Güç bu kez kaybolmuş çocuklarla: Yaratıcıları ile Skeleton Crew üzerine

Röportaj: Meltem Demiraran

Galaksiler arası destansı savaşlar, unutulmaz karakterler ve kuşaklar boyu süren hikâyelerle dolu Star Wars evreni, sonsuz bir macera kaynağı olmaya devam ediyor. Ancak bu kez, güç Disney+’ın yeni dizisi Skeleton Crew ile evrenin bilinen köşelerinde değil; kaybolmuş çocuklarla.

Hikâye, Yeni Cumhuriyet döneminde geçiyor; savaş sonrası düzenin tam oturmadığı, yasa dışılığın kol gezdiği, adeta “yardımın imkânsız olduğu” bir ortamda. Başrolde, çocukların bu karmaşık dünyadaki rehberi olarak karşımıza çıkan Jude Law yer alırken Nick Frost ise dizinin droid karakteri SM 33’e sesiyle hayat veriyor. Ayrıca şu sıralar yeni bir solo albüm için geri sayımda olan TV On The Radio solisti Tunde Adebimpe de kadroda.

Karşımızdaki sıradan bir çocuk hikâyesi değil. Korsan temasıyla The Goonies ve Errol Flynn‘in klasikleri gibi eski dönem yapımlara da selam duran Skeleton Crew, hem nostaljik bir hava yaratıyor hem de Star Wars mitolojisine taze bir soluk getiriyor anlayacağınız. Disney+’ın yeni teknolojisi The Volume ile çekilen dizi, görsel olarak da izleyicileri galaksinin derinliklerine taşıyor diyebiliriz.

Star Wars evrenine bir çocuğun gözünden bakmaya hazırsanız, dizinin yaratıcıları Jon Watts ve Christopher Ford ile Skeleton Crew’un heyecan dolu dünyasına adım atıyoruz bu röportajda.


“Korsanlar, kim kaptan olacak diye sürekli birbirleriyle mücadele eder. Bu çocukların yaşadığı şeylerle oldukça benzer.” -Jon Watts

Başlangıçta yalnızca “çocukların kaybolduğu, bunaldığı ve Star Wars evreni hakkında pek bir şey bilmediği” fikrinden yola çıkmışlar. Bu nedenle de anlatı farklı zaman dilimlerine uzanabilirmiş Watts ve Ford’un gözlerinde. Ancak derinlere dalınca Yeni Cumhuriyet dönemine daha yakın olduklarını fark etmişler. Hikâyeyi, Yeni Cumhuriyet’in henüz kurulmadığı, savaş sonrası kaotik ve yasasız döneme yerleştirmenin harika bir fikir olacağını düşünmüşler. 

Nick Frost’u droidleri seslendirmeye ikna etmekte ise pek zorlanmamışlar. Frost, büyük bir Star Wars hayranı olduğu için teklifi hızlıca kabul etmiş. Watts ve Ford karakteri oluştururken senaryoları okuyup seslendirme yapıyormuş ve fark etmişler ki Frost’un korsan sesini taklit ediyorlar! Akıllarına gelen ilk kişi Frost olunca da teklifi yapıvermişler. Peki onları yaratıcı anlamda yönlendiren başka nasıl etkileşimler oldu acaba?

Skeleton Crew‘un tonunu klasik Star Wars etkileri, özellikle orijinal üçleme, nasıl şekillendirdi? Ayrıca, Star Wars dışında başka hangi ilham kaynaklarını bu hikâyeye dâhil ettiniz? 

Christopher Ford: Evet, kesinlikle dizinin tonunu etkiledi çünkü aynı galaksi gibi hissettirmesini istedik. Tek fark bu galakside çocuklarla ilgili bir hikâye anlatıyor olmamız. Bu yüzden, aynı tona yeni bir bakış açısı kazandırdı diyelim. Bunun yanı sıra hikâyedeki korsanlar da büyük bir yenilikti. George Lucas’ın Star Wars‘a korsanlar eklerken nasıl bir yaklaşım sergileyeceğini düşündük. Lando’nun Han’a eski bir korsan dediği gibi Lucas da eski samuray filmleri ya da İkinci Dünya Savaşı filmlerine referans verirdi. Biz de öyle yaptık. 

Jon Watts: 1930’lardan kalma korsan dizilerini ve Errol Flynn’in The Sea Hawk (1940), Captain Blood (1935) gibi destansı filmlerini izledik. İnanılmazlardı. 

Christopher Ford: Filmlerde destansı dövüş sahneleri ve kalabalık güverte görüntüleri vardı. Korsanlar ile İmparatorluk arasındaki farkı göstermek için bu kaosu yansıtmak istedik.

