Güzel bir tesadüf, ortak bir lisan: Waldo’s Gift

Röportaj: Cem Kayıran

Bristol çıkışlı Waldo’s Gift, doğaçlama seanslarından filizlenen müzikal üretimlerinde progresif rock, caz, drum’n’bass, noise gibi ayrıksı yaklaşımları eforsuzca bir araya getiriyor. Her dinleyişte canlı dinleme arzusu uyandırdıklarına şüphe yok. 16 Mart Cumartesi günü ODTÜ Müzik Toplulukları’nın, 28. Rock Şenliği’ne konuk olarak bu ihtiyacı karşılayacaklar. Waldo’s Gift öncesi Puck ve Gobo sahnede olacak.

İlk Türkiye konseri öncesi Waldo’s Gift üyeleri Alun Elliott-Williams (gitar ve efektler), Harry Stoneham (bas) ve James Vine’dan (davul ve elektronikler) ile sahnede olma deneyimi, cover meselesine yaklaşımları ve Bristol’ın üretimlerine etkisi üzerine aydınlatıcı bir sohbete koyulduk.


Waldo’s Gift, kuruluşu ve gelişimiyle günümüzde nadir rastlayabileceğimiz hikâyelerden biri. Bristol’daki The Gallimaufry adlı venüyü işleten ekip tarafından bir araya getirilmiş üç müzisyenden bahsediyoruz. Daha önce hiç birlikte çalmamış olmalarına rağmen; her hafta bir gece diledikleri müziği yapmaları için sahneyi Alun, Harry ve Jim’e teslim eden cesur ve vizyoner bir mekân burası Beş-altı yıl süren residency programı, Waldo’s Gift müziğinin de dinleyiciler huzurunda şekillenmesine vesile olmuş. Gitarist Alun’e göre sahnede, kan ter içindeki insanların önünde kendilerini evdeymiş gibi hissediyorlar. “Her şey böyle başladı, canlı çalmak bu müziğin doğduğu yer.” diyor.

Bu deneyim, Waldo’s Gift üyeleri için aralarındaki iletişim kanallarını keşfetme, reflekslerini ve eğilimlerini tanıma anlamında büyük rol oynamış tabii ki. Üçlünün 2019’dan bu yana paylaştığı kayıtlarının da ardında bu doğaçlamalarda ortaya çıkan ve yıllar içinde yoğrulmuş eskizler var. Jim Vine anlatıyor:

“Stüdyo müziği dediğimiz şey de sahneden geliyor. Her hafta doğaçlama çaldığımız konserlerin kayıtlarından oluşan dev bir havuz var. Sahnede yazılmış müzikler. Bu koca listeden bir şeyleri kesip biçerek şarkılaştırdık, stüdyoya uygun şekilde düzenledik. Tam bir daire dönmüş olduk aslında: Konserler ile başladık, onlar stüdyoyu etkiledi. Şimdi turneye çıkıp stüdyoda kaydettiklerimizi çalıyoruz. Tabii ki şarkılar her seferinde başkalaşıyor, döngü devam ediyor.”

Jim’in bahsettiği turne, geçtiğimiz şubat ayının sonlarında gerçekleştirdikleri ilk headline turneleri. Daha önce hiç çalmadıkları şehirlere ilk kez uğradıkları bu yolculuk, müziklerinin Bristol dışında da bir karşılığı olduğunu kanıtlamış. Eski bir striptiz kulübünden dönüştürülmüş bir salon ya da karanlık bir bodrum katı gibi mekânlarda çaldıkları turnenin hemen başında hem Alun hem Jim’in hastalanması başta tatları kaçırmış olsa da uğradıkları her şehirde beklediklerinden fazla ilgiyle karşılaşmaları; bu ilk turneyi epey şaşırtıcı ve özel kılmış. Bilhassa yayınlarını pandemi döneminde yaptıkları için grubun dinleyici kitlesine ilişkin verilerin yalnızca ekranlarda gördükleri rakamlardan ibaret olduğunu söylüyor Alun Elliott-Williams; önceleri “Bu istatistikler gerçekliğe de yansıyacak mı?” tadında bir şüphe taşıdığı parantezini de açarak.

Anahtar kelime #1: Adanma

Önden hazırlanmış bir materyal olmadan, yıllar boyu her hafta konser çalan bir grup olmak bir lüks olarak okunabilir. Riskli, yorucu, hatta korkutucu gibi sıfatları da aynı cümleye koyabilirsiniz. Benim gibi bu serüveni kilometrelerce uzaktan takip edenler için de grubun daimi üretim hâlinde olduğunu idrak etmek hiç zor değil. Nitekim gerek stüdyo, gerek sahne kayıtları, gerek rework ve cover külliyatıyla seri paylaşım hâlinde Waldo’s Gift. 

