wipeç ve formuna “içgüdüsel” bir şekilde ulaşan ilk albümü

Kurucularından biri olduğu deneysel rock grubu Skata’nın yanı sıra Jakuzi kadrosunda da yer alan Ahmetcan Gökçeer, solo projesi wipeç ile epeydir üzerinde çalıştığı ilk albümü E.V.’i nihayet yayımladı. 

Takip ederken baş döndüren, beklenmedik kırılmalarla afallatan sekiz şarkıdan oluşuyor E.V. albümü. Önceden yayımlanan “out56” ve “Kresta” teklilerini, buz dağının görünen kısmı olarak tanımlamak mümkün. Deneysel elektronik müziklerden, IDM ve math rock gibi yaklaşımlardan hoşlanıyorsanız; ilk wipeç koleksiyonunun tamamına daldıktan sonra, yeni keşifler yapmak tekrar dönmek isteyeceksiniz, bizden söylemesi. 

Albümün hazırlık sürecini dinlemek üzere wipeç ile sohbete koyulduk ve E.V.’e dair hazırladığı sürprizlere dair de ipuçları aldık.

E.V. ile uzuuun yıllardır meşgul olduğunu biliyorum. Bir hızlandırılmış özet alalım mı? Nasıl süreçlerden geçildi? Albümün sonik haritası bu zaman diliminde ne oranda dönüştü?

Doğruyu söylemem gerekirse albümdeki çoğu parça ilk şeklinden pek de uzağa gitmedi. “Kresta” dışında. “Kresta”, wipeç’in ilk tohumu olarak diğerlerini ortaya çıkardı, ardından albümün sonik dili belli olduğunda kendisinin bu düzleme gelmesi epey zaman aldı, birçok farklı canlı ve kayıt versiyonu var bu yüzden. Albümün bittiğini “Kresta” son formuna ulaşınca anlayacaktım. Bunun dışında diğer tüm parçalarda prodüksiyon ve miks açısından ufak ama etkisi büyük değişiklikler oldu, dediğim gibi çoğu parça biraz içgüdüsel bir ilerlemeyle final formuna hızlıca ulaştı. Bunun kötü yanı zaman içerisinde neyi daha iyiye götürmem gerektiğine dair objektivitemi kaybetmem oldu ve bu sebeple defalarca kendi yargıma olan güvenimi kaybettim. Bu uzun süreçte sevdiğim şeyleri bozabilmeyi öğrendim ve yaratmak istediğim sonik tavır ve objektif iyi duyulan bir albüm arasındaki çizgide iyi bir yerde dengelendiğimi düşünüyorum. Bu günün sonunda gelmesini sağlayan his de bu oldu.

Jakuzi, Skata ve birlikte çaldığın, ürettiğin, prodüktörlüğünü üstlendiğin onlarca müzisyen ve grupla olan deneyimlerinin ilk solo albümüne nasıl yansımaları oldu sence?

Kendi müziğim ve kendi müziğim olmayanlar adlı iki klasör gibi ikiye ayrılıyor her şey böyle bir albüm üretirken. Jakuzi ile müziğin canlı icrasına dair epey antrenmanladım yıllar içerisinde. Son solo performanslarımda artık çok net hissediyordum bunu, bir şeylere aynı anda refleksif tepki verebilmek ve bunu yaparken müziğin içinde her şey pahasına kalmaya çalışmak sadece defalarca en ideal olmayan koşullarda çalabildikçe gelişen bir kas. Skata’nın konudaki yeri ise bambaşka. Dört ayrı uçtan bambaşka fikirler geliyor hep; Skata’nın bana kattığı en büyük şey her istediğimin gerçekleşmediği ama yine de sonunda “benim” diyebildiğim sesler çıkarmak oldu. Bunu bir kere tattıktan sonra tüm yetkilerin sadece bende olduğu bir üretimi yaparken, gerektiğinde daha mesafeli yargılarla bakmak mümkün oluyor bir şeylere.

E.V.

