Sistem kökten değişmeli: Aydınlanmalarımız ve yapılabilecekler

“Apokalips” kelimesinin etimolojisi bugüne kadar sizin de farklı bağlamlarda karşınıza çıkmış olabilir. Her koşulda, bu bilgiyi hatırlamak için isabetli günlerden geçiyoruz. Yunanca apokálypsis’ten gelen apokalips sözcüğü, aslen “gizli bir şeyleri ortaya çıkarma”, “keşfetme”, “aydınlanma” anlamlarına geliyor. Bu etimolojik bağlantı, tanıklık ettiğimiz felaketleri kıyamet olarak kodlayıp onlarla mesafelenmeye çalışmaya çoktan dur demiş olmak gerektiğini basitçe gösteriyor aslında. Roar Magazine’de geçtiğimiz sene yayımlanan, içinden geçtiğimiz krizli günlere kafa açıcı perspektifler getiren yazının da dediği gibi: “Başka Bir Apokalips Mümkün” belki de.

Evlerimizde, yanı başımızda, gözlerimizin önünde, cayır cayır yanmakta olan tablonun gerçekliğinin açığa çıkardıklarını hepimiz olduğu gibi bir görelim artık. Bu aydınlanmanın ışığında radikal ve kökten değişimlere olan acil ihtiyacı çok net bir şekilde kavrayalım. Gezegenin kalan süresini nasıl geçirmesi gerektiğine dair bilgiler zaten elde mevcut. Karşı karşıya olduğu büyük tehdidi Antroposenin ötesinde Kapitalosen ile tanımlamanın önemi aşikâr. 24 Eylül 2021’e randevu veren 8. küresel iklim grevi çağrısı, karar alıcılara #SistemiKöktenDeğiştir diye sesleniyor; yeni ve adil bir sistemin ancak doğanın, hiçbir canlının ve hiçbir kimsenin geride bırakılmamasını sağlayan bir mutabakatla mümkün olabileceğini haykırıyor.

Aşırı sıcaklar ve sel haberlerinin üzerine gelen, günlerdir tanıklık etmekte olduğumuz orman yangınlarının kırıcı boyutları karşısında, aydınlandığımız noktaları derlemeye ve yardım çağrılarını yaygınlaştırmaya koyuluyoruz.

Fotoğraf: Osman Güran
Öncelikle: Nasıl yardım edilebilir? Nasıl destek verilebilir?

Türkiye’nin her yerinden orman yangınlarıyla mücadeleye destek olabilmenin farklı yolları sosyal medya kanalları üzerinden paylaşılıyor. En önemli konu, güncel ihtiyaç listelerini takip etmek. Bu anlamda yardım ve destek çağrılarının takip edilebileceği kimi oluşum ve hesapları derledik.

Yardım iletmek için sosyal medyada yangından etkilenen il ve ilçelerin resmî hesaplarından paylaşılan uyarılar, duyurular ve ihtiyaç listelerini takip etmek gerekli. Instagram hesapları için: Bodrum Belediyesi, Manavgat Belediyesi, Marmaris Belediyesi, Adana Büyükşehir Belediyesi, Antalya Büyükşehir Belediyesi, Isparta Belediyesi, Muğla Büyükşehir Belediyesi.

Yangın bölgelerinden güncel ihtiyaç tespitleri ve durum verileri için Afet Platformu’nun sosyal medya hesaplarını takipte olun. Platform üyelerinin yürüttüğü Afet Haritası sayfası aracılığıyla güncel ihtiyaç tespitleri belirleniyor ve takibi yapılıyor. Ayrıca İhtiyaç Haritası‘nın paylaştığı güncel yangın durumu raporlarını da takip edebilirsiniz.

Ahbap Platformu, yangın mağdurları ve yangın sebebiyle bölgeyi tahliye etmek zorunda kalan insan ve hayvanlara “Güvenli Konaklama Noktaları Haritası” ile destek veriyor. Dilerseniz bağış yaparak, dilerseniz taşıma aracı veya konaklama tesisinizle yardımcı olabilirsiniz.

Pawguard komünitesi, yangın bölgesindeki hayvanlar hakkında güncel paylaşımlar yaparak ihtiyaçları paylaşıyor, gerekli desteklerin sağlanmasına vesile oluyor.

HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu), yangınlar nedeniyle evsiz kalmış hayvanların tedavileri için destek topluyor. Buradan ve buradan maddi destekte bulunabilirsiniz.

