Gün batımı ile şafak arasında: What We Do in the Shadows

Jemaine Clement ve Taika Waititi’nin yayımlandığı günden bu yana birçok ödüle aday gösterilen mockumentary serisi What We Do in the Shadows, geçtiğimiz temmuzda 4. sezonuyla dönmüştü. 5. ve 6. sezon onayını da aldığı bilinen dizinin başrollerini Kayvan Novak, Matt Berry, Natasia Dementriou, Harvey Guillen ve Mark Proksch paylaşıyor. 

What We Do in the Shadows evreni sadece bu seriden ibaret değil. Öykünün yaratılış sürecine göz gezdirmek için biraz geçmişe gitmek gerekiyor. 2022’nin en iyi komedi sezonlarından birini önümüze getiren diziye geniş bir bakış atıyoruz.

Nasıl başladı?

Her şey 2005’te yönetmenliğini / senaristliğini Jemaine Clement ve Taika Waititi’nin yaptığı bir kısa mockumentary ile başlıyor. İkili aynı zamanda başrollerini paylaştığı bu kısa filme: What We Do in The Shadows: Interviews with Some Vampires ismini veriyor. Özgün mizahı ile dikkat çeken bu yapımda, vampirler bir belgesel ekibinin “yarasaya dönüştüğünüzde kıyafetlerinize ne oluyor?” gibi sorularını yanıtlıyor. Daha çok soru-cevap şeklinde ilerleyen filmin sonunda vampirlerin av arama sürecini izliyoruz.

Bu kısa metrajı biraz daha genişletme kararı alan Clement ve Waititi tam dokuz yıl sonra, 2014’te What We Do in the Shadows isminde bir de uzun metrajlı bir mockumentary ile karşımıza çıkıyor. “Kutsal Olmayanların Maskeli Balosu” isimli bir etkinliğe davet edilen bir vampir grubunu yine bir belgesel ekibi eşliğinde izliyoruz. Bu film sürecinde de her şey yolunda gidince bu sefer arayı çok da açmadan, 2019 senesinde aynı isimli bir dizi başlamış bulunuyor. Bu seride önceki iki filmden farklı olarak bambaşka bir vampir grubunun evine giriyoruz.

Konu nedir?

Yüzlerce yıldır aynı evde yaşamakta olan dört vampir ve yanlarında vampir hizmetlisi olarak çalışan bir insan… Bu evin içine bir belgesel ekibinin girmesi ile beraber vampirlerin yeni dünya düzenine egemen olma savaşını izliyoruz. Başka bir deyişle şöyle sorulabilir: Vampirler gerçek olsaydı ve şu an aramızda olsalardı dünya nasıl bir yer olurdu? İşte What We Do in the Shadows, bu tuhaf dünyayı bir belgesel formatında önümüzde getiriyor.

Karakterlere dair…

Evin tek kadın vampiri Nadja… Önde olmayı, liderliği seven Yunan asıllı Rumen Nadja evdeki en baskın “vampir” dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Nadja evdeki bir diğer vampir olan İngiliz Laszlo ile evli. İkili yüzyıllardır evli olsa da aralarındaki çekimi hiç kaybetmemiş. Onların kaybettiği bu çekimi bulmak için yıllarını harcayanlar var; Nandor gibi. 

Nandor, eski bir Osmanlı askeri. Oldukça güçlü görünen görüntüsünün altında ise saf, duygusal bir vampir yatıyor. Evde Nandor’un çok uzun zaman önce “Seni vampir yapacağım” sözü vererek çalıştırdığı bir hizmetkârı bulunuyor: Guillermo. Guillermo’nun efendi görüntüsüne kanmamakta fayda var çünkü kendisi gerçek bir manipülasyon uzmanı. Evdeki kararların çoğunu Guillermo aldırıyor denebilir. 

Son olarak en sıkıcı karakter olan Colin Robinson…  Evet, sıkıcı çünkü kendisi bir enerji vampiri, yani görevi bu! Canınızı sıkıp, bütün enerjinizi emmek. Evdeki bu birbirinden ilginç beş kişi dışında oldukça ilgi çekici başka karakterler ile de tanışıyoruz. Cadılar, konuşan bebek, kurt adamlar… Yani gerçek hayatta aramadığımız her şey burada.

En çok nesini sevdin?

Öncelikle mizahın kalitesinin altını çizmeden olmaz. Böylesine gerçek dışı bir atmosfere esprileri bu kadar doğal yerleştirmek büyük başarı. Bu da en basit sahneyi izlerken bile yüzde bir tebessüm belirmesine sebep oluyor. 

Karakterlerin belgeselcilere röportaj verdiği sahnelerde geçmişi anlatırken kullanılan çizimler, kostümler, jenerikte kullanılan Norma Tanega’nın “You’re Dead” şarkısı… Her şey o kadar birbiriyle uyum içinde ki bunun bir parodi belgesel olduğunu saniyelik de olsa unutabiliyor insan. Tabii uyumun hipnozundan çıktıktan sonra tuhaf sahneler hatırlamamıza yardımcı oluyor hemen.

Nasıl Hissettirdi?

Filmi ve kısa filmi sonra izlerim, ben direkt seri ile başlayayım derseniz bir anlam kopukluğu olmuyor. Fakat serinin dünyasına alışık olmayan bir izleyici için alışma süreci iki üç bölüm sürebiliyor. İlk bölümlerde zihnin bir köşesinde hep şöyle bir soru beliriyor: “Ben ne izledim az önce?” Bu tuhaflığa alışmak ile diziyi sevmek paralel ilerliyor. Sonra bir bakıyoruz favori karakterimizi seçemeyecek duruma gelmişiz. Kimi seçsek aklımız diğerinde kalıyor.  Benim favori karakterim kim mi? Tabii ki Colin Robinson! Guillermo da olabilir gerçi. Nadja… Bu soruyu pas geçebiliyor muyum?

Formu dolduran: Zelal Buldan