Bu albümü çalacak bir grup kurmanı istesek, kimler ne çalardı? Uçuş serbest…

Hiç hiç hiç düşünmediğim bir soru! Uçuş serbestliği ile; davul ve perküsyonda Kerem Öktem (fakap, sa.ne.na), synth, gitar ve pedallarda Nick Reinhart (Tera Melos, Undo K From Hot), klavyelerde Daniel Mintseris (St. Vincent) ve yine klavyeler ve sampler’da -özellikle siyah tuş dominant parçalarda- erken dönem (2012~) Grimes.

Albüm baştan odağı üzerinde istiyor, pür dikkat kesilince tadına daha çok varıyorsun. Sen E.V.i ilk kez dinleyecek kişilere nasıl bir ortamda dinlemelerini tavsiye edersin?

Katılıyorum, ben kendi en keyif aldığım hâlini önereceğim: İyi bir kulaklıkla rahat bir pozisyonda, bireysel.

“Kresta” için Rue Oberkampf imzalı bir remiks yayımlamıştın. Daha fazla remiks olacağını da biliyorum. İpuçları vermek ister misin?

Ufukta bir remiks albümü var evet! Henüz tarih ve formatı belli olmasa da her parça kendi remiksine kavuşacak. Farklı disiplinlerden sanatçı arkadaşlarıma “ne istersen yap bunlarla” dediğim tarzda bir dağıtım oldu, heyecanla bekliyorum olacakları. Ama bugüne odaklanacak olursak, E.V.’i Bandcamp’ten alan tüm dinleyiciler, iki de bonus parçaya sahip oluyor. Bunlar, Rue Oberkampf’ın remiksi ve sürpriz bir sanatçıdan yayımlanmamış bir remiks!

Şimdiye dek yayımladığın tekliler için de albüm için de hazırlanan görsel eşlikçilerde Warp kataloğundan bir etkileşim olduğunu hissediyorum. wipeç’in görsel dünyasında çalıştığın iş birlikçilerin ve takip ettiğiniz metotları da öğrenmek isterim. 

Albümün kapağının ne olacağı sürecin başından beri benim için en önemli ve zor sorulardan biriydi. Farklı uçlardan sesler, beyaz bir duvara dikkatsizce baktığımda hepsinin oluşturduğu bambaşka görsel dünyalara ait tek bir kılıf… İmkânsız gibi geliyordu. Kapak görseli benim çektiğim bir fotoğraf ve ona yaptığım son derece naif bir edit. Ufuk Barış Mutlu, CD baskısının tasarımını yaptı ve bu ana görsel üzerinden devam etti. Benim editimin daha iyi bir versiyonunu yaptı önce, ardından albümün iç, arka ve disk üzerini tasarladı. Bu noktada bütünsel bir görsel dil oluştu; kendi içerisinde birbirine gönderme yapan oldukça öge var, kendi aramızda tutulduğumuz minik detaylar da. Bunun üzerine Berk Çakmakçı, yine fiziksel kapak için albüm adı ve parça listesinin yer aldığı bir hype sticker ve buna ek olarak bir de wipeç logosu tasarladı.

Kresta
out56

Tekli kapaklarının yolculukları biraz daha farklı. “Kresta”nın kapağını ben tasarladım, mor renginin tonunu yerde görüp işte bu dediğim bir afişin fotosunu çekip üzerinden eye dropper ile aldım. Sol alttaki logo ise Rue Oberkampf’ın imzası; “remix included” etiketi koymak gibi, tam iki sanatçıyı da barındıran bir kapak olmasını istedim. “out56”inki Selver Yıldırım’a ait; onunla bu vesile ile tanıştık. Instagram’da albüm kapakları için kaydettiğim bir klasörüm var; renkler, resimler, fontlar… Epeydir orda olan bir işinin az editlenmiş hâli. Parçanın kompozisyonel tüm ögelerinin görsel bir karşılığı var bu görselde benim için ve Selver’in ne parçayı ne de beni bilip yaptığı bir işinde bunu görebiliyor olmak beni çok heyecanlandırdı.

Röportaj: Cem Kayıran

Fotoğraf: Sevinj Yusifova, Merve Seçkin