Küresel bir hareket olan The Save Movement’ın İstanbul uzantısı olarak faaliyet gösteren, insan dışı hayvanlar için özgürlük ve adalet mücadelesi sürdüren vegan aktivist topluluğu İstanbul Animal Save, insan dışı türleri candan saymayanlara karşı “Can kaybı olmayan orman yangını yoktur” hatırlatmasını yapıyor. Hayvanlarda yanığa ilk müdahele gibi sahada kritik olacak bilgilere yönelik paylaşımları var.

Veteriner hekim, kuş gözlemcisi, doğa fotoğrafçısı ve yazar Gökçe Coşkun’un paylaştığı “Orman yangınında hayvan buldum ne yapmalıyım?” tablosu da konuya ilişkin pratik bir kaynak.

Yaşama Tutunan Patiler Derneği, yardıma ihtiyacı olanlar için yangın bölgesinde çalışmalarını sürdürüyor. Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz.

Yaşam Hakkına Saygı Derneği de Marmaris ve Fethiye’de yardım çalışmalarına devam etmekte. Buradan takip edebilir ve çağrılarına destek olabilirsiniz.

Bu arada yardımların ulaştırılması konusunda Pegasus’tan da anlamlı bir hamle geldi. Kuruluş ve derneklerin taşımak istediği yardım malzemelerini bölgelere ücretsiz taşıyorlar. İletişim için [email protected]

Bilinçlenmede ilk adım: Akdeniz ormanları, yangına bağımlı ekosistemlerin bir parçası

Orman yangınlarına dair bilinçlenme sürecinde baştan kabul edilmesi ve tüm aksiyon planlarının, etrafında kurgulanması gereken bir gerçek var: Akdeniz Havzası’nın yangına bağımlı ekosistemlerin bir bileşeni olduğu. Akdeniz’i çevreleyen bütün sahilleri ve kıyı içlerini kapsayan, yangınlarla bir arada evrimleşmiş ormanların yangınlarla ilişkisi, insan-orman ilişkisinden çok daha eskiye dayanmakta.

Yani yangınlar, bu ekolojinin daimi bir parçası. Nitekim ormanların her ne sebepten çıkarsa çıksın yangınlar sonrası insan eli değmeden kendilerini yenileyebiliyor olması bu şekilde evrimleşmelerinden kaynaklanıyor. 

İnsanın üstüne düşen de temelde bu ekosisteme saygı duymaktan ibaret. Ormanların biyolojik dengesinin korunmasına özen göstermek ve tabii ki bu alanları tahrip ya da işgal etmemek. Aynı şekilde yangın sonrası yenilenme konusunda yapılan hatalı çalışmalar da ekosistemde kalıcı zararlar oluşmasına sebep olmakta.

Orman yangınlarının bu coğrafyada milyonlarca yıllık bir geçmişi, hatta varoluşunun bir parçası olduğunu akıldan çıkarmadan; gerekli tedbirleri almak ve konuya ilişkin kolektif bir bilinç yaratmak için kaybedecek bir saniye bile yok. 

Fotoğraf: Osman Güran
Akdeniz Havzası’nda da iklim değişikliğinin yangın artırıcı etkisi yaşanmaya başladı

Yangın ekoloğu Prof. Dr. Çağatay Tavşanlıoğlu, bilgilendirici thread’inde, sanılanın aksine, Akdeniz’deki ormanların yangınlardan sonra “yok olmalarının” söz konusu olmadığını açıklarken, bir yandan da şu anda pek çok yangının bu kadar yayılmasının ve söndürülememesinin sebeplerinin, yüksek sıcaklıklara, düşük nem koşullarına ve hızlı esen kuru rüzgarlara bağlı olduğunu belirtiyor. “Avustralya ya da Kuzey Amerika’da olduğu gibi Akdeniz Havzası’nda da iklim değişikliğinin yangınları artırıcı etkisini bizzat yaşamaya başladık.” Son yıllarda orman içi insan faaliyetlerine verilen izinlerdeki ve turizm faaliyetlerindeki artışı da riski büyüten faktörler olarak tanımak mühim elbet. Thread’in devamında Türkiye’nin neden şu an bu afetlerle karşı karşıya kaldığına dair başka detaylar da var. 

