmiyor. Bildiğim doğruların hiçbiri iyi gelmiyor.” sözleriyle açılan yeni Jakuzi teklisi, grubun imzası hâline gelen retro synth-pop düzenlemesi, melankolik bir ifadeye sahip vokaller ve tutkulu tasvirlerle bir aşk hikâyesi anlatıyor. Yoldaki albümün sonik dünyasına dair de ipuçları veren “Yarım Kalan”, bugüne dek en kalabalık kadro ile hayat bulmuş Jakuzi parçası aynı zamanda.

ALBÜM: Benim Şehrim Benim Sesim 3
(BGST Records)

Farklı coğrafyalardan yeni sesler, yeni hikâyecilerle tanışmak isteyenler buraya! Müzik endüstrisinde toplumsal cinsiyet eşitliğine katkıda bulunmak adına müzik ve teknolojiyle ilgilenen kadınları bir araya getiren Beats by Girlz Türkiye kapsamında hayat bulan Kreşendo ve British Council ortaklığında filizlenen Benim Sesim Benim Şehrim projesinin üçüncü albümü yayında. Albüm, Ankara’dan Üsküp’e, Saraybosna’dan Mostar’a uzanan kent ve kadın hikâyelerinin kesişiminde yazılmış 12 şarkıdan oluşuyor.

ALBÜM: Greg Saunier – We Sang, Therefore We Were
(Joyful Noise)

Greg Saucier, 90s Cover Artist yahut basitçe ve caizce “The King” olarak da bildiğimiz, Deerhoof’un davulcusu ve kurucu üyesi. Bu ilk bu solo albümüne, grubun diğer üyelerinin gazıyla içinde birikmiş bir huzursuzluğa çare olsun diye atılmış. İki hafta evvel “Grow Like A Plant” teklisi ve şu nacizane klibiyle koleksiyonu duyuran müzisyen We Sang, Therefore We Were vesilesiyle gitar ve basta da en az davulculukta olduğu kadar ayrıksı bir icrası olduğunu cümle âleme duyurur hâlde. Son solo işi favori trash metalcileri Voivod’un Angel Rat (1991) albümünü baştan sona coverlamak olan Saunier’in albümü ajite ve sarkastik olduğu kadar içten ve kaleydoskopik; funk, grunge, hatta surf rock çağrışımlarına doygun avangart bir kayıt. Şarkı sözleriyle bezeli kapağı ise müzisyen ve sanatçı Ryan Hover’ın elinden çıkma. 

TEKLİ: Actress – Dolphin Spray / Static
(Smalltown Supersound)

Son işi LXXXVIII ile 2023’ün En İyi 100 Yabancı Albümü listemizde 15. sıraya yerleşmişti Actress. Ne mutlu ki arayı açmıyor. Yeni evi Smalltown Supersound aracılığıyla haziran sonu yayımlanacak yeni albümünün ismi Statik. Dinlemeye açılan ilk iki parça, sonik açıdan epey geniş bir alana yayılacağının ipuçlarını veriyor. “Dolphin Spray”, asla bitmesini istemeyeceğiniz bir loopu çekip çeviren oyuncu bir şarkı; “Static” ise alabildiğine bulutlu, karanlık bir kesit. 

TEKLİ: Johnny Cash – Well Alright
(Universal Music)

Songwriter isimli “kayıp” Johnny Cash albümünden ilk parça. Country ve folk müziğin efsanevi besteci / yorumcularından biri olan Cash’in 30 yıl önce yaptığı ve hiçbir zaman yayımlanmamış kayıtlar, bu yaz albüm olarak piyasaya çıkacak. Müzisyenin oğlu John Carter Cash, arşiv çalışmaları sırasında bulduğu kayıtlar, David “Fergie” Ferguson eşliğinde elden geçirmiş; babasının birlikte çalıştığı kimi müzisyenler eşliğinde parçaları son hâline getirmiş.