Kasım 2023’te başladıkları One Song A Week / Her Hafta Bir Şarkı serisinden de bu noktada bahsetmek gerek tabii. 16 hafta boyunca düzenli olarak yeni bir parçayı sosyal medya kanalları ve Bandcamp hesaplarında paylaştılar. Üstelik “BEAT” kod adlı bu parçaların davul-gitar-bas partisyonlarını ayrı ayrı, ücretsiz olarak kullanıma açarak. An itibarıyla Waldo’s Gift Bandcamp hesabında, kendi prodüksiyonlarınız için gönül rahatlığıyla değerlendirebileceğiniz bir stem havuzu mevcut.

Tüm bunları alt alta dizince, Waldo’s Gift’i tanımlayan şeylerden birinin adanmışlık olduğu sonucuna ulaşmak zor değil. Zaman, enerji, zanaat, sürekli üretim hâlinin getirisi olan fiziksel ve zihinsel yıpranmalar da pakete dâhil tabii. Basçı Harry Stoneham, üçü için de hayatlarındaki başlıca yaratıcı çıktının Waldo’s Gift olduğunu söylüyor. Kimyalarının tutması ve bir arada olmaktan aldıkları hazzın “büyük bir şans” olduğunun da farkındalar. The Gallimaufry ekibinin içgüdüleriyle açtığı orta, dağlara taşlara da gidebilirdi elbet. Jim bunu “güzel bir tesadüf” olarak tanımlıyor; Alun de durumu şöyle detaylandırıyor:

“Bence adanmışlık, bir anlamda geliştirmesi biraz zaman alan güvenle ilişkili; sürecin kendisine ve müziğinle söyleyecek bir şeyin olduğuna duyduğun inanç yani. Bunu yapabileceğimize, birlikte harika müzikler üretebileceğimize inanmakla alakalı bir durum. En temelde adanmışlık, çıkardığımız seslerle diyalog kurabileceğimiz bir şeyler olduğuna ikna olmaktan geliyor. Bunun sürekli büyüdüğünü görmek de harika bir his.”

Bristol’da havalar nasıl?

Bristol ve müzik arasındaki köklü bağlar malumunuz. Trip-hop, drum’n’bass, dubstep gibi estetiklerin dalga dalga dünyaya yayıldığı şehir burası. Jim bu dönemleri deneyimlememiş olsalar da Bristol’da olmanın irticalen bir etkisini hissettiklerine inanıyor. Şehrin Waldo’s Gift’e kattıklarından bahsederken, konser salonlarını işleten ekiplerin ne denli açık fikirli olduklarının altını kalın kalın çizdiler. DIY (kendin yap) yaklaşımının şehrin geneline yerleşmiş olduğundan ve bunun da müzik sahnesinde 30 yıldır yeni yönelimlere alan açtığından bahsettiler. “Londra’da yaşayan bazı müzisyen arkadaşlarımızın burada olan biteni kıskandığını biliyoruz.” diyorlar. Sözü Harry’ye bırakayım:

“Bristol, Londra’dan çok daha küçük bir yer. Popülasyon olarak ülkenin en kalabalık 6. şehri ama belli bölgelerde yoğunlaşan bir kalabalıktan bahsediyoruz. Yani banliyölerde yaşamıyorsan, tüm konser mekânları yürüme mesafesinde. Bir konsere gitmek için metroya binmen ya da tüm şehri boydan boya geçmen gerekmiyor. Alışılmadık ve leftfield müziklere şans vermeye hevesli çok fazla venü var. Turnenin son konserini çaldığımız Strange Brew gibi mekânlarda çok çılgın gecelere tanık olabilirsin. İnsanlar denemeler yapmak için istekli. Umdukları kadar bilet satılmazsa bile bunu dert etmiyorlar.”

The Canteen adlı sıklıkla çaldıkları mekânı da hatırlatıyor Harry; burada haftada sekiz konser (cumartesi iki tane olacak şekilde) düzenleniyormuş. Üstelik bu konserlerin hepsi ücretsiz katılıma açık. İngiltere’de Bristol’a bir grup kurmak için gidilir minvalinde bir algı olduğundan bahseden Alun de şehirle yaşadığı kişisel deneyimi şu şekilde özetliyor:

“Ben de Bristol’a geldiğimde başka insanlarla çalarım, doğaçlamalar yaparız diye düşünüyordum tabii ama esasen içimdeki 14 yaşındaki çocuğun bir grup kurup dünyayı gezme hayalini de yaşıyordum. Waldo’s Gift de bunu yapma çabamız.”

Bir de Waldo’s Gift’ten dinleyin

Benim Waldo’s Gift’le tanışmam, stüdyolarında çekilmiş ve üzerine nefis müdahale edilmiş bir video ile paylaştıkları Aphex Twin cover’ı “Vordhosbn” ile oldu. (İzlemeniz / dinlemeniz için buraya bıraktım.) Doğruya doğru, YouTube algoritmasının üzerimize savurduğu “lap-steel gitarda Aphex Twin”, “trompette Aphex Twin”, “mızıkada Aphex Twin” gibi örneklerden köşe bucak kaçar hâldeydim. Ama neye uğradığımı şaşırdım. Pürüzsüz bir çalım, nefis bir uyarlama. Kimdi bu arkadaşlar diye biraz daha bakınıp yakın takibe aldıktan sonra da kendileriyle çevirdiğim her bir sayfadan aldığım haz katmanlandı. 