Plansız ağaç dikimi faydadan çok zarar veriyor

Yangınların ülke genelinde yayıldığı alan ve karşı karşıya olduğumuz ekolojik tahribatın boyutu anlaşıldığında, sosyal medyanın verdiği ilk reflekslerden biri “Ne yapılabilir?” oldu. Bu mücadeleye kilometrelerce öteden el uzatmak isteyenler, başta TEMA Vakfı çeşitli oluşumların “ormanlık alanlarda zarar görmüş ağaçların yerine yenilerinin dikilmesi” üzerine başlattıkları kampanyaları yaymaya ve maddi destek sağlamaya başladılar.

Ne var ki bilim insanları düşünülmeden, plansız şekilde yapılan büyük ölçekli ağaç dikimlerinin ekolojiye faydadan çok zarar vereceği görüşünde. Enerjimizi bu tarz seferberlikler yerine, yangın alanlarının restorasyonu sırasında alanlara sahip çıkmaya yönlendirmemiz gerektiğini söylüyorlar.

Hatta Ekolog Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, kaleme aldığı “Orman Yangınlarıyla Mücadelede Neleri Değiştirmeliyiz” başlıklı yazısında şöyle güzel bir öneri getirmiş: “Orman Genel Müdürlüğü toplumun hafızasına kazınan Manavgat yangını kontrol altına alındıktan hemen sonra uygun görünen birkaç alanda, ormanın kendini nasıl yenilemeye çalıştığının izlenmesine imkân veren gözlem terasları hazırlamalı. İlgilenenler belirli aralıklarla gelişmeleri, yani doğanın kendini yenileme serüvenini izleyebilmeli. Bu, kamuoyunun ormanın yangına uyumlu yapısını anlamalarına yardımcı olacak bir doğa okulu işlevi görebilir.”

Biyoçeşitlilik kaybına geçit vermemeli

Akdeniz ormanlarının kendini yenileme özelliğine sahip olduğu, misal kızılçamın yangından korumak için tohumlarını kapalı tutan bir tür olduğu biliniyor. Yangından birkaç hafta sonra bu kozalaklar açılıyor, tohumlar besin ve mineralce zenginleşmiş toprağa ulaşıyor ve genç fideler boy gösteriyor. Uzmanlar ormanlık alanların sadece ağaçtan oluşmadığının, çok daha fazla türe ev sahipliği yaptığının; anında restorasyon amacı taşıyan müdahalelerin biyoçeşitlilik kaybına yol açabileceğinin, ayrıca karbon emisyonuna sanıldığı kadar fayda sağlamadığının altını tekrar tekrar çiziyor.

Fotoğraf: Osman Güran
Yangınla mücadele ve yangına müdahaleye dair diğer konular

Doğru bilinen yanlışlardan bir diğeri, helikopterle müdahale üzerine. Helikopter, ilk müdahale ve yangını izleme aracı; temel görevi yeteri sayıda personeli en kısa sürede yangın yerine yetiştirmek. Ülkedeki ekipman yetersizliğinden bu yöntem bir alışkanlık hâline gelse de, helikopterlerin yangın alanlarında yüksek tesiri olduğunu söylemek mümkün değil. Orman yangınlarına helikopter ve uçakla etkin müdahalenin sağlanmasında pek çok farklı kriterin devreye girdiğini, kullanım alanlarının sınırlı olduğunu anlıyoruz. Ayrıca Akdeniz ikliminin görüldüğü birçok ülkede önemli bir problem olan “yangınla mücadele tuzağı” meselesi de Çağatay Tavşanlıoğlu’nun yukarıdaki thread’inde detaylandırdığı bir konu. Yangınla mücadelenin, yangın sırasında yanmış olması gereken alanda daha fazla yanıcı madde birikimine neden olarak gelecekte daha şiddetli ve söndürmesi zor yangınları ortaya çıkarabilmesi gibi bir durum var. 

Türkiye tarihinin en büyük orman yangınının arkasında orman yönetimi de var

Geçtiğimiz günlerde Esmiyor Podcast’in canlı yayınına konuk olan Tavşanoğlu, “Ormanlarımız için şimdi ne yapabiliriz?” başlıklı sohbette, şu anki Manavgat yangını tablosunun, 2008’de yakınlardaki bölgede gerçekleşen ve Türkiye’de şimdiye kadarki en büyük orman yangını olarak bilinen yangından daha büyük olduğuna işaret etti. Yangınların iklim değişikliğinin doğrudan bir sonucu olduğu görüşünde olsa da ağaçlandırma politikalarının da önemine dikkat çekti: “Bugün Türkiye’deki yangınları iklim kriziyle açıklamamak için bir sebebimiz yok. Ana tetikleyicisi sıcak hava dalgası ve kuru rüzgârlar. Bunlar iklim krizinin sonuçları. Ama sadece iklim yok, orman yönetimi de var. Çok miktarda ağaçlandırma yapılıyor. Ağaçlandırma yapıldığında açık habitatlar ortadan kalkıyor. Köyden kente göç diye bir olgu var. Eskiden orman köylüleri vardı; ormanlardaki yanıcı maddeyi azaltıcı birçok faaliyet yaparlardı. Artık köylerde kimse yaşamıyor, herkes şehirlerde yaşıyor.”

