Sibirya tundrası, mamut fosilleri ve toksik erkeklik: “Holgut”

Sibirya’nın tiyal tabakası her geçen gün, gözlerimizin önünde hızla eriyor. Donmuş toprakların altında yüzyıllardır birikip yavaş yavaş salınan metan gazı, küresel ısınmanın önemli katalizörlerinden. İklim değişikliği kutuplardaki buzulları erittikçe, hapsolmuş gazlar da atmosferle daha fazla temas ediyor. Döngüsel olarak ilerleyen, her aşamanın bir diğerinin neticesi olduğu ve önüne geçilmezse gezegenin yok oluşuna zemin hazırlayacak bir süreç bu.

Belgesel alanında üretimleriyle bilinen Belçikalı sinemacı Liesbeth De Ceulaer, yeni uzun metrajında, sürecin şiddetle yaşandığı topraklardan biri olan Yakutistan Cumhuriyeti’ne çeviriyor kamerasını. Şu aralar düzenlenmekte olan Visions du Réel ve Kopenhag Uluslararası Belgesel Festivali’nin seçkisinde yer alan Holgut; belgesel tekniklerini genişleterek, kurmaca ile kurmaca olmayanı cesurca sentezlemeyi ve büyülü gerçeklikten görsel bir şiire eforsuzca manevra yapmayı vadeden bir çalışma.

Kitlesel yok oluşun tam ortasında

İklim değişikliğinin bir sonucu olarak, yaban hayvanlarının ortadan kaybolmaya başladığı ve antik çağdan kalma fosillerin zeminden yükseldiği bir habitattayız Holgut’ta. Ucu bucağı olmayan vahşi doğada farklı vazifelerini yerine getirmek niyetinde üç Yakutistanlı karşılıyor bizleri.

Kasaba halkından Roman ve şehirde yetişmiş kardeşi Kyym, nesli tükenmekte olan bir ren geyiğini avlamak üzereler: küçük kardeşin kendini kanıtlaması gereken, toksik erkekliğin çetrefilli bir sınavı bu. O esnada saplantılı bilim insanı Semyon, canlı bir mamut hücresi için permafrostu kırmakta, çünkü soyu tükenmiş bu hayvanı klonlamak için fosil örneklerine ihtiyacı var. Hiçbiri oyuncu değil, gerçekten bölgede yaşayan insanlar.

Bitki ile hayvanların kitlesel yok oluşlarının tam ortasında, insanlığın kendi imhasının şafağında, bu çağa ait bir efsane tezahür etmek üzere. Roman, Kyym ve Semyon hedeflerine yaklaşırken; hem üzerinde yürüdükleri donmuş dünya, hem de gerçekliğin kendisi eriyerek yeni formlar kazanacak. Mitlerin bir araya geldiği Sibirya tundrasında, mamut dişleri, ardımızda bıraktığımız geçmiş ile kıyamet gününü bir araya getirecek.

İnsan ve doğa arasındaki karmaşık ilişki üzerine

Yönetmen Liesbeth De Ceulaer, 2013’ten beri üzerinde çalıştığı, 73 dakikalık projenin ardındaki motivasyonu şu cümlelerle açıklıyor: “Bizler, doğal yaşamın birer parçasıyız. Dünyanın kimi parçalarını kaybettiğimiz vakit, benliğimizin de bazı kısımlarını kaybederiz. Hikâyelerimiz delinir, eksik kalır ve kaybolabiliriz.”

Nesli tükenmekte olan hayvanlara insan müdahalesinin rolü, yönetmeni etkileyenler arasındaymış özellikle. İklim değişikliği nedeniyle gezegenden silinen ve yine aynı sebeple fosilleri beliren mamutları, insanlığın olası sonu olarak imgeliyor anlaşılan.

Belgesel mi yoksa kurgu mu yönettiği sorusuna gelince, üretim yaparken terimler üzerinden düşünmediğini açıklıyor De Ceulaer. “Kendimi daha çok plan üzerinden ilerleyen bir takımın koçu olarak görüyorum. Gerçek yıldızlar ve filmi gerçekten yaratanlar, karakterlerin kendileridir. ” diyor.

Yazı: Merdan Çaba Geçer