Cover hadisesinde kalalım, zira mühim bir konu. Daha doğrusu; yakıtı doğaçlamak, anlık kompozisyonlar üretmek olan bir grubun bu başlığa getirdiği yaklaşım ilgi çekici olan. Yaptıkları şeyi, şarkının özünü bulup onu kendi habitatlarında yeniden hayal etmeye benzetebiliriz. Orijinal düzenlemeye sadık kaldıkları “Vordhosbn”a kıyasla, Nisan 2022’de yayımladıkları Radiohead Reworks kayıtları bu tavrı daha net ortaya koyuyor.

Konu dönüp dolaşıp The Gallimaufry ve residency günlerine bağlanıyor. Yıllarca her hafta çaldıkları tempoda, doğaçlamaların yanı sıra bazı tematik rework geceleri de düzenlemişler. Spesifik bir müzisyenin ya da spesifik bir albümün parçalarını alıp kendi üsluplarıyla çaldıkları bir konser serisi. “90 dakikalık baştan sona emprovize setler çalmak, bir trio olarak kendi lisanımızı geliştirmemizi sağladı.” diyen Alun, bu sayede bir Celine Dion parçasını Waldo’s Gift-çe yorumlamanın rahatlıkla mümkün olduğuna işaret ediyor. 

Turneye çıkmadan önce Instagram hesaplarında yaptıkları Waldo’s Cover Tournament’ın da bahsini geçirmeli. Setlistlerine dâhil etmek üzere hangi cover’ı yapacaklarına karar vermek üzere düzenledikleri bir takipçi oylaması bu. Dua Lipa, Flying Lotus, Britney Spears, Weezer gibi parçaların yarıştığı turnuvada finale System Of A Down’dan “Toxicity” ve Aphex Twin’den “Vordhosbn” kaldı; kazanan “Toxicity” oldu. 

Oylamaya sunulan parçaların hepsinin bir şekilde önceden coverladıklarını sanıyordum; öyle değilmiş. Şampiyon şarkıya yapacakları rework için Alun ve Jim’in hastalıkları sebebiyle hiç prova imkânı bulamadan yola koyulmuşlar. Turnenin ilk konseri öncesi yaptıkları souncheck’te bir eskiz çıkmış ortaya, her gece üzerine ekleye ekleye şu an çalmaktan çok keyif aldıkları bir noktaya taşımışlar. 

Peki rolleri değiştirirsek, bir Waldo’s Gift parçasını kim yorumlasın isterlerdi? Harry’nin soru bitmeden verdiği “Jon Hopkins bize bir remiks yapsın isterdim.” yanıtı, Alun ve Jim’i de heyecanlandırıyor. Harry devam ediyor: “Ya da Four Tet. O dünyadan prodüktörlerin bir sürü farklı stilde remiksini dinledim. Lorn da harika olurdu.” 

Anahtar kelime #2: Bütünlük

Kendi aralarında oturmuş iletişim kanalları ve yukarıda bahsi geçen güven duygusunun bu esnekliği mümkün kıldığı aşikâr. Sahnede geliştirdikleri ortak lisan, tek bir organizmaya dönüştürüyor Waldo’s Gift’i. Worm Discs’in New Horizons: A Bristol Jazz Sound derlemesi için Lyrebird ile yaptıkları harika “I Ain’t Buying” düeti ve kimi canlı performans kayıtlarından yola çıkarak; bu hassas kimyanın yanlarına bir müzisyen daha katıldığında nasıl çalıştığını da merak ediyorum. Jim yanıtlıyor:

“Dördüncü bir kişiyi dâhil ettiğimiz zaman nasıl bir sonuç verebileceğini hızlı bir şekilde anlayabiliyoruz. Daha önce tanışmamış olsak da müziklerini dinlemek yeterli oluyor. Üçümüz bir yumruk gibiyiz. Ekstra biri geldiğinde hep ‘Vay canına, bu çok kolaydı.’ diyor. Üçümüzle bireysel olarak ayrı ayrı bağ kurmasına gerek kalmıyor. Aramıza biri daha katıldığında kendi rollerimizin ne olacağını çok iyi biliyoruz; özellikle vokal ya da üflemeli bir enstrüman gibi melodik bir ekleme olduğunda. Bizimle çalan müzisyen bize güveniyorsa ve akışına bırakacak özgüvene sahipse, onu rahatlıkla takip edebiliyoruz.”

Sahneye kök salmış bu üçlüyle canlı kanlı buluşacak olmak büyük heyecan. Konserin ODTÜ’nün geleneksel Rock Şenliği kapsamında gerçekleşecek olması da bir başka mutluluk sebebi. Birleşik Krallık sınırları içindeki ilk turnesini yeni bitirmiş Waldo’s Gift üyeleri de Ankara’da çalmak için hayli sabırsız. Setleri hakkında Harry’den “iyice ısınıp biraz parmak egzersizi yapmadan çalması zor” şeklinde bir ipucumuz da var!