Geleceğe dair bazı öngörüler

İklim krizine bağlı olarak artan sıcaklıklar ve şiddetlenen yaz kuraklıkları orman yangını riskini artıran en büyük etken elbette. Üstelik gelecekte bu riskin daha yüksek olacağı da ortada. Bu güçlü değişikliğe bağlı olarak ağaçlar zamanından önce yaprak döküyor, otlar ve çalılar kuruyor, yanıcı madde olarak adlandırılan organik madde miktarı da katlanarak artıyor. Daha kısa sürede ve daha geniş alana yayılma riski olan yangınlarla karşılaşmamız işten bile değil.

Artan orman yangınlarının, orman ekosisteminde uzun vadeli etkisini anlamak için Technical University of Munich’den bir ekibin yapay zekâ ölçekli araştırmasına göre, Büyük Yellowstone Ekosistemi’nin; 2100 yılına kadar son 10 bin yılda olduğundan daha fazla değişime uğrayacağı tahmin ediliyor. Ekip Avrupa ayağı için bu sisteme tekrar öncelik vermiş durumda.

Vurgulandığı üzere, ekosistemin her ayağı oldukça karmaşık ve etkileşim süreçlerini iyi anlayabilmek için sofistike bir çaba gerekiyor. Gelecekteki orman yangınlarının sıklığına ve seyrine dair yeni modellerin geliştirilmesi şart.

Başka bir sorun da hayatta kalan ağaçlar arasındaki mesafelerin artması ve çok az tohumun toprağa kavuşmasıyla ortaya çıkıyor. Isınan ve kuruyan iklim yakmasa dahi savunmasız bıraktığı ağaçların büyümesine ve tohumlaşmasına izin vermiyor. Dünyanın farklı bölgelerinde art arda çıkan, normalden erken başlayan ve daha fazla süren her yangın bir gözdağı. Nature’da yayımlanan, orman yangınlarının büyüme hızı ve şiddetini tüm boyutlarıyla ele alan çalışmayı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Fotoğraf: Osman Güran
Orman yangınlarının insan sağlığı için yarattığı tehlikeler

ABD merkezli Centers for Disease Control and Prevention (Hastalık Kontrol Merkezi) tarafından paylaşılan verilere göre, her yıl 100 binlerce ölüm dumanla ilişkili sağlık sorunlarından kaynaklanıyor. Kısa süreli de olsa dumana ve / veya partiküllere maruz kalınması hâlinde solunum ve kalp rahatsızlıkları riski artıyor.

Geçtiğimiz yıllarda dünyanın farklı köşelerindeki kimi ülkelerde yangınların ardından havada asılı kalan partiküller sebebiyle hava kirliliğinin artışına tanıklık edildi. Euronews’ta yayımlanan makalede de vurgulandığı üzere, orman yangınlarının yol açtığına inanılan emisyon miktarıyla ilgili isabetli verilerin sağlanabilmesi, yangınların gelecekte sıklaşacağı öngörüsüyle beraber kamu sağlığı için kaçınılmaz bir öneme sahip.

Copernicus Atmosfer İzleme Sistemi (CAMS), dünya genelinde orman yangınlarından kaynaklı emisyonları takip ediyor. Orman yangını kaynaklı duman ve kirleticilerin atmosferdeki güzergâhlarıyla ilgili günlük gözlem ve tahminlerine buradan ulaşılabiliyor.

Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da içme suları. Yangın sebebiyle oluşan yüksek sıcaklık, tesisatlar ve nakil hatlarında kullanılan plastik malzemelere zarar veriyor. Bunun neticesinde içme sularında kanserojen maddelerin açığa çıkması söz konusu. Bülent Şık, 2 Ağustos 2021 günü bianet.org’da yayımlanan yazısında 2017 ve 2018’de California’da çıkan yangınların ardından yeraltına ve binaların içine gömülü borulardaki suyun kanserojen uçucu organik bileşikler (VOCs) tarafından yoğun bir şekilde kirlendiğinin tespit edildiğini hatırlatıyor. Yangınların yol açtığı yıkımın yangın süresiyle kısıtlı olmadığına vurgu yapan Şık, yangın konusunda bakış açısının değiştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor ve kamusal / bireyse metotlar öneriyor.

