Duygudurum: Tuğçe Şenoğul / Atlas - Yerdeniz

Yazı: İlayda Güler - Fotoğraf: Berk Çakmakçı

Seni Görmem İmkansız ve Kahinar gruplarıyla geçirdiği senelerden sonra müzikal yolculuğuna solo kayıtlarla devam eden Tuğçe Şenoğul 2017’de, Görkem Karabudak ve Taner Yücel prodüktörlüğünde vücut bulan ilk uzunçalarını yayımladı. Müzisyenin hayatından geçmiş hikâyeler aracılığıyla hepimizin korkularına, aldanışlarına, gizlerine, velhasıl güneş girmeyen odalarına bakan, onlara adanmış olan Gölgelerine; yalnızca isim tercihiyle bile içeride duyulacaklara dair iştah kabartmaya yetiyordu. Tabii bununla kalmıyor; Fransız şansonlarından taverna müziğine uzanan geniş bir yelpazede titreşen, temasına sadık koyu tonlu elektronik düzenlemelerle acıların, özlemlerin kilitlerini söküp sistemimizi alt üst ediyordu; hâlâ da ediyor her dinleyişte. 

“Bıraktığın İzler”, “Kaptan”, “Onun Karanlık Huyları”, “Bunu Sana Demiştim” ve “Senden Korktum Ben” gibi etkili şarkıların yuvası Gölgelerine’yi çeşitli tekliler takip etti. Sahne performanslarının yanı sıra Şenoğul’un sesini bu sene, Görkem Karabudak’a eşlik ettiği “Kopkoyu Bir Yolculuk” ve Sezen Aksu külliyatının incilerinden “Bu Gece”ye getirdiği yorumda duyduk. Sırada, prodüksiyon kredilerini Belçikalı müzisyen Tsar B, Karakter, Elif Dikeç ve bizzat Tuğçe Şenoğul’un paylaştığı, miks ve mastering işlemlerini Adham Farid’in üstlendiği ikinci albüm Atlas’ın beş parçayı bir araya getiren ilk bölümü Atlas – Yerdeniz var. 

Gölgelerine’de de izi olan Berk Çakmakçı’nın elinden çıkmış kapak görselinde, aklındaki sorularla ışığa doğru yönelen Tuğçe Şenoğul, Atlas’ı şu sözlerle anlatıyor: “Kaybolduğunu hissedebilirsin. Burada bir yanlışlık yok. Sende bir yanlışlık veya eksiklik yok. Kaybolmak hayata dair, yola dâhildir. Harita ise burada. Sarıldığımız yerde, ruhta.” 

17 dakikada üflenen ses büyüsü Atlas – Yerdeniz’in his haritasını çıkardık.

Açılışı yapan “Kırık Hikaye”de, sıra sıra dizilen akorlarla önce tepemizde yoğun bir atmosfer inşa eden synthler saniyeler ilerledikçe, ayrı düşmüş iki kişinin birbirini uzaktan duyan, boğuk kalp atışlarına dönüşüyor sanki. “Özledim kendimi.” demesi yeterince yakıcı değilmiş gibi, artık ulaşılmaz görünen o en güzel hâlini içinde sakladığı sevdiğini de yanında istiyor anlatıcımız. Geçmişin hissinden kopmaya direniş, nostalji yaratan müzikal elementlerle desteklenirken; bir seçim yapmanın gerekmediği, iki kalbin bir yerde buluşabileceği senaryoyu arzularken buluyoruz kendimizi.

Albüme de adını veren “Atlas”a şarkı deyip geçmek biraz ayıp olacak; gelin tarifi zor, tuhaf derecede fazla yakın hissettiren bir deneyim olarak düşünelim şimdilik. Bu kez büsbütün savunmasız kalmaya dair bir anlaşma imzalatıyor Tuğçe Şenoğul; kendi kalbinde bulduğu sözleri dinleyicinin kalbinin içinde söylüyor gibi. Tekdüze bir ses üzerine, vazgeçme eyleminin ardında bıraktıklarını damıtan bir şiir okuyor önce; çünkü sevildiğini bilen biri gibi zorla tutamaz ki onun elini. Selin Baycan’ı da duyabileceğiniz nakaratın ardından sözü Mısırlı müzisyen Lella Fadda’ya bıraktığında ise ritimler, tekleyen kalp atışlarına evriliyor; ayakları yerden kesen bas dokunuşları ve nefis vokal armonileriyle söz konusu veda, bir tören ambiyansında tamamlanıyor.

Groove’uyla baş döndüren “Cennet”, “Kendini bana bırak, büyüye izin ver. Böyle uzak olursan, iki kişi kaybeder.” gibi sözleriyle ihtiyacımız olan özgürlüğü buram buram yaşatıyor; “Atlas”ın etkisinden henüz çıkamamışken, bu kez başka yönden esen bir rüzgârla bir defa daha silkeliyor. Bir prodüksiyon harikası olduğu söylenebilir zira adında vadettiği cennete kulaklara çarpan sesler aracılığıyla götürebiliyor. Burada bir sürpriz de var: Bir siren kılığında whistlenote şovu yapan Seda Erciyes’le karşılaşıyoruz. İpleri ele almanın, kararlılığın, tutkunun özgüveniyle dolup taşıyoruz.

“Aklımda Fırtınalar”, ruhun haritası Atlas’a ulaşma arzusunun en belirgin olduğu şarkı. Başından sonuna dek bir türbülans hâlinde gibi tınlayan düzenlemesi ve muhtemelen yalnızlıkla kuşanılmış bir ânın eseri olarak ortaya çıkan sözleriyle bir çıkış aratsa da oturaklı bir endişesi var; pek de tekinsiz hissettirmiyor. Tuğçe Şenoğul şık vokalleriyle kaybolunan o yerden ulaştırıyor sesini; dikkatli kulaklar Hazal Döleneken’i de duyacak.

Kapanış parçası “Serseri”, Atlas – Yerdeniz öncesinde bıraktığımız Tuğçe Şenoğul’a dair, kaydın geri kalanına göre daha çok tanıdıklık barındırıyor; kendisine geri vokallerde KARDELEN eşlik ediyor. Katmanlı prodüksiyonuyla sanki bir zaman tüneline sokan şarkıda “Biz bizi anlamalıydık.” derken, üstünden epey geçmiş bir ayrılığın yası tutuluyor. Ancak dokunaklı yaylı partisyonlarıyla kalpler parça parça olmadan hemen önce, Atlas’ın gösterdiği yollardan biri de olağanca açık ediliyor: “Azaldığım yerde başladım. İzin verdim eğilmesine. İzin verdim yere serilmesine.”

Anlayacağınız, hem hikâye anlatıcılığı hem de prodüksiyonel kalitesiyle ikinci bölümünü iple çektirecek bir kayıt Atlas – Yerdeniz. Tuğçe Şenoğul’un çeşitlendirme hevesini karşıya direkt geçiren, olgunlaşmış, daha da lezzetlenmiş vokallerini dinleyebilmek; bu kısaçalar vesilesiyle ortak üretimlerin sağladığı zenginliğin tadını çıkarabilmek güzel. Ama belki de en güzel olan, akış boyunca onunla birlikte yalpalayabilmek; canı yanarken, ferahlarken, ararken, bulurken; farklı hikâyelerde aynı hislerle buluşarak iyileşebildiğimizi görmek.

Bu arada Atlas – Yerdeniz’in lansman konseri 1 Kasım’da Babylon’da; biletler burada.