Star Wars kötüleri genelde unutulmaz oluyor. Skeleton Crew dizisindeki antagonist güçler hakkında ne paylaşabilirsiniz bizimle?

Jon Watts: Korsanların yaptığı şeylerle çocuklarımızın yaptığı şeyler arasında bir paralellik var. Korsanlar, kim kaptan olacak diye sürekli birbirleriyle mücadele eder, biliyorsun. Bu çocukların yaşadığı şeylerle oldukça benzer. Gerçekten de güzel bir dinamikti bu. Evet kötüler ancak bir yandan da baş karakterlerden çok da uzak değiller.

Christopher Ford: Ve şöyle bir tarafı da var işin: Bu çocuklar güvenli bir gezegenden geliyor fakat bunun kıymetini pek de bilmiyor. Maceraya atılmak istiyorlar. Ancak korsanlar ve diğer insanlar tehlikeli bir galakside yaşıyor. Star Wars’un neden olduğu savaşlarla hayatları altüst olmuş durumda ve sadece hayatta kalmaya çalışıyorlar. Hayata karşı duyarsızlaşmışlar ve hayatta kalmak için her şeyi yapmaya hazırlar. Bunun madalyonun iki farklı yüzü olduğunu düşündük ve bu temayı ele almak istedik aslında.


“Star Wars’un en iyi yaptığı şey, ne yaşta olursa olsun herkese kendini çocuk gibi hissettirmesidir.” -Christopher Ford

İkili, The Volume teknolojisinin doğru şekilde kullanıldığında gerçekten harika sonuçlar doğuran inanılmaz bir araç olduğundan da bahsediyor. Çocukların sürdüğü küçük bir uzay kayığı inşa ettikleri bir sahnede teknik ekip bu kayığı bir joystick ile donatmış; joystick çevrildiğinde bir gimbal hareket ediyor ve kayık buna göre yön değiştiriyormuş. Çocuklar gerçekten kayığı kontrol ediyormuş gibi hissetmiş anlaşılan. Ancak bu sadece kayığı deği; aynı zamanda The Volume’ü de hareket ettiriyormuş. Yani çocuklar uzayda bu şeyi sürerken çevreleri onların her hareketine tepki veriyor, bu da gerçekten oradaymışlar gibi bir his yaratıyormuş onlar için.

“Skeleton Crew ve Jawalar bir hazine avında kozlarını paylaşsa kim kazanırdı?” sorusuna yanıtları ise oldukça net: Jawalar!

Christopher Ford: Çocuklarımız yumuşak, rahat bir gezegenden geliyor. Çantalarını nereye koyduklarını bile unuturlar bence.

Jon Watts: Evet, kesinlikle Jawalar kazanırdı çünkü çocuklar hiçbir zaman böylesi bir hayatta kalma mücadelesi vermedi.

Jon Watts: Çocuklar çok profesyoneldi ya. Ancak yine de onların çocuk olmalarına ve özgürce hareket etmelerine izin vermek istedik. Jude, çekimlerin merkezinde yer alarak onların performanslarını sabitledi ve işlerini düzgün yapmalarını sağladı.

Christopher Ford: Film çekimi her zaman bir denge meselesidir; teknik olarak çok hassas bir iş ama aynı zamanda kendinizi hayal gücüne tamamen kaptırmanız gerekir. Star Wars’un en iyi yaptığı şey, ne yaşta olursa olsun herkese kendini çocuk gibi hissettirmesidir. Umarız bu dizi de aynı şeyi başarır.

Jon Watts: Steven Spielberg’ün çocukları ciddiye alan filmleri ile Star Wars’un tonunun birleşimini hedefledik. Bence, benim için daha derin bir şey şu ki Star Wars veya diğer bilim kurgu ve fantastik hikâyelerle ilk başta hep çok ilgilenmemin sebebi, bir tür kaçış sunmasıydı. Ödev yapmaktan sıkılmak gibi basit bir sorununuz olsa bile kurgusal bir dünyaya kaçabilmek cazip bir şey. Ancak bence gerçekten akılda kalan ve dünyayı etkileyen hikâyeler, Star Wars ya da diğer büyük anlatılarda olduğu gibi, içinde daha derin bir mesaj barındırıyor. Biz de bu geleneğe sadık kalmaya çalışıyoruz, ancak hikâyemizde fanteziye kaçışın aydınlık ve karanlık yanlarını öğrenmekle ilgili bir şey var. Bunun tamamen iyi ya da kötü bir şey olmadığını, asıl önemli olanın oradan ne alıp eve geri getirdiğiniz olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Umarım söylediklerim bir anlam ifade ediyordur!