Yanan ormanlık alanlar imara açılabilir mi?

Kasıtlı bir girişim veya kendiliğinden gelişen yangınlar sonucu nice ormanlık alanların yok olması ve yanmış arazilere inşa edilen -başta otel- çeşitli yapılar, kolektif hafızamızda tazeliğini koruyor. Dolayısıyla birçoğumuzun aklında aynı endişenin getirdiği o soru belirdi: Yanan bu ormanlık alanlar da rant alanına çevrilebilir mi?

Anayasa’nın 169. Maddesi’ne göre tablo çok net: Yanan orman alanları hiçbir gerekçeyle imara açılamaz. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz, kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Ayrıca ormanları yakmak, yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.

Öte yandan 6831 sayılı yasanın ilgili maddelerinde yapılan pek çok değişiklik, orman alanlarının çeşitli sebeplerle imara açılmasını oldukça kolaylaştırdı. Önceden bir imarın yapılmasına çok istisnai durumlarda izin verilirken, çeşitli örneklerle artık bu durumun değiştiği görülüyor. Binlerce hektar alanın “orman vasfını kaybettiği” bahanesiyle Hazine’ye devredildiği, üzerinde milli servet taşımıyorsa herhangi bir arazinin orman rejiminden çıkartılabildiği biliniyor.

Konunun göz ardı edilmemesi gereken farklı boyutları da var tabii. Melis Alphan’ın Ekim 2020’de Artı Gerçek’te yayımlanmış yazısında vurguladığı gibi Maden Kanunu’nda 2001’den bu yana 21 kez değişiklik yapılarak ülkenin tamamı bir maden sahasına çevrildi. “2004’e kadar korunan alanlarda madencilik yapabilmek mümkün değil, orman alanlarında ise ‘olur’a bağlı iken, 2004’te 7. maddede yapılan değişiklikle Türkiye’de madencilik faaliyetlerini ‘her yerde’ yapmanın önü açılıyor. Zira, devlet ormanları, milli parklar, tabiat alanları, su havzaları, turizm alanları ve kıyı alanları madencilik faaliyetlerinin yapılabileceği alanlar olarak tanımlanıyor.” sözleriyle konuya açıklık getirmiş Alphan.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi 28 Temmuz Çarşamba günü Resmi Gazete’de çıkan 7334 sayılı yasayla ormanlık arazide yapılaşma yetkisi Turizm Bakanlığı’na bırakıldı. Kanunun 1. maddesinin d fıkrasına göre, “Kültür ve Turizm gelişme bölgeleri dışında kalsa bile” orman arazileri kamu yararı kapsamına alınarak turizm yatırımcılarına açılabilecek. Yeri, mevkisi ve sınırları Cumhurbaşkanı kararıyla tespit ve ilan edilecek bu alanlardaki bütün devlet taşınmazları da turizm kapsamına alınabilecek.

Kısacası, rant alanına dönen ormanlarda yapılaşma arzulayanların yangın çıkarmaktan daha fazla seçeneği mevcut. Fakat bu ihtimal de hiçbir zaman ortadan kalkmış değil elbette.

Limit aşım, sabır taşım

Bu arada 7334 sayılı yasanın çıkışından bir gün sonra, 29 Temmuz’da, doğanın bize 2021 boyunca kullanmamız için sunduğu kaynakları tükettiğimizin resmi olan Küresel Limit Aşım Günü’nü kaydettik. Yani 2021’in geri kalanında 2022’nin kaynaklarını kullanıyor olacağız. Küresel Limit Aşım Günü 2020 yılında, pandeminin etkisiyle üç hafta ileri kaymıştı. Bu yıl ise 2019 yılında kaydedilen tarihe koşar adım gelmiş bulunuyoruz. 2021 yılı karbon ayak izimiz 2020’ye oranla % 6,6 arttı. Diyeceğimiz şu ki, bu meseleyi etik ya da bireysel kodlamanın artık sona ermesi, acilen bir hak meselesi olduğunun herkesçe idrak edilmesi gerekmekte.