“This Is England”ın yaratıcısından, İngiltere tarihinin en büyük dolandırıcıları

BBC henüz birkaç gün önce, I May Destroy You’nun yıldızı Michaela Coel ile yeniden iş birliğine gideceklerinin sinyallerini vermişti ki heyecan verici bir ortaklığın detayları ile tekrar gündemimize yerleşti. Kalp atışlarını yükselten isim ise Birleşik Krallık bağımsız sinemasının en yetenekli yönetmenleri arasında sayılan, This Is England ve uzantısı niteliğinde mini dizilerle kendine ait hayran kitlesi edinen Shane Meadows. Normal People ile kırılmadık kalp bırakmayan Element Pictures da bu girişimin arkasındaki şirket.

Projenin ismi The Gallows Pole ve aynı adlı Benjamin Myers romanının serbest bir uyarlaması. 18. yüzyıl Yorkshire’ında, yaklaşan sanayi devriminin zemininde inşa edilecek anlatı; dokumacılar ve toprak işçilerinden kurduğu çeteyle ekonomiyi alabora edip İngiltere tarihinin en büyük dolandırıcılığını gerçekleştiren bir suç örgütünü ve eski bir demir işçisi olan lideri Hartley’yi takip edecek. Ne var ki rakiplerine gözdağı veren Hartley’nin kurduğu imparatorluğun kaderi tehlike altında, İngiltere’nin çehresi de sonsuza dek değişmek üzere.

Myers’ın tarihi kaynaklardan derleyerek hazırladığı eser, dikkate değer bir direniş öyküsü olarak nitelendiriliyor. Birleşik Krallık’ın en büyük edebiyat ödüllerinden olan Walter Scott’ı da kazandığını belirtmeli. Bu ödüle uzanıp sinematik uyarlamasına kavuşan romanlar arasında Hilary Mantel’ın Wolf Hall’unu, Andrea Levy’nin The Long Song‘unu ve Robert Harris’in An Officer And A Spy’ını sayabiliriz.

Shane Meadows ve “En kişisel olan, en yaratıcı olandır” felsefesi

Bozukluklardan küçük parçalar kopardıktan sonra eritip kendi paralarını basan bir grup “yaramaz” hakkındaki bu inanılmaz ama gerçek öykünün, Yorkshire dışında çok az bilindiğini söylüyor yönetmen. Filmlerinin yapımında katkıda bulunan BBC’ye pek yabancı değil esasen fakat kanal için böylesine geniş ölçekli bir seri hazırlamaktan dolayı oldukça heyecanlı.

Romanın onun yaratıcı ellerinde nasıl şekilleneceğini merakla beklerken, Meadows’un kariyerine de hızlı bir bakış atalım istedik. Mike Leigh ve Alan Clarke gibi yönetmenlerle anılan Kitchen Sink Drama akımının temsilcilerinden kendisi. Ayrıca büyük bir Martin Scorsese hayranı. Mean Streets’in sinemasını nasıl şekillendirdiğini, üretim sürecine nasıl etki ettiğini “(Onun) Anladığı ve birlikte büyüdüğü insanlarla ilgiliydi. İlk kez şöyle düşündüm, ‘Belki bir janra ait film yapmak zorunda değilsin, belki kendi hayatın hakkında bir film yapabilirsin.’” sözleriyle aydınlatıyor.

Scorsese’nin “En kişisel olan, en yaratıcı olandır.” sözü meşhurdur. Meadows’un Cannes, Venedik, Tribeca, Roma, Tallinn gibi başat festivallerde yarışmış yapımlarla örülü, 90’ların ortalarından bugüne uzanan filmografisi için “oldukça kişisel” en doğru sıfat. Bir röportajında, dokuz yaşında maruz kaldığı istismarın çalışmalarını oldukça etkilediğini söylüyor örneğin.

Twenty Four Seven için hem bir boks kulübünde ter döktüğü hem de yerel bir futbol kulübünde oynadığı, A Room for Romeo Brass için ise yakın arkadaşının geçirdiği kaza nedeniyle mahallenin istenmeyen çocuklarıyla takıldığı gençlik yıllarından ilham almış. Dead Man’s Shoes’u zorbalığa maruz kalan, uyuşturucu bağımlılığıyla savaşan ve genç yaşta intihar eden bir dostuna adadığı biliniyor. Falkland Savaşı’nın kendini hissettirdiği bir atmosferde, 12 yaşındaki Shaun ve katıldığı çete üzerinden İngiltere’de radikalleşen ırkçılık hareketlerine içeriden bakan This Is England; zaten büyük oranda onun anılarını kaynak belliyor.

Üniversite yıllarından arkadaşı ve Talks to Angels isimli grubun -kendisiyle birlikte- üyesi olan Paddy Considine’le yaratıcı işbirlikleri de, yine kişisel ve sanat hayatı arasındaki bağları kanıtlamakta.

Yazı: Merdan Çaba Geçer