Timothée Chalamet ve Luca Guadagnino yeniden bir arada: “Bones & All”

Her ne kadar I Am Love ve A Bigger Splash gibi kalburüstü filmleriyle takdirimizi toplasa da birçokları için Luca Guadagnino’nun her işi merakla beklenen bir yönetmene dönüşmesi, kırılmadık kalp ve nemlenmemiş göz bırakmayan Call Me by Your Name ile gerçekleşti. 1983 yazında, güneşli bir İtalya kırsalında, hayatının sonsuza dek değişeceğinden habersiz genç Elio ile doktora tezi üzerinde çalışmak için evlerine konuk olan Oliver arasında yaşananlar; son yılların en yakıcı, tesiri yüksek, tutku ve haz dolu aşk öykülerinden biriydi.

Call Me by Your Name’den sonra çok sevdiği Suspiria’nın yeniden çevrimi ile karşımıza çıkan, ardından şahane We Are Who We Are ile televizyon çıkarmasını yapan Luca Guadagnino; şu aralar yeni filmi Bones & All’un prodüksiyon sürecinde. ABD sınırları içinde çektiği ilk projenin setindeyken Deadline’a konuştu ve bu öyküyü seçmesindeki motivasyonlar, oyuncu kadrosunu nasıl oluşturduğu, Timothée Chalamet ile yeniden bir araya gelişinin detayları ve elbette yılan hikâyesine dönen olası Call Me by Your Name devam filmi hakkında kimi açıklamalarda bulundu.

Herkesin aklındaki soru: Call Me by Your Name’in devam filmi gelecek mi?

Call Me by Your Name‘in devamının gelebileceği hakkında söylentiler, aylar yıllar öncesine dayanıyor aslında. Guadagnino ikinci filme sıcak baktığını sıklıkla dile getirse ve Timothée Chalamet ile Michael Stuhlbarg’ın olası bir projeye katılmaya niyetli oldukları bilinse de, Armie Hammer bu fikre daha mesafeliydi. Ancak çok geçmeden Hammer da ikna edildi.

Geçtiğimiz nisan İtalya merkezli dergi La Repubblica’ya konuşan Guadagnino, devam filminin çekileceğini ve ilk filmdeki kadronun tamamen korunacağını söylemiş; senarist James Ivory’nin bu girişime yer almayacağını açıklamasının ardından, heyecan verici bir kalemle görüşmelere başlandığını duyurmuştu. Kaynak romanı yazan André Aciman’ın öyküyü 2019’da yayımlanan Find Me ile devam ettirmiş olması, neler izleyebileceğimiz hakkında az çok fikir sahibi olmamıza da vesile olmuştu.

Bu demecin ardından hem araya giren pandemi süreci hem oyuncuların artık uluslararası yıldızlara dönüşmesi hem de Hammer’ın sinema dünyasından aforoz edilmesinin etkileriyle projeden ses seda çıkmadı.

Nam-ı diğer Elio’muz Timothée Chalamet’nin çalışma takviminin pek sıkışık olduğunu tahmin etmek güç değil; henüz izleme fırsatı bulamadığımız Dune’un devam filmleri ve Willy Wonka’nın gençlik yıllarını canlandıracağı yapım, prodüksiyon süreci yeni başlayanlardan. Öte yandan Armie Hammer’ın değil bir Guadagnino filminde, herhangi bir yapımın kadrosunda yer alması artık imkânsız görünüyor. Yamyamlık ve cinsel istismar içeren ifadelerinin geçtiğimiz aylarda ortaya çıkmasının ardından, tecavüz geçmişi olduğunu da öğrendik. Hâliyle yer alması planlanan birçok filmin kadrosundan birer birer çıkarıldı.

Guadagnino, Deadline’a, “Gerçek şu ki, kalbim hâlâ orada, ama şu an bu film üzerinde çalışıyorum. Umarım yakında Scarface‘i de çekeceğim ve daha birçok projem var. O yüzden bir süre Atlantik’in bu tarafına, yapmak istediğim filmlere odaklanacağım.” diyor. Çalışma takviminin sıkışık olmasının yanında, her ne kadar bahsetmese de Hammer’ın ayyuka çıkan geçmişi de projeden uzaklaşmasına sebep olmuş belli ki.

Peki Bones & All ne hakkında? Kadroda kimler var?

Camille DeAngelis’in korku janrına armağan ettiği aynı isimli romanının uyarlaması olan Bones & All, Guadagnino’nun uzun süredir birlikte çalıştığı senarist David Kajganich (Suspiria, A Bigger Splash) ile yeni iş birliği. Seti Ohio’da kurulan yapım, yönetmenin ABD topraklarında çektiği ilk film aynı zamanda. Guadagnino, son yıllarda Amerikan kültürü ve Amerikan sinemasından oldukça etkilendiği belirtiyor ve okyanusun öteki tarafında geçiş yaptığı için oldukça mutlu ve gururlu olduğunu söylüyor. Son birkaç ayının harika geçtiğini, ülkenin güzel olduğu kadar pek görünmeyen bölümlerini tanıdığını söylüyor.

Kadro için Call Me by Your Name’in yıldızları Timothée Chalamet ile Michael Stuhlbarg tekrar bir araya gelmiş, Waves’deki performansıyla yönetmenin radarına giren Taylor Russell ve Oscar ödüllü oyuncu Mark Rylance da dâhil edilmiş. Projeye son olarak Damien Chazelle’in televizyon çıkarması The Eddy’de izlediğimiz André Holland, orijinal Suspiria’nın başrolündeki Jessica Harper, Guadagnino ile We Are Who We Are’da da çalışan Chloë Sevigny, Martin Scorsese’nin kızı Francesca Scorsese ve yönetmen kimliğiyle tanıdığımız David Gordon Green (Halloween, Joe) katıldı.

Bones & All, toplum sınırları içinde nasıl hayatta kalacağını öğrenmeye çalışan genç bir kadın olan Maren (Russell) ile serseri Lee (Chalamet) arasındaki ilk aşkın hikâyesi. Aynı zamanda, kendisine âşık kişileri öldürme ve yeme dürtüsüne sahip Maren’ın, neden böyle bir dürtüye sahip olduğu hakkında kafasındaki soru işaretlerine cevap bulmak için hiç tanımadığı babasını aradığı tekinsiz bir yolculuk hakkında. Öykü Ronald Reagan ABD’sinin arka yolları, gizli geçitleri ve tuzaklı kapılarında geçiyor. Tüm bunlar, karakterlerin korkunç geçmişlerine ve aşklarının sağ çıkıp çıkamayacaklarını belirleyecek nihai bir duruşa çıkıyor.

Guadagnino ilk okuduğunda romana âşık olduğunu; hemen Chalamet, Russell, Stuhlbarg’ı kilit rollerde gördüğünü ve yönetmen dostu Green’i bir şekilde kadroya kattığını söylüyor.

Guadagnino’dan Chalamet, Russell ve Stuhlbarg üzerine

Call Me by Your Name‘deki olağanüstü performansının ardından uluslararası bir yıldıza dönüşen Timothée Chalamet ile tekrar bir araya gelmekten, elbette çok memnun Guadagnino. Bu buluşma hakkında, “Okuduğum an dedim ki, bu rolü sadece Timothée oynayabilir. (Her şey) şans eseri gelişti çünkü o Roma’daydı, ben de Roma’daydım, COVID-19 kısıtlamasından sonra bir araya gelebildik. O harika biri, harika bir oyuncu; şimdilerde yükseldiğini gördükçe onunla gurur duyuyorum. Ve bu karakter de onun için çok yeni, hem sevecen hem de yürek parçalayıcı.” diyor.

Yine Call Me by Your Name‘deki tiradıyla filmin unutulmaz anlarından birinin merkezinde yer alan Michael Stuhlbarg, zorlu ilk romantizminde Elio’ya el uzatarak kalbimizde taht kuran babadan çok farklı bir karakterle karşımıza çıkacak belli ki. Yönetmen, ayakkabıcı Salvatore Ferragamo hakkında bir belgesel yaptığını, Stuhlbarg’ın sesiyle Ferragamo’ya hayat verdiğini, bu yüzden ilişkilerinin hiç kesintiye uğramadığını belirtiyor.

Başrol için neden Taylor Russell’ı seçtiği sorusunu, “o çok parlak, mantıklı bir oyuncu” diyerek yanıtlıyor Guadagnino. Waves‘i izlediğinden beri kendisinin büyük hayranıymış ve bir şekilde birlikte çalışmanın yollarını aramaktaymış. “Bu, aşkın imkânsızlığı ve buna duyulan ihtiyaç hakkında çok romantik bir hikâye. Aşırı durumlarda bile. Timmy ve Taylor, bu evrensel duyguları tasvir etmek için ışıltılı bir güce sahipler.” demekte.