“The Lost Daughter” ile anneliğin ezici sorumluluğu üzerine

Uzun yıllar oyuncu kimliğiyle tanıdığımız Maggie Gyllenhaal’un ilk kez kamera arkasına geçtiği, 78. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışıp senaryo ödülüyle dönen The Lost Daughter, bu ödül sezonunun en merakla beklenen işlerinden. Olumlu eleştirilerle karşılanan psikolojik dramdan ilk fragman teşrif etti. Hemen aşağıda.

Başrolde yer alan Olivia Colman’ın yanı sıra kadroda Dakota Johnson, Jessie Buckley, Ed Harris, Peter Sarsgaard, Dagmara Dominczyk ve Normal People’ın ardından ilk defa bir sinema projesinde yer alan Paul Mescal’ın isimleri var. Ekip çekimleri New Jersey’de gerçekleştirmeyi planlasa da pandemi şartları nedeniyle set Yunanistan’a taşınmış.

The Lost Daughter, dahiyane Napoli Romanları serisi HBO tarafından başarılı bir şekilde ekrana taşınan yazar Elena Ferrante’nin aynı isimli romanının uyarlaması. Gyllenhaal, aslında ilk başta yazarın The Days of Abandonment isimli kitabını uyarlamak istediğini fakat iznin çoktan başkasına verildiğini söylüyor. Romanı bitirdiğinde anne, sevgili veya kadın; herhangi bir kimliğiyle bu dünyada deneyimlediklerinin ilk defa yüksek sesle ifade edildiğini düşünmüş. Teklifini Ferrante’ye ileteceği bir mektup yazabilmek için tam 1 ayını harcamış ve sonuç olarak yazar, filmi onun yönetmesi şartıyla kendisine yeşil ışık yakmış.

Yönetmenin annelik, cinsellik, kadınlık ve arzu hakkındaki gizli gerçekler hakkında olduğunu söylediği uyarlama; anlatısını yolları bir yaz tatiline kesişen karakterler ekseninde kuruyor. Bir üniversitede profesör olan, tek başına yolculuğa çıkmış Leda’nın (Colman) gözleri sahildeki bir anne ile kızına takılıyor. Aralarındaki gürültülü, tehditkâr, zorlu ilişkiye tanık oldukça rahatsız oluyor; erken yaşta anneliğe dair dehşet, kafa karışıklığı ve gerilimle örülü anıları hafızasında beliriyor. Bu duygu karmaşası içinde, genç bir anneyken yaptığı kimi seçimler ve bunların sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda hissediyor kendini.

Film, 31 Aralık’ta Netflix kataloğunda yerini alacak.