Venedik günlükleri 2:  Yeni Yorgos Lanthimos ve Wes Anderson filmleri

Yazı: Melikşah Altuntaş

Festivalin üçüncü gününde izlediğim merakla beklenen Yorgos Lanthimos filmi Poor Things yarışmanın şimdilik açık ara en iyi filmine dönüşürken, Wes Anderson’ın Netflix için çektiği 37 dakikalık The Wonderful Story of Henry Sugar da ağızlara bir parmak bal çaldı.


POOR THINGS

Yönetmen: Yorgos Lanthimos

İskoçya’nın çıkarmış olduğu en önemli yazarlardan biri olan Alasdair Gray’in 1992 yılında yayımlanan başyapıtı Poor Things (bizde de Zavallılar adıyla 2009 yılında yayımlanmış), beyazperdeye uyarlaması bir hayli güç bir eser. Zira romanın önemli bir kısmı mektuplaşmalar ile birtakım -sahte- tarihi not ve metinlere dayanmakta. Kabaca, 1800’lü yılların ikinci yarısında bilimsel deneyler yapan bir doktorun henüz intihar etmiş bir kadın bedenini hayata döndürerek yarattığı Bella Baxter’ın dünyayı keşfini konu alan roman, oyuncaklı dili, sıra dışı karakterleri ve eğlenceli göndermeleriyle edebiyat tarihinin bol ödüllü yapıtları arasında yerini almıştı. 

En son The Favorite’ta güçlerini birleştiren Tony McNamara ve Yorgos Lanthimos’un bu benzersiz romanın beyazperde uyarlaması için yeniden senarist ve yönetmen görevlerini üstlenmeleri ise muhtemelen romanın başına gelmiş en iyi şey. Nitekim bu nevi şahsına münhasır metin, McNamara & Lanthimos ikilisi için biçilmiş kaftan. İkiliye The Favorite’in görüntü yönetmeni Robbie Ryan ile kurgucusu Yorgos Mavropsaridis de eklenince ekibin bir önceki başarısını tekrar etmesi kaçınılmaz olmuş.

Lanthimos’un kışkırtıcı zekâsının her saniyesine sirayet ettiği bir film izlemek her zaman eğlenceli. Fakat bu kez ortada bir de çok sağlam bir metne sırtını yaslamış olmanın konforu da olunca Poor Things, bitmesini hiç istemediğimiz karanlık bir masalın içinde gezinme tecrübesine dönüşüyor. Bella Baxter’ın yaratıcısı Dr. Godwin ve onun asistanı McCandles ile Bella’nın yeniden doğumunun bebeklik dönemine tekabül eden süreçte geçen ve siyah beyaz izlediğimiz ilk yirmi dakikada, olayların gizemi yavaş yavaş çözülmeye başladıktan sonra Bella’yı dünyayı, kendi cinselliğini, parayı ve patriyarkın zalim düzenini keşfe çıktığı bir maceraya uğurlayan film, sürpriz gelişmelerle devam ediyor ve tüm bu zaman zarfında Lanthimosvari çok sayıda sinir bozucu sahneye kikirdeyip, yarattığı bu benzersiz dünyayı ağzımız açık izliyoruz.

Emma Stone’un Bella Baxter ile kariyerinin en iyi performansını verdiğini söylemek güç değil. İlk sahneden finale kadar bu zorlu ve bir oyuncuyu çok rahatlıkla küçük düşürebilecek tuzaklarla dolu rolü o kadar güçlü bir şekilde tutup asla bırakmıyor ki bir noktadan sonra Bella’yı sahiplenmekten kendimizi alamıyoruz. Willem Dafoe, Ramy Youssef, Mark Ruffalo ve oyuncu kadrosunun geri kalanı da rollerine cuk oturmuş ve nefis performanslar sergiliyor. 

Son yılların en parlak prodüksiyon tasarımı ve kostüm çalışmasıyla da bu filmde karşılaştım desem abartmış olmam sanırım. Poor Things tüm teknik dallarda yılın tüm ödüllerini süpürecek gibi görünüyor. Bir de ilk kez herhangi bir filmde orijinal bestelerini dinlediğimiz Jerskin Fendrix’e özel bir parantez açmak gerek. Lanthimos’un ruhuna bu kadar uygun bir müzisyen keşfetmiş olması inanılmaz. Fendrix’in da adını ilerleyen yıllarda sıkça duymamız kaçınılmaz gibi.


THE WONDERFUL STORY OF HENRY SUGAR

Yönetmen: Wes Anderson

Son derece üretken bir yıl geçiren Wes Anderson’ın Cannes’da izlediğimiz son filmi Asteroid City’yi takiben Netflix için çektiği kısa metrajı The Wonderful Story of Henry Sugar da önceki akşam yarışma dışı gösterimini gerçekleştirdi. Anderson’ın Roald Dahl’ın aynı adlı metnine dayanan 37 dakikalık filmi, Ralph Fiennes’in anlatıcılığında başlayıp çeşitli anlatıcıların dâhil olmasıyla ilerliyor ve Ben Kingsley’nin canlandırdığı Henry Sugar’ın gözleri kapalıyken de görme yeteneğinin konu edildiği eğlenceli bir masala dönüşüyor. 

Dev Patel, Benedict Cumberbatch, Richard Ayode gibi isimlerin çeşitli rollerde karşımıza çıktığı bu minik şirinlik muskası, Anderson’ın sabit çerçeveler dışına çıkıp, hareketli bir aktüel kamera da içeren birkaç sahneyle karşımıza çıkması açısından da ilginç. Bunun dışında iç içe geçen, değişen, dönüşen, birbirinin içinden açılan ve sağ sola, yukarı aşağı kayıp duran teatral dekorlar da yine bildiğiniz gibi.