Teftiş: Dört günlük Le Guess Who? 2015 maratonu
Avrupa’nın en keyifli ve yeni keşifler yapmaya en elverişli festivallerinden biri olan Le Guess Who?, bu sene 19-22 Kasım tarihleri arasında Utrecht’te gerçekleşti. Festival programının büyük kısmına içerisindeki altı salonla birlikte evsahipliği yapan Tivoli Vredenburg’un yanısıra şehrin diğer noktalarında yer alan Tivoli De Helling, Ekko, Rasa gibi sahnelere de yayılan festival, bu seneki programında Faust, Orchestre Poly Rythmo De Cotonou gibi önceki jenerasyonlardan etkileyici isimlerle birlikte Föllakzoid, Disappears, Blanck Mass gibi günümüzün bol arızalı isimlerine programında yer verdi. Gaye Su Akyol, Okay Temiz ve Mustafa Özkent’in de peşisıra festivalin en büyük sahnesinde dinleyicilerin karşısına çıktığı festivalden notlarımızla karşınızdayız!
Yazı: Cem Kayıran, Fotoğraf: Busen Dostgül
19 Kasım Perşembe
Festivalin ilk günü, cuma-cumartesi-pazar programlarına göre daha az koşturmayla, şehrin tam merkezinde yer alan Janskerk kilisesinde Hildur Guðnadóttir ve Julia Holter performanslarıyla başladı. Festivalin ilk gününden koşturmaya başlayıp, haftasonu yorgun düşmemek adına, festivale Tivoli Vredenburg’un devasa sahnesi Grote Zaal’deki The Notwist konseriyle başladık. Sahnedeki onlarca enstrüman ve kalabalık kuruluma rağmen parçalarındaki minimal partisyonlarla birlikte dolgun ve oturaklı bir tını yakalayan Alman ekip, özellikle Neon Golden albümünden şarkılara yer verdiği konserinde kalabalık dinleyici kitlesini etkisi altına almayı başardı. Ardından festivalden önce programda merak edip dinlediğimiz ve epey de sevdiğimiz Kanadalı grup Avec le Soleil Sortant de sa Bouche’i izlemek üzere Pandora sahnesine geçtik. Constellation Records’ün küratörlüğünde oluşan program kapsamında çalan ekip, aynı gitar cümlelerinin ve düz ritimlerin yaklaşık on dakika boyunca sürdüğü ve grubun solistinin kendini kaybederek haykırışlarıyla festivaldeki ilk hayal kırıklığını yaşattı. Neyse ki bu konserin ardından, festivalin en iddialı isimlerinden Faust, Grote Zaal’i kontrolü altına alıyordu. Grubun hem erken dönem kraut rock yıllarından parçaları hem de serbest yapılarıyla kimi zaman çığlık çığlığa kimi zaman çıt çıkmayan sessizlikte kurgulanan şarkılarının yer aldığı performansı, festivalin ilk gününün en etkileyici konseriydi. Sahnede örgü ören üç kadının etrafına dizilmiş olan grup üyeleri, yaklaşık bir buçuk saat süren konserde beynimizi öylesine alt üst etti ki ne yarım saatlik yürüme mesafesindeki Om konserine ne de yarım saat sonra aynı binada farklı bir salonda başlayacak olan Ought’a enerjimiz kalmadı.
20 Kasım Cuma
Le Guess Who?’nun bu yıl en akılda kalıcı performanslarından birine şüphesiz Kaki King imza attı. Maalesef İstanbul’daki konseri geçtiğimiz hafta iptal olan Kaki King, eşine az rastlanır bir görsel şovla birlikte akışkan şarkılarını çaldığı konserinde, dinleyicilerine sıradışı bir deneyim yaşattı. Kaki King’den yarım saat sonra aynı salonda sahneye çıkan Detroitli agresif post punk grubu Protomartyr’in performansı, artık festivalin gerçek anlamda başladığını anladığımız konser oldu diyebiliriz. Tıklım tıklım salonda kapıların konser başlamasına dakikalar kala kapandığı Protomartyr konseri, performansa fazlasıyla odaklanmış dinleyici ile nefes kesen bir hale büründü. Hırçın gitar riff’leri ve solist Joe Casey’nin kendine has vokalleri, tansiyonun bir saniye bile düşmediği bir performansa dönüştü. Kulaklarda kalan çınlamayla ayrıldığımız Protomartyr konserinin ardından Jerusalem In My Heart’ın festivalin en yüksek yerde konumlanmış salonu olan Cloud Nine’da gerçekleşecek performansının, teknik sıkıntılarla iptal olmasıyla Tivoli Vredenburg’un büyük avlusunda kurulmuş olan Red Light Radio kabinine doğru yollandık. Konserden yeni çıkan Protomartyr üyelerinin sıradışı parti şarkılarından oluşan DJ setlerinin ardından gün boyunca Circuit Des Yeux, Viet Cong ve Deform-e gibi isimlerin DJ setlerine evsahipliği yapan alan, festival boyunca hem yorgun temponun arasında biraz nefeslenmek hem de eğlenceli zamanlar geçirmek için ideal noktalardan biriydi. Festivalin ikinci gününün benim için en heyecan verici ismi Blanck Mass, Le Guess Who? 2015’in en akılda kalıcı performanslarından birini sergiledi. Fuck Buttons üyesi Benjamin John Power’ın solo projesi olan Blanck Mass, Ronda sahnesinde gece saat 01:00’de başladığı konserinde kendine has bol baslı noise şarkılarını baştan sona aralıksız ve çeşitlendirerek çaldığı nefis bir konsere imza attı.
21 Kasım Cumartesi
Bu seneki programda en çok çakışan konserlere sahip olan üçüncü gün, gece 02:30’da çalacak Lightning Bolt’u izleyebilmek adına daha geç saatte festival alanına gitme kararıyla kurtarıldı. Gün içerisinde şehrin çeşitli noktalarında gerçekleşen Le Mini Who? performansları arasında yer alan Wavves’i izlemek için eski bir hapishaneye kurulmuş olan Village Coffee’ye gittiğimizde, mekanın kapısından sadece kafamızı uzatıp kahve kokusunu alabildiğimizi ve kalabalığın arasından odanın öteki tarafındaki grup üyelerini gördüğümüzde, çareyi dışardan camdan içeri bakarak ve tabii ki donarak izlemekte bulduk. Hollanda soğuğunda, pencereden konser izlemeye en fazla 10 dakika dayanabildik tabii ki. Aşağı yukarı aynı anda başlayan Keiji Haino, Shabazz Palaces ve Orchestre Poly Rythmo De Cotonou gibi üç iyi alternatif arasından Afrika tınılarını seçtik ve Grote Zaal’e doğru yola koyulduk. Sahnede sürekli gülümseyerek ve dinleyiciyi performansa el çırparak ya da şarkı söyleterek dahil ettiren ekip, ağırlıklı olarak deneysel ve arızalı yaklaşımların duyulduğu festival programında, iyi hisler ve mutluluk gibi temaların da var olduğunu hatırlattı. Ardından geçtiğimzi yılki festivalde, birlikte ilk konserlerini veren Suuns & Jerusalem In My Heart, Pandora sahnesinde dinleyicilerin karşısına çıktı. Önceki performanslarına nazaran ağırlıklı olarak Jerusalem In My Heart’ın performansının ön planda olduğu konserde Charles-Andre Coderre’in canlı olarak 16mm filmleri kullanarak yaptığı görseller de muhteşemdi. Salon İKSV’deki konseri programlarınıza almayı unutmayın! Festivalden önceki keşif çalışmalarımızda karşımıza çıkan ve anında merak uyandıran performansını izlemek ve biraz da hareketlenmek için E.E.K & Islam Chipsy’nin çalacağı Cloud Nine’a doğru tırmanışa geçtik. Üç Mısırlı müzisyenden oluşan ekip, klavye virtüözü Islam Chipsy ve iki davulcudan oluşuyor. Festivalin bu seneki programında yer alan birçok oryantal tınılı ekip arasında yer alan E.E.K & Islam Chipsy, Cloud Nine’ı tıklım tıklım dolduran kalabalığı dans ettirirken, Grote Zaal’de başlayan Kamasi Washington konserine yetişmek için biraz erken salondan ayrıldık. Festivalin en kalabalık dinleyici kitlesine çalan Kamasi Washington ve ekibi, kusursuz enstrüman hakimiyeti ve pozitif enerjisiyle festivale damgasını vurdu. Gece boyunca Ronda sahnesini, üç farklı performansla hakimiyeti altına alan Adrian Sherwood’un Şikagolu grup Disappears’a eşlik ettiği konser de festivalin en özel deneyimlerinden biriydi. Şarkılarını esneterek, yaklaşık 10’ar dakikalık formlarıyla çalan Disappears’a, masa başından noise katmanlarıyla eşlik eden Adrian Sherwood, kimi şarkılarda orijinalinden bile iyi sonuçların ortaya çıkmasını sağladı. Gecenin kapanışınıysa, (en azından bizim için kapanışını) Pandora sahnesinde Lightning Bolt yaptı. Gürültüyü ve enstrüman hakimiyetini kendilerine has bir kıvamda kesiştiren ikilinin performansı hala iç organlarımızı yerinden oynatan, saç döktüren bir ses bulutu ortaya çıkarıyordu. Le Guess Who?’nun bu seneki en tekinsiz performansı, tahmin edebileceğiniz gibi Lightning Bolt’tan geldi!
22 Kasım Pazar
Son gün, sabahki plak fuarı ziyaretinin ardından, festivale Ekko sahnesinde izleyeceğimiz Şilili grup Föllakzoid’le röportaj yaparak geri döndük. Bant Mag. No:45’te yer alacak röportajda grubun canlı performanslarındaki atmosfer ve ruh halini epey irdeledikten sonra konser için daha da heyecanlandık tabii ki! Röportaj sırasında Tivoli Vredenburg’da Grote Zaal’de sahne alan Gaye Su Akyol ve onun ardından sahneye çıkan Okay Temiz’in performanslarını kaçırsak da iki konser hakkında da övgüleri festivaldeki arkadaşlarımızdan bolca dinledik. Ekko sahnesinde bir saate yakın bir hipnoz ayini yapan Föllakzoid’in ardından Tivoli Vredenburg’a döndük. Festivalin en büyük sahnesindeki Türkiye maratonu, merakla beklenen Mustafa Özkent ve Belçika Gençlik Orkestrası konseriyle sona erdi. Kendisi gibi heyecanlı bir kalabalığa karşı çalan Mustafa Özkent, festivalin son gününün en renkli anlarının yer aldığı performansıyla Le Guess Who? 2015’in belki de en özel konserlerinden birine imza attı. Kendisinin konuk ettiği Os Mutantes, Eerie Wanda, Dungen gibi grupların yer aldığı Pandora sahnesinde çalan Hollandalı müzisyen Jacco Gardner de ağırlıklı olarak son albümü Hypnophobia’dan parçalara konserinde yer verdi. Akıcı ve eğlenceli performansı ara sıra teknik aksaklıklarla duraksayan Jacco Gardner’in ardından Ronda sahnesinde dinleyicilerinin karşısına çıkan Ariel Pink, Haunted Graffiti döneminden şarkılara da setinde yer vererek yüzümüzü güldürdü. Festival programının yine merak ettiğimiz isimlerinden biri olan Dungen’sa heyecanlı başlayan konserinde tansiyonu çabuk düşürdü. Epey etkileyici albüm versiyonlarının canlı uyarlamalarında çeşitli eksiklikler olması, konserin büyüsünün çabuk yitirilmesine sebep oldu. Dungen konserinden erken ayrılarak, festivalin kapanışını art arda Atlas Sound ve Deerhunter konseriyle yapacak Ronda’nın yolunu tuttuk. Deerhunter frontman’i Bradford Cox’ın solo projesi olan Atlas Sound, henüz sahnede soundcheck’ini sürdürürken bir anda başlayıverdiği setinde bol tekrar üzerine kurduğu şarkılarıyla, festivalin tüm koşturmacasının üstüne maalesef biraz yıpratıcıydı. Ardından Deerhunter’la birlikte sahnede olmaya devam eden Bradford Cox, sıradaki konseri yaşayan müzisyenler arasında en yeteneklisi olduğunu düşündüğü Ariel Pink’e armağan ettiğini açıkladı. “Desire Lines” ile başladığı konserde, dört günlük konser maratonunun finaline yakışır bir performansa imza attı. Dinleyiciyle olan iletişimi konusunda da ustalaşmış olan Cox ve ekibi, konserlerinin ortasında festivalin organizatörü Bob Van Heur için kadeh kaldırmayı ve kendisine bir şarkı armağan etmeyi de ihmal etmedi.
Etkileyici konser salonları, festivalle birlikte şehirde olan etkinlikleri, 40’tan fazla sanatçının yer aldığı poster sergisi, partileri ve nefis programıyla Le Guess Who?, bu yıl da ağzımızda güzel bir tat bıraktı. Üstelik festivalin, Utrecht’teki plak fuarına denk geliyor olması da epey önemli bir detay! Son üç yılda giderek genişlemesine ve büyümesine tanık olduğumuz festival, 2016’da 10. yaşını kutluyor. Festivalde sahne alacak gruplardan açıklanan ilk isim Wilco oldu! Aklınızda bulunsun!