Talking Heads’in 40 yaşına giren “Remain In Light” albümüne dair bilinesi 40 şey

Talking Heads’in yaratım sürecini kökten değiştirip yeni bir doğrultuda kürek çevirdiği ve ilhamını Afrika’da ve müziğin hep birlikte çalınarak cereyan etmesinde bulduğu Remain In Light albümü 8 Ekim 1980 günü Sire etiketiyle yayımlandı. Sonrasında geçen 40 yılda orijinalliğinden ve tazeliğinden hiçbir şey yitirmeden kalabilmiş bu nadide albüm, hâlâ yeni nesil müzisyenlere yol göstermeye; tıkanan zihinlere ilaç olmaya devam ediyor.

40 yaşına giren albümün prodüksiyon sürecine, şarkılarına, ikonik kapak görseline ve ardında bıraktığı mirasa dair bilinmesi gerekenleri derlediğimiz 40 maddelik listemizle kutlamalara katılıyoruz. İlk parça “Born Under Punches”ın eklemleri kıpırdatan bas yürüyüşü çalmaya başladıysa, yolculuğumuza 1980 yazında Bahamalar’da start veriyoruz.

PRODÜKSİYONA DAİR

*Kayıtlar 1980’in yaz aylarında Bahamalar’ın başkenti Nassau’daki Compass Point ve Philadelphia’daki Sigma Sound stüdyolarında gerçekleşti.

*Grup adına önemli bir değişiklik olarak şarkıların büyük kısmı Compass Point stüdyosundaki doğaçlama seanslarıyla ortaya çıkmış. Daha önceki üç albümdeki parçalar çoğunlukla David Byrne tarafından yazılmıştı.

*Albümün prodüktör koltuğunda grupla daha önce de çalışan Brian Eno var.

*Remain In Light öncesinde Brian Eno – David Byrne ikilisi, My Life in the Bush of Ghosts isimli efsane albümlerini kaydetmişti. Fakat söz konusu albüm, kullanılan sampleların temizlenmesi için daha fazla zaman gerekmesi sebebiyle Remain In Light’ın bir yıl sonrasında yayımlandı.

*Brian Eno’nun ilk başta Remain In Light albümü için çalışmak istemediği biliniyor. Fakat grubun kaydettiği enstrümantal demoları dinledikten sonra fikri değişmiş.

*Eno, Remain In Light’ın yaratım sürecini şu sözlerle tanımlıyor: “Dünyaya bakıp, ‘Ne kadar fantastik bir yerde yaşıyoruz, haydi kutlayalım’ demek gibiydi.”

*Afrika müzikleri (özellikle Fela Kuti’nin 1973 tarihli Afrodisiac albümü) grubun başlıca ilham kaynağı olmuş. Şarkılara karakterlerini veren poliritimler için haftalar süren denemeler yapılmış.

*Denemeler, kayıt sürecine de doğrudan yansımış. Parçalardaki partisyonları belirleyip kaydetmek yerine, aynı döngüyü tekrar tekrar çaldıkları uzun seanslarla kaydedip hoşlarına giden bölümleri kesip biçmişler. Byrne bu sürecin sonunda “İnsan görünümlü birer sampler”a dönüştüklerini söylüyor.

*Bahamalar’daki kayıtlarda çalışan teknisyen Rhett Davies, prodüktör Brian Eno’yla kayıtların fazla hızlı ilerlemesi sebebiyle yaptığı tartışmanın ardından kayıt sürecini terk etmiş. Yerine daha önce Bob Marley’le de çalışmış olan Jamaikalı teknisyen Steven Stanley davet edilmiş. Kendisi kayıtların gerçekleştiği dönemde 17 yaşında.

*Bir diğer teknisyen Dave Jerden’a ait, şimdilerde “vintage” hâlini almış Lexicon 224 dijital reverb efekt ünitesi kullanılmış. Bu model, kayıt yapılan odanın mimarisinden faydalanabilmesiyle türünün ilk örneklerinden biri olarak biliniyor.

ŞARKILARA DAİR

*Albüm öncesinde bir yazar tıkanıklığı yaşayan David Byrne, sözler için de ilhamı Afrika’da bulmuş. Enstrüman kayıtlarının ardından Afrika kültürlerini araştırmaya koyulan müzisyen, Profesör John Miller Chernoff’un African Rhythm and African Sensibility kitabından çokça beslenmiş.

*Kitap, müziğin Afrika’daki kırsal bölgelerdeki yaşantı üzerindeki etkilerini mercek altına alıyor. Chernoff, 1970 yılında araştırma yapmak üzere Gana’ya gitmiş ve burada yöresel perküsyonlar üzerine çalışarak, ritmik geleneklerin iletişime olan yansımalarını gözlemlemiş.

*Açılış şarkısı “Born Under Punches (And The Heat Goes On)”un nakaratında tekrar edilen ve şarkının isminde de parantez içinde geçen cümle, Brian Eno’nun okumakta olduğu bir New York Post gazetesinin manşetinden alınmış.

*“Crosseyed and Painless” şarkısı, aklını ve gerçeklik algısını yitirmekte olan bir kişinin ağzından yazılmış.

*Şarkıda duyduğumuz karakteristik gitar solosu, King Crimson üyesi Adrian Belew’a ait. Belew kayıtlar esnasında David Bowie ile turnedeymiş ama stüdyoya yaptığı kısa ziyaret epey verimli olmuş.

*Birçok kaynakta “popüler müzikteki ilk rap denemelerinden biri” olarak geçen “Crosseyed and Painless”ta bu tür bir girişimde bulunulmasının ardında davulcu Chris Frantz var. Şarkının köprü kısmı için söz yazmakta zorlanan ve tıkanan David Byrne’e bu fikri Frantz vermiş. Daha da ilginci: Şarkıda duyulan rap partisyonu, Byrne’ün ilk denemesi.

*Toni Basil’in yönettiği klipte The Electric Boogaloos ekibinden dansçıları izliyoruz. Hatta ekipten Skeeter Rabbit, bilinen ilk Moonwalk örneklerinden birini sergiliyor. Yılın 1980 olduğunu hatırlatalım, Michael Jackson’ın bu figürü efsaneleştirmesine henüz 3 yıl var.

*MTV, klipte grup üyeleri gözükmediği gerekçesiyle “Crosseyed and Painless”ı yayımlamadı.

*“Once In A Lifetime” şarkısının sözleri, David Byrne’ün bir radyodan kaydettiği İncil vaizlerinin konuşmalarından ilhamla yazılmış. Hayatın akışının durmadan devam ettiğine dair bu öğretilerin yanı sıra halkın orta tabakasının yaşam tarzı da Byrne’ü bu şarkıyı yazarken etkilemiş: “Orta sınıftan etkilenmemin sebebi benden çok farklı bir şekilde yaşamaları olabilir. Kendimi böyle yaşarken hayal edemiyordum.”

*Şarkının nakaratı Brian Eno tarafından yazılmış. Kendisi aynı zamanda nakarattaki geri vokallerden biri.

*Şarkının kayıt sürecindeki kod ismi “Weird Guitar Riff Song”muş. (Garip gitar riffli şarkı)

*“Once In A Lifetime”ın yine Toni Basil imzası taşıyan klibi, Ağustos 1981’de yayına başlayan MTV’nin ilk dönemlerinde en çok döndürdüğü videolardan biri. Grup üyelerinin tamamı değil ama harika figürlerle dans eden David Byrne’ü görüyoruz.

*“Once In A Lifetime” videosunun New York’taki Museum of Modern Arts’ta (MoMA) 1982’de gerçekleşen Performance Video sergisine ilham verdiği biliniyor. Serginin MTV izleyen çocukların ebeveynlerine, ekranda neler olup bittiğini izah etmek gibi bir misyonu varmış.

*Brian Eno ile birçok farklı projede çalışan Jon Hassell, “Houses In Motion” parçasında üflemelilerde.

*Adrian Belew’un konuk olduğu bir diğer parça da “The Great Curve”. Bir synthesizer gibi tınlayan uzun gitar solosu, yetenekli müzisyene ait.

*Aynı şarkıda geçen “The world moves on a woman’s hips” (Dünya bir kadının kalçalarında hareket ediyor) cümlesi de bir başka edebi gönderme. Cümle, Robert Farris Thompson’ın 1979 tarihli African Art in Motion kitabından alınmış.

*Albümün en ağırbaşlı şarkılarından “The Overload”, Talking Heads’in Joy Division sound’unu taklit etme çabası olarak tanımlanıyor. Fakat şarkı yazıldığı dönemde Talking Heads üyelerinin herhangi bir Joy Division şarkısı dinlememiş olduğuna dair efsaneler var. Çıkış noktası, İngiliz grup hakkında basında çıkan yorumlar ve kritikler olmuş.

*Remain In Light’ın orijinal versiyonu 8 parçadan oluşuyor ve “The Overload”la sona eriyor. Fakat şu an dijital platformlarda karşınıza çıkacak versiyonda 12 parça var. Albüm sürecinde kaydedilmiş fakat tamamlanmamış 4 parça, 2005’te albümün 25. yılı şerefine hazırlanan genişletilmiş versiyonla birlikte yayımlandı.

KAPAK GÖRSELİNE DAİR

*Albüm kapağı grubun bas-davul ikilisi olan Tina Weymouth ve Chris Frantz çiftinin, o dönem Massachusetts Institute of Technology’de çalışan araştırmacı Walter Bender ve liderliğindeki ArcMac ekibi (kendileri MIT Media Lab’in öncüsüdür) ile yaptığı bir iş birliğiyle ortaya çıkmış.

*İlk başta Weymout-Frantz ikilisinin kırmızı savaş uçaklarını kullanarak yaptığı bir kolaj üzerine çalışmaya başlanmış. MIT’de yapılan denemelerin ardından istedikleri sonuca ulaşılamamış. Bunun sebebi olarak da o dönemki bilgisayarların yetersizliğine dikkat çekiliyor.

*Bu fikirden vazgeçen ikili, maskelere duydukları meraktan yola çıkarak kendi portreleri üzerinde denemeler yapmaya başlamış ve efsaneleşen, kırmızı-mavi renklerdeki kapak görseli ortaya çıkmış.

*Frantz, albüm kapağında grupla birlikte görünme isteğini dillendiren Brian Eno’nun yüzünü, kendi yüzlerine empoze etmeyi de düşünmüş fakat sonra bu fikirden vazgeçmiş.

*Kapak ve kartonetin kalanındaki tasarımlar, Colors dergisinin baş editörü olarak da bilinen grafik tasarımcı Tibor Kalman’a ait. Kalman, piyasada tanınırlığının artması için hiçbir ücret talep etmeden grupla çalışmış.

*Kırmızı savaş uçaklarının yer aldığı kolaj, albümün arka kapağında görülebilir.

ALBÜMÜN MİRASINA DAİR

*Remain In Light, otoriteler tarafından Talking Heads diskografisinin zirve noktası olarak gösterilmesinin yanı sıra 80’lerin en önemli albümleri listelerinde her daim üst sıralarda yer aldı. Örneğin Rolling Stone dergisi, 1989’da yayımladığı 80’lerin en iyi albümleri listesinde albümü 4 numaraya yerleştirmişti. Pitchfork’un benzer listesinde ise Sonic Youth’un Daydream Nation’ının hemen ardında 2. sıradaydı.

*The Guardian’ın 1997’de yüzlerce müzisyen, radyocu, DJ ve farklı kaynaktan topladığı bilgiler ışığında oluşturduğu Tüm zamanların en iyi 100 albümü listesinin de 43 numarasında Remain In Light var.

*Albüm şimdiye dek iki kez baştan sona coverlandı. 1996 yılının Cadılar Bayramı’nda Atlanta’da konser veren Amerikalı progresif rock grubu Phish, albümü nefes kesen bir şekilde çalmış ve 2002’de çıkan Live Phish Vol. 15 derlemesinde bu kayıtları paylaşmıştı.

*2018’de Beninli müzisyen Angelique Kidjo, Remain In Light’taki tüm şarkıları yorumladığı bir saygı albümü yayımladı. Jay-Z, Kanye West, Rihanna gibileriyle çalışmış Jeff Bhasker’in prodüktörlüğünde kaydedilen albüme Tony Allen, Blood Orange ve Ezra Koenig gibi müzisyenler konuk olmuştu.

*“OK Computer’ı yaptıktan sonra grup olarak Remain In Light’la saplantılı bir ilişki kurduk. Ondan çok ilham aldık. Albümü yapış şekilleri, şarkılara nüfuz eden duygular…” Bu sözler Thom Yorke’a ait. Kendisinin Remain In Light’a methiyeler dizdiği röportajlarının sayısı hiç de az değil. Ayrıca bir Reddit kullanıcısının ortaya attığı, Radiohead’in The King of Limbs albümünün Remain In Light’a bir saygı duruşu olduğu iddiası da bir hayli ilgi çekici detaylara sahip.

*Her ne kadar albümün damarlarında Afrika kanı aksa da müzik otoritelerinin hemfikir olduğu bir konu var: Remain In Light’ın gerçek anlamda 1980’ler New York nostaljisi yaşattığı. Funk, disco, post-punk, no wave, Afrobeat gibi türlere dalıp çıkan albümün çeşitli anlarında; şehrin ikonik ama bir o kadar da ayrıksı mekânları The Paradise Garage, CBGB’s ve The Kitchen’daymış gibi hissettirdiği söylenir.