Teftiş: Pitchfork Müzik Festivali // Paris // 29-31 Ekim 2015

Bant Mag. ekibi geçtiğimiz hafta Paris’te düzenlenen Pitchfork Müzik Festivali’ndeydi. Festivale dair notlarımız ile karşınızdayız.

Pitchfork Müzik Festivali Temmuz aylarında Chicago’da, 2011 yılından beri ise Ekim sonlarında Paris’te düzenleniyor. Geçtiğimiz senelerde de birçok başarılı ismi müzikseverler ile buluşturan festival bu seneki programıyla da bizi heyecanlandırmak için yeterli isme sahipti. Özellikle Björk’ün sahne alması planlanan ancak festivale iki ay kala iptal olması ile yerine eklenen Thom Yorke’un performansı en çok merak ettiklerimizdendi. Festival, her sene olduğu gibi Paris’in ünlü kültür merkezlerinden Grande Halle de la Villette’te gerçekleşti ve üç günlük biletler Thom Yorke’un açıklanmasından kısa bir süre sonra tükendi. Özellikle Türkiye’deki müzikseverlerin sitemiz üzerinden konserleri canlı olarak izleme imkanı bulduğu festivale dair izlenimlerimizi sizlerle paylaşıyoruz.

Yazı: Aycan Taşyürek Fotoğraflar: Vincent Arbelet

Deerhunter 074 ©Vincent Arbelet

Geçen sene olduğu gibi bu sene de zaten oldukça büyük bir mekan olan Grande Halle de la Villette’in uçlarına iki farklı sahne kurulmuştu. Bir grup bir sahnede konser verirken, diğer sahnede sound check yapılıp bir sonraki konsere hazırlık yapılıyordu. Bu arada her şeyin tıkırında ilerlemesi ve üç gün boyunca hiçbir aksilik olmaması, festivalde organizasyon ve ekip koordinasyonunun da çok iyi olduğunu gösteriyordu. Ancak şunu söylemeliyim ki festivalin en büyük problemi sahnenin yanlarında yer alan ve performansların yansıtıldığı büyük ekranların olmamasıydı. Böylesine büyük bir festival alanında arkalardaysanız, hele de benim gibi boyunuz kısaysa sahneyi görmek zor oluyor. Şunu da mutlaka ekleyelim: katılımcıların geneline bakıldığında ve bilet fiyatlarının da yüksek olduğu düşünüldüğünde alsında festivalin daha çok Avrupalı ve maddi durumu ortalamanın üstünde olan müzikseverlere hitap ettiği izlenimine kapılmamak elde değil.

Godspeed you!Black Emperor 067 ©Vincent Arbelet

1. Gün

İlk gün sahne alan isimler Haelos, Godspeed You! Black Emperor, Beach House, Ariel Pink, Kirin J. Callinan, Destroyer ve Deerhunter’dı. Benim için öne çıkan isimlerden bahsedecek olursam; Ariel Pink’i daha önce de canlı izlemiş biri olarak; Pink’in hala deli, kendini bilmez ve sahnede gaz olduğunu söyleyebilirim. Pink, şarkılarını seyircinin enerjisiyle sahnede daha da farklı bir boyuta ulaştırıyor. 17 Kasım’da İstanbul Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde sahne alacak olan Godspeed You! Black Emperor’a henüz bilet almamış olanlar, size sesleniyoruz! Sizin için önceden canlı izledik ve onayladık. İnanılmaz bir performans sizi bekliyor.

Ariel pink 051©Vincent Arbelet

Geçtiğimiz ay yeni albümü Fading Frontier’i çıkaran Deerhunter, Parisli dinleyici tarafından çok seviliyor olmalı. Eğer siz de sitemiz üzerinden izleme imkanı bulduysanız, mutlaka görmüşsünüzdür. Hem yeni albümden hem de eski albümlerden parçalar çalan gruba seyirci konserin sonunda ayakkabı hediye etti (!). Sonlara doğru elinde tuttuğu ayakkabıyı gruba gösterip duran bir izleyici, bir anda ayakkabısını sahneye fırlattı. Bradford Cox “Çok teşekürler, benim de ayakkabıya ihtiyacım vardı” demeye kalmadan güvenlik izleyiciye yöneldi. Cox, güvenliğe “Sorun değil. Bırakın, önemli değil” dese de nafile. Fransız güvenlik hiç Fransızca konuşur mu?

Tom Yorke 103 © vincent arbelet

2. Gün

Festivalin en kalabalık olduğu gün Cuma’ydı. Neden diyecek olursanız muhtemelen cevabımız “Thom Yorke sahne aldığı için” olacak. Festivalde bizim de en heyecanlandığımız isim günün sonuna doğru sahnede olan Thom Yorke’tu ve performansı ile bizi hiç de hayal kırıklığına uğratmadı. Bugüne kadar yaptığı işler ile müzik tarihine damgasını vuran en önemli isimlerden biri olan Thom Yorke, Pitchfork Müzik Festivali’ne de damgasını vurmayı başardı. Merak edenlere hemen söyleyelim: Konserde hiçbir Radiohead parçası çalınmadı. Yorke, Paris’teki setinde sadece solo kariyerinden parçalara yer verdi. Thom Yorke sahne tasarımı ile de farkını ortaya koydu. Sahnenin en üstüne yerleştirdiği iki büyük ekran sayesinde arkadaki izleyicilerin de performanstan bir şey kaçırmamalarını sağladı. Sahnenin hemen arkasında her şarkıya özel hazırlanan görsel şov müziğin gücünü arttırdı ve seyirciyi adeta hipnotize etti. Thom Yorke etkileyici performansı esnasında sık sık masasından öne çıkıp “Lotus Flower” klibindeki meşhur dansını yaptı. Canlı dans edince aslında havalı gözüküyormuş. Eline ara sıra gitarı da alan Yorke’a iki müzisyen de eşlik ediyordu ama etmese de olurdu. Sanki esas görevleri Yorke masa başında değilken, sahnede dans etmeye ve şarkılarını söylemeye çıkarken müziği kontrol etmekti. Performans boyunca Yorke tek başına izleyiciyi büyüleyebilecek güçte ve ihtişamdaydı. 1 saat 15 dakikalık bir performansın ardından Thom Yorke sahneden ayrıldı; fakat seyirci ayrılmadı. Tadı damağımızda kalmışken gitmek olur mu? Festivallerde sanatçılar genellikle bis yapmaz ama seyirci öyle umutluydu ki… Sağ olsun bizi kırmadı. Thom Yorke geri geldi ve sahnedeki ekibiyle birlikte bir şarkı daha çaldı. 3 saat daha çalsalar seyirci yine ayrılmazdı ama her şeyin de bir sınırı var tabi.

Battles 077 ©vincent arbelet

İkinci gün sahne alan diğer isimler Four Tet, Kurt Vile and the Violators, Rhye, Health, Rome Fortune ve Dornik’ti.  Bu günün Thom Yorke’tan sonra performansı göğe çıkarılması ve tebrik edilmesi gereken bir diğer ismi ise Battles’tı.

Unknown Mortal Orchestra 052 ©vincent arbelet

3. Gün
İtiraf edelim: Bir gece öncenin büyüsü altında olmaktan ve ertesi günün seçim heyecanından festivalin son günü bizim için biraz daha sönük geçti. En uzun programın olduğu Cumartesi gününde sahne alan isimler Hinds, Curtis Harding, Nao, Father John Misty, Unknown Mortal Orchestra, Avrupa turnesinin son konserini veren Run the Jewels, Spiritualized, Ratatat, Hudson Mohawke, John Talabot b2b Roman Flügel ikilisi ve Laurent Garnier’di. 16 Kasım’da Salon İKSV sahnesinde olacak Unknown Mortal Orchestra tüm sene boyunca aynı şarkıları çalmaktan bıkmış olsa gerek şarkılarını her zamankinden farklı çaldı. Onları ikinci kez canlı dinlediğimizden dolayı biz de bu sefer ayrı bir keyif aldık diyebiliriz.

Laurent Garnier012©vincent arbelet

Üçüncü gün sahnede olan isimler biraz daha elektronik müzik ağırlıklıydı diyebiliriz. Son sahne alan isim Fransız elektronik müziğinin babası Laurent Garnier, büyük ihtimalle Fransız izleyicisinin en çok heyecanla beklediği ve en çok dans ettiği isim olmuş olabilir. Zira, özellikle de Parisyen izleyici konserlerde fazla zıplayıp dans etmez veya diğer izleyiciler ile çok fazla temasa geçmez. Tüm bunların aksine herkesin patladığı an Laurent Garnier’in sahneye çıktığı an oldu. Buradan da anladık ki demekki onlar da coşabiliyormuş.

Hinds 063 ©